22 Eylül 2017 Cuma

Çalışan Anneler


Günümüzde kadınlar aile geçindirmek veya aile bütçesine katkıda bulunmak, yaşam standartlarını yükseltmek, kariyer yapmak, saygınlık kazanmak, çevre edinmek, eşinin yanında konumunu yükseltmek gibi ekonomik ve psikolojik nedenlerle çalışma hayatında yer almaktadırlar.

Kadının anne olduktan sonra çalışma hayatı içerisinde yer alması beraberinde bazı sıkıntıları da getirmektedir. Bu zorlukların başında anne işteyken çocuğa kimin bakacağı konusu vardır. Bu durumda profesyonel bir bakıcıdan mı yardım alınacağı yoksa aile büyüklerinin mi çocuğa bakacağı konusu gündeme gelir. Her ikisinin de avantaj ve dezavantajları vardır. Büyük ebeveynin çocuğa bakması hem ekonomik hem de güvenlik açısından tercih edilmektedir. Ancak büyük ebeveynlerin çocuğun bakımını üstlendiği durumlarda çocuğun farklı disiplin yöntemleri ile yetiştirilmesi sıkıntısı sıklıkla yaşanan sorunlardandır. Aile büyüklerinin şehir dışında yaşıyor olması ya da sağlık sorunlarının bulunması nedeniyle aileler profesyonel bakıcıları da tercih etmek zorunda kalabilirler. Bu durumda da bakıcının uzun süreli bakım verebilecek ve güvenilir biri olma endişesi çalışan annenin en büyük zorluklarından biridir.

İşten yorgun gelen annenin evle ilgili sorumlulukları ve çocuğuna yeterince zaman ayıramaması da çalışan annelerin yaşadığı önemli zorluklardandır.

Annenin çalışmasının çocuk üzerinde yaratacağı etkiler annenin eğitim düzeyi, çalışma nedeni, çalışma koşulları, statüsü, kazancı, iş tatmini, anne çocuk ilişkisinin kalitesi, aile ilişkileri, annenin yokluğunda çocuğa kimin bakacağı, bakan kişinin özellikleri, bakımın sürekli ve dengeli olup olmaması, çocuğun içinde bulunduğu gelişim basamağı, ailedeki çocuk sayısı gibi etkenlere bağlıdır.

Yapılan çalışmalar annenin çalışmasının çoğu zaman çocuğu olumsuz olarak etkilemediğini göstermektedir. Çalışmayan annelerin bütün gün evde çocuklarıyla birlikte olmaları anne-çocuk ilişkisinin yıpranmasına neden olabilmektedir. Çalışmayan annenin yaşadığı maddi sıkıntılar da anne-çocuk ilişkisini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Buna karşılık çalışan anneler evde oldukları zamanda çocukları ile daha fazla ilgilenerek birlikte olmadıkları zamanı telafi etmeye çalışırlar. Çalışan anne çocuğuyla sinemaya, alışverişe gitmek, ona kitap okumak, çeşitli aktivitelere katılmak için daha fazla zaman ayırmaya çalışır.

Annenin çalışması çocuğun benlik algısının gelişimi açısından önemlidir. Bu durum özellikle kız çocuklarını olumlu olarak etkilemektedir. Yapılan çalışmalar annesi çalışan kızların annesi çalışmayan kızlara oranla sosyal açıdan kadınlık rolüne daha fazla sahip olduklarını, akademik başarı ve kariyer hedeflerinin daha fazla olduğunu göstermektedir.

Ancak annenin çalışma koşullarının ağırlığı, işinden tatmin olmaması, çocuğun bakımı konusunda sıkıntılar yaşaması ise anne-çocuk ilişkisini olumsuz yönde etkileyecektir.
Çalışan annelerin çoğu çocuklarına yeterince zaman ayıramamanın verdiği suçluluk duygusu nedeniyle çocuklarının her dediğini yapmaya, her istediğini almaya çalışırlar. Bu durum çocuğun anneyi maddi doyum aracı olarak görmesine ve ileride doyumsuz bir birey olmasına neden olur.

Çalışmanın ve çocuğuna yeterince zaman ayıramamanın verdiği suçluluk duygusu nedeniyle çoğu anne çocuğunun her gereksinimini karşılamaya, her şeyi çocuğu yerine yapmaya çalışır. Bu durum hem çocuğun becerilerinin gelişmesini, hem de özgüven gelişimini olumsuz olarak etkiler, bağımlı bir birey olmasına neden olur.

Çocuk için annesi ile kurduğu ilişkinin niteliği, şekli ve bu ilişkinin çocukta uyandırdığı güven duygusu çok önemlidir. Yapılan pek çok araştırma annesi çalışan çocuklarla annesi çalışmayan çocuklar arasında benzer zeka ve duygusal gelişim olduğunu göstermektedir. Burada önemli olan anne ile çocuk arasındaki ilişkinin ve birlikte geçirilen sürenin kalitesidir.

Kaliteli zaman geçirmek nitelikli ve sürekli beraberlik kurmak anlamına gelir. Kaliteli zaman çocuğun etkin şekilde dinlendiği, isteklerinin ve duygularının anlaşılmaya çalışıldığı, oyun oynama, sohbet etme, etkinlik yapma gibi beklentilerinin karşılanabildiği zamandır. Çocukla birlikte geçirilen süre içerisinde çocuğun yaşı ve becerileri doğrultusunda sorumluluklar vermek, birlikte bir iş yapmak, bu sırada günlük yaşamdan konuşmak, çocuğun anlattıklarını ilgi ve dikkatle dinlemek anne-çocuk iletişimini arttıracak; böylece annenin çalışıyor olmasının getirdiği olumsuzluklar en az düzeyde yaşanacaktır.

Öneriler• Çalışan anne olmanın verdiği suçluluk duygusu nedeniyle her istediğini almak ya da yapmak, her akşam eve gelirken hediyeler almak gibi çocuğunuzun kişilik gelişimini olumsuz olarak etkileyebilecek yaklaşımlardan kaçının.
• İş dönüşü çocuğunuzla birlikte zaman geçirmek için fırsat yaratın.
• Çocuğa çok zaman ayırmak değil, kaliteli zaman ayırmak önemlidir. Birlikte geçireceğiniz zamanı çocuğunuzun yaşı, becerileri ve istekleri doğrultusunda önceden planlayın.
• Güvendiğiniz ve uzun süreli bakım verebilecek bir bakıcı bulun.
• Doğum günü, okul gösterisi gibi çocuğunuz için önemli olan zamanlarda yanında olmaya çalışın.
• Yorgun ya da stresli olduğunuzda çocuğunuza bu durumu anlayabileceği şekilde belirtip dinlenmek için zaman isteyin. Dinlendikten sonra birlikte yapacağınız etkinliği planlayın.
• Kendinize zaman ayırmaya çalışın. Yeniden enerji toplayabilmenizi sağlayacak etkinlikler yapmak çocuğunuz ve ailenizle geçireceğiniz zamanın daha verimli hale gelmesini sağlayacaktır.
• Çocuğunuzun yaşına ve becerilerine göre ev işlerinde yardım isteyebilirsiniz. Bu şekilde sorumluluk sahibi bir birey olmasına ve güven duygusunun gelişmesine yardım edebilirsiniz.

                                                                       Uzman Pedagog Duygu Çataltaş

8 Eylül 2017 Cuma

Anaokulu Seçerken Nelere Dikkat Etmeli ?


Öncelikle yuva personelinin çocuk psikolojisi hakkında eğitimli, pedagojik formasyona sahip kişiler olması önemli. Öğretmenlerin yanı sıra yuvada çocuklarla temasta olan diğer kişilerin de belli bir eğitimden geçmiş olmaları gerekiyor. Özellikle yuva yöneticilerinin ve öğretmenlerin konularında uzman kişiler olması çocukların standart eğitimlerinin yanı sıra çıkabilecek herhangi bir soruna en uygun pedagojik müdahaleyi yapabilecek bir donanıma sahip olmaları önemli. Yuvanın eğitim programının içeriği incelenmeli ve bu içeriğin nasıl uygulandığı öğrenilmeli. Bazen kağıt üzerindeki programların uygulanması sırasında problemler yaşanabilmektedir. 6 yaşına kadar olan çocukların en önemli öğrenme yolu yaşayarak-yaparak öğrenmedir ve bunun da oyun aracılığıyla yapılması gerekmektedir. Bu nedenle hedeflenen bilgilerin öğretilmesi ve amaçlanan becerilerin kazandırılması sırasında hangi yöntemlerin ve hangi araçların kullanıldığı son derece önemlidir. Programın çocukların bireysel özelliklerine uygun hale getirilme olanağının olup olmadığı da araştırılmalıdır. Her çocuğun birbirinden farklı olduğu, bu farkın fark edilebileceği ilk önemli kurumun da okul öncesi eğitim kurumu olduğu unutulmamalıdır. Daha sonraki yıllarda ortaya çıkabilecek birçok sorunun keşfi çocuğun yuvaya başladığı yıllarda mümkün olabilmektedir. Sorunu doğru gözlemlemek ve olası problemler konusunda aileyi bilgilendirip uygun profesyonellere yönlendirmek oldukça hayati bir önem taşımaktadır. 3-6 yaş arası çocukların en önemli ihtiyaçlarından biri de sosyalleşme ihtiyacıdır. Bu nedenle çocukların birey olma özellikleri geliştirip,  grup halinde hareket etmeyi öğrendikleri ve grup içinde kendi farklılıklarını fark ettikleri bu dönemde yuvaların hem çocukların öz bakım becerilerini geliştirmeye, hem de sosyal becerilerini geliştirmeye yönelik bir tutum içinde olmaları gerekmektedir.

Çocukların anaokuluna psikolojik olarak nasıl hazırlamak gerekir?

Çocukların bebeklik yıllarından itibaren öz bakım (giyinme-soyunma-temizlik-yemek yeme vb) becerilerinin geliştirilmesi psikolojik olgunlaşmaları açısından önem taşımaktadır. Bu becerileri gelişen çocuklar annelerine daha az bağımlı olmakta dolayısıyla anneden ayrılmakta sıkıntı yaşamamaktadırlar. Bunun yanı sıra yine bebekliğinden beri kısıtlı bir çevrede olan ve fazla insanla temas etmeyen çocuklar yuvaya uyum sağlamakta büyük güçlükler çekmektedirler. Bu nedenle bebeklik döneminden itibaren mümkün olduğunca çok sosyal ortam içinde bulunmak, çocuğu değişik kişilerle bir arada bulundurmak, özellikle de başka çocuklarla bir arada olacağı ortamlar yaratmak gerekmektedir. Başka çocuklarla bir arada olmaktan keyif alması bunu öncesinde deneyimlemesiyle ilişkilidir. Sürekli olarak tek başına olan, paylaşmayı, mücadeleyi, rekabeti hiç yaşamamış olan ve kendi başına problem çözme fırsatı hiç olmayan çocuklar yuvaya uyum sağlamaları çok uzun sürmektedir. Ayrıca çocuğu öğrenmeye heveslendirmek de önemlidir. Yeni bilgiler edinmek, yeni beceriler kazanmak konusunda çocukların doğal olarak bir motivasyonları vardır. Ancak anne-babanın da bunu pekiştirmesi, yeni şeyler öğrendiğinde, yeni beceriler kazandığında çocuğu övmesi çocuğun okula gitmek konusunda daha istekli olmasını sağlayacaktır. Anne-babaların yuva ararken çocukları yanlarında götürmeleri uygun değildir. Çocukların ilk girdikleri mekanları beğenme ya da beğenmeme kriterleri yetişkinlerden farklıdır. Bu nedenle öncelikle anne-babaların bir yuvaya karar vermeleri ve ardından çocuğun götürülmesi gerekmektedir. Okula gitmek çocuk 3 yaşına geldiğinde birden bire konuşulması gereken bir konu olmamalıdır. Bunun yerine yine bebeklikten itibaren büyümenin önemi, belli bir yaşa geldiğinde de okula gitmesinin gerekliliği ve güzelliği anlatılmalı, okula gitme düşüncesi cazip hale getirilmelidir. Bunun büyümenin bir parçası olduğu, büyümenin en güzel taraflarından biri olduğu vurgulanmalıdır.

Okul öncesi çağda çocuklar için oyuncakların önemi nedir?

Oyuncaklar, çocukların sosyal, zihinsel, fiziksel ve psikolojik gelişimlerine yardımcı olan ve yaratıcılıklarını geliştiren malzemelerdir. Yani okul öncesi dönemdeki ihtiyaçlarının çok büyük bir bölümünü çocuklar oyuncaklar aracılığıyla karşılarlar. Oyuncaklar önemli bir eğitimsel işlevi yerine getirirler çünkü çocukların doğuştan getirdikleri birçok yeteneğin ortaya çıkmasına, kullanılmasına, geliştirilmesine fırsat verirler. Çocuklar oyuncaklar aracılığıyla hem birçok kavramı öğrenirler hem de kendi iç dünyalarını dışa vurma olanağı bulurlar. Oyun ve oyuncak çocuğun dünyasının ta kendisidir. Bu nedenle de çocuklarla ilgili eğitim programları hazırlanırken oyun ve oyuncaklardan yararlanılır.

Oyuncak seçerken nelere dikkat edilmesi gerekir?

Çocuklar için her malzeme oyuncak olabilir. Özellikle de doğal malzemeler ya da artık malzeme denen malzemeler çocukların çok ilgisini çeker. Kum, toprak, su, kağıtlar, kartonlar, boyalar, yapıştırıcılar, evdeki mutfak eşyaları, boş kutular, plastik şişeler vb çocukların için oldukça geliştirici oyun malzemeleridir.  Bu malzemeler çocukların dış dünyayı tanımaları, keşfetmeleri ve deneyim kazanmaları için çok önemlidir. Bunun dışında çocukların yaratıcı güçlerini geliştirecek olan oyun malzemelerine ihtiyaç vardır. Bunlar bebek, hayvanlar, arabalar, evcilik, doktorculuk malzemeleri vb gibi malzemelerdir. Ayrıca çocukların hareket etme ve kaba motor gereksinimlerini karşılayacak oyun malzemelerine de ihtiyaçları vardır. Bunlar bisiklet, bazı jimnastik gereçleri, salıncak, kaydırak, ip ve bazı inşa oyuncaklarıdır. İnce motor gelişim için gerekli olan oyun malzemeleri,  yap-bozlar, legolar, kalem-kağıt, boyama kitapları, oyun hamuru gibi malzemelerdir. Ayrıca dikkati ve konsantrasyonu geliştiren, sosyal ortamda bekleme, sabretme, yenilmeye tahammül geliştirme gibi daha üst düzey sosyal becerileri de geliştiren masa başı oyunlarına da yer verilmelidir. (Eşleştirme-hafıza oyunları, kızma birader, monopoly, scrabble vs)  Bu oyunlar aynı zamanda çocuğun okula hazırlanması için en önemli araçlardır.  Tüm oyuncakların kendi birincil işlevlerinin yanı sıra zihinsel gelişime de katkıda bulundukları unutulmamalıdır. Elektronik oyuncaklar ve bilgisayarda oynanan oyunlar da çocukların ilgisini çekmekte ancak çocukların kendi başlarına oynayabilecekleri son derece bireysel oyunlar olmaları nedeniyle sosyal gelişimi olumsuz etkileyebilmektedir. Bazı zihinsel gelişim alanlarına olumlu etkileri olabilmekte ancak yine de  diğer oyuncaklar kadar eğitimsel değerleri yoktur.

Çocuğun anaokuluna bırakıldığı ilk günlerde nasıl davranmak gerekir? Okula gitmek istemez ya da öğretmenini sevmezse neler yapmalı?

Çocukların büyük bir kısmı yuvaya başlarken zorluk yaşamaktadır. Sorunlar özellikle de ilk bir haftada yaşanır. Bunun doğal olduğu hemen her çocuğun böyle bir süreçten geçtiği unutulmamalıdır. Burada önemli olan yuvadaki uzmanların önerdiği programa uyabilmektir. İlk günlerde annenin ya da babanın belli bir süre okulda kalması gerekebilir. Çocuklar yeni bir ortama güven duymadan anne-babalarından ayrılmak istemeyebilirler. Orada kendini rahat ve güvende hissedene kadar, anne-babasının onu orada terk etmeyeceğinden ve belli bir süre sonra gelip alacağından emin olana kadar huzursuz olurlar. Bu nedenle de ilk günlerde çocukların yuvada kalma süresi, -hiç sorun çıkarmamış olsa da- birkaç saati geçmemelidir. O ortama iyice ısınması ve rahat etmesi için biraz zamana ihtiyaç duyduğu unutulmamalıdır. İlk günler geçtikten sonra da belli dönemlerde yuvaya gitmek istememe, evde anne ile kalmak isteme gibi sorunlar yaşanabilmektedir. Burada sorunun ne olduğunu keşfetmek önemlidir.  Sorun okulla mı ilgili yoksa çocuğun anneye olan bağımlılığıyla ya da örneğin yeni bir kardeşin gelmesiyle mi ilgilidir.   İlk bir ayın sonunda çocuklar genellikle tamamıyla yuvaya uyum sağlarlar. Eğer ağlamalar ve gitmeyi reddetme şiddetli bir şekilde devam ediyorsa bu durumda çocuğun psikolojik olgunlaşmasıyla ilgili başka bir sorun olabilir. Bu durumda bazen biraz daha geç yuvaya vermek bir çözüm olabilir. Bazen de bu ileride ortaya çıkabilecek okul fobisi ya da başka kaygı sorunlarının habercisi olabilir. Bu durumda bir uzmandan yardım almak gerekmektedir.


                                                                                   Uzman Pedagog Belgin Temur