28 Aralık 2017 Perşembe

Çocuklarda Gece Korkuları

Çocuklarda Korkular 

Günlük hayatımızda yaşadığımız mutluluk, üzüntü gibi duygular kadar korku da yaşanması normal olan bir duygudur. Durumlara verdiğimiz tepkilerin belirleyicileri genellikle duygularımızdır. Örneğin, çocuğumuza oyuncak bir bebek ya da oyuncak bir araba aldığımızda sevinmesi kadar; yüksek sesle bağıran ya da ona kızgın gözlerle bakan birisinden korkması normal olarak karşılanması gereken bir durumdur. Korku, çocukların hoşlanmadıkları, tedirgin oldukları kişiler, durumlar ve olaylar karşısında yaşadıkları doğal bir duygudur ve çocuklar bu duygunun tepkisi olarak huzursuzlanmak, ağlamak, bağırmak gibi tepkiler verebilirler. Her yaşın kendi dönemine özgü gelişimsel korkuları vardır. Küçük yaşlarda en sık rastladığımız korkular; anneden ayrılma ve yalnız kalma, annenin geri gelmeyeceğini düşünme, yüksek ses, büyük nesneler, hayvanlar ve karanlıktır. Özellikle 3-4 yaşlarında en çok karşımıza çıkan korkular karanlık korkusu ve anne-babadan ayrılma korkusudur. 

Çocuklarda Gece Korkuları 

Çocuklarda en sık ortaya çıkan korkuların başında karanlık ve gece korkuları gelmektedir. 3-4 yaş döneminde gelişim sürecinin bir özelliği olarak bu korkuların ortaya çıkıyor olması normal karşılanmaktadır. Ancak bu korkuların çocukların uyku düzenini bozması, anne-babaya bağımlılık düzeyini arttırması, yalnız yatmalarına engel olması gibi durumlarda, bu korkular artık normal gelişim süreci seyrinin dışına çıkmış olarak düşünülmelidir. Gece korkuları, ebeveynler ve çevre tarafından en çok pekiştirilen korkulardır. Eğer ebeveynlerde de karanlık ve gece yalnız uyuyamama ve ışıksız uyuyamama gibi korkular var ise, bu korkular daha çok pekişmektedir. Anne-babasının gece korkuları ile ilgili yoğun kaygılar yaşadığını gören çocuk, bu durumda daha da kaygılı bir yaklaşım sergileyecektir. Anne-babanın korkuları olduğunu gören çocuğun düşüneceği: “Demek ki korkacak bir şey var.” olacaktır ve bu durumda çocuğun korku düzeyi daha da artabilecektir. Eğer anne-babalar bu korkuyu pekiştirmezlerse ve uygun yaklaşımları sergileyerek çocuklarını rahatlatırlarsa, olması beklenen bu korkunun ortadan kalkmasıdır. 

Çocuklarda gece korkularının ortaya çıkışını tetikleyen en önemli etken, karanlıktan çekinmek ve ne olduğunu görememektir. Karanlıkta karşısına neyin çıkacağını bilmeyen çocuk nasıl davranacağını ve kendini nasıl koruyacağını ve savunacağını bilemediğinden, bu korkusunu geceye genellemekte ve uyku düzeni bozulabilmektedir. Karanlıkta gelebileceği düşünülen herhangi bir saldırı, duvarda gördüğünü söylediği nesneler, dolaptan çıkabilecek korkutucu figürler ya da baş edilmesi güç bir durum karşısında nasıl tepki vereceğini bilememek ve anne-babası gibi ondan daha güçlü ve olaylar karşısında nasıl davranacağını bilen yetişkin bireylerin yanında olmayışı, çocukların korkularını daha da arttırabilmektedir. Bu tarz durumlarda çocuklar ev içerisinde karanlık odalara yalnız girememeye ve yalnız gezememeye, tuvalete yalnız gidememeye, gece uykusuna yalnız geçememeye ve yatarken yanlarına anne ya da babalarını istemeye başlayabilirler. 

Uyku saatinin yaklaşması ile birlikte çocuk hırçınlaşmaya, keyifsizleşmeye başlarsa, odasına gitmemek için türlü oyunlar ve yollar uygulamayı seçiyorsa, odasına gittiğiniz zaman odadan çıkmamanız için sohbetleri uzatıyorsa, odadan çıktığınız zaman arkanızdan sesleniyor ve hemen yatağından kalkıp yanınıza geliyorsa, uykuya dalma sürecinde sizi yanında istiyorsa, geceleri uyanıp ağlıyor, sizin yatağınıza geliyor ve kendi yatağında uyumayı reddediyorsa, uyku saatlerinde azalma ve uyku kalitesinde bozulma görülüyorsa çocuğunuzun gece korkuları onu olumsuz yönde etkiliyor olabilir. 
Çocuğun duygusal durumu, uyku düzeni ve kalitesini etkileyen bir faktördür. Gündüz yaşadığı yaşantılar, çocuğun gece uykusunu, huzurunu ve korku düzeyini azaltabilir veya arttırabilir. Örneğin yuva ortamında yaşanan bir sıkıntı, aile içinde yaşanan bir tartışma veya huzursuzluk, taşınma, ebeveynlerden birinin ya da ikisinin seyahate giderek çocuktan uzaklaşması, aileye yeni bir bebeğin katılımı, boşanma, aile içi kayıp ve yas gibi durumlar, aile içindeki tüm bireylerde huzursuzluk ve kaygı durumlarını tetikleyeceği gibi çocukların da kaygısını arttırabilir ve gün boyu yaşanan kaygı, geceleri çocukların karşısına gece korkusu olarak çıkabilir ve uyku kalitesini bozabilir. 

Gece korkularını tetikleyebilecek faktörlerden bir tanesi de yatmadan önce ya da gün boyunca izlenen şiddet içerikli çizgi filmler ya da oynanan oyunlar olabilmektedir. Fazlasıyla hareket öğesi ve agresyon dolu içeriğe sahip olan animasyonlar, çocukların zihinlerini meşgul ederek onların korkmasına ve bu korkunun geceleri ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Çizgi filmlerin ve filmlerin yanı sıra, yine aynı tarz içerikli resimleri olan öykü kitapları da çocukları ürkütebilmektedir. Özellikle çocukluk döneminde yerleşerek gelişen temel güven duygusu, çocukların geliştirdikleri kaygı ve korku durumlarının oluşumunda çok önemli bir yer tutmaktadır. Annesinden henüz ayrışamamış ve annesine bağımlılığı henüz süren, anne-babadan ayrılamayan, ebeveynlerini kaybetme ve yalnız kalma korkusunu yaşayan çocuklarda, gece korkularının görülme olasılığı yüksektir. Çocuklar uyandıkları zaman ebeveynlerinin gitmiş olacağı ve onları göremeyeceğinin endişesini yaşayarak, uykuya dalmak istememekte veya uykuya dalınca kabuslar görebilmektedirler. 

Kabuslar 

Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi uyku sırasında kabuslar görebilmektedirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, kabusların görülme sıklığıdır. Eğer çocuğunuz haftada bir-iki kere ve daha fazla sıklıkla kabus görüyor ise, burada bir sıkıntı olduğu düşünülebilir. Eğer çocuğunuz sıklıkla aynı tarz kabuslar görüyorsa, bu durum bir stres faktörünün ve endişe bozukluğunun göstergesi olabilir. 

Çocukların kabusları genellikle gün boyu karşılaştıkları yaşantıları ile bağlantılı olmaktadır. Çocukların yuvada, aile ortamında veya sosyal ortamlarda yaşadıkları olumsuz durumlar, keyiflerini kaçıran olaylar, üzüntüler ve çatışma durumları, gece korkularına ve çocukların rüya ve kabuslarına taşınabilmektedir. Çocuklar bazen kabuslarını hatırlarlar bazen ise hatırlamayabilirler. 

Kabuslardan farklı olarak gece korkuları ile ilgili yaşanabilecek bir diğer durum “gece terörü” adı verilen bozukluktur. Gece teröründe çocuklar, korkarak ve çığlık atarak uyanır, yaptıklarını bilinçli olarak yapmaz ve sabah kalktığında bu yaptıklarını hatırlamaz. Gece terörüne sıklıkla okul öncesi dönemde rastlamaktayız. Gece korkuları yaşayan, kabuslar gören ve gece terörü yaşayan çocuklar, genellikle yalnız değil ebeveynleri ile uyumak istemekte ve gece uykuları bölündüğü zaman kendi yataklarını terk ederek anne-babalarının yanına gitmeyi tercih etmektedirler. 

Anne-babalara Öneriler: 

• Anne-baba olarak ilk yapılması gereken, çocuğunuzu çok iyi tanımaktır. Çocuğunuzun nelerden hoşlandığını, neleri sevdiğini, nelerden ürktüğünü ve çekindiğini, nelerden korktuğunu bilmeniz çok önemlidir. Bu sayede çocuğunuzun korkularının ne zaman ortaya çıktığını bilebilirsiniz. 

• Çocukların genel gelişim düzeyleri ve bu düzeylerin genel özellikleri hakkında bilgi sahibi olmak, çocukları tanımak ve anlamak adına çok belirleyicidir. Çocukların korkuları, gelişimsel sürecin bir parçası olarak ortaya çıkabildiğinden, hangi dönemde hangi korkunun baş gösterebileceğini bilmek, ebeveynlerin doğru yaklaşımları belirleyebilmesi adına çok önemlidir. 

• Çocuğunuzun korkusunun herhangi bir olaydan sonra, bir olayın tetiklemesi ile ortaya çıkıp çıkmadığını tespit ederek, bu durumu elimine etmeye çalışmak, korkunun ortadan kaldırılabilmesi adına önemlidir. 
• Çocuğunuzun korkuları hakkında onunla konuşabilirsiniz. Korkuları yokmuş gibi davranarak görmezden gelmek, çocuğunuzun kendini kötü hissetmesine sebep olabilecektir. Bu nedenle yaşadığı duygulara saygı duymak, onu anlamaya çalışmak, onu anladığınızı ve yanında olduğunuzu hissettirmek, çocuğunuzun rahatlamasına ve kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olacaktır. 

• Korkular ile ilgili dalga geçmek, alay etmek, çocuğu yargılamak, onu utandırmak, herkese korkusunu anlatarak onu küçük düşürmek, onu korktuğu şeyleri yapmaya zorlamak gibi durumlar, çocuğun özgüven duygusunu ve size olan güvenini olumsuz yönde etkileyecek ve ilişkinizi bozabilecek tutumlardır. Ayrıca bu tarz olumsuz yaklaşımlar çocuğun korkularını tetikleyerek daha da artmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle, bu tip yaklaşımları kullanmamak gerekmektedir. 

• Gün boyunca çocuğunuz ile kaliteli zaman geçirmek, birbirinize vakit ayırmak, oyunlar oynamak, sohbet etmek hem ebeveyn-çocuk ilişkinizi geliştirecek, hem de çocuğunuzun rahatlamasını sağlayacaktır. Gün içindeki olumlu yaşantılar, çocuğunuzun gece uykusunu olumlu yönde etkileyebilmekte ve gece korkusunu azaltabilmektedir. 

• Uykuya dalma zamanının yaklaşması ile birlikte çocuğunuzu rahatlatacak, kaygısını azaltacak etkinlikler yapabilirsiniz. Örneğin birlikte hikaye okumak, resim yapmak, sohbet etmek gibi faaliyetler hem çocuğunuzun uykuya keyifle geçmesini sağlayacak hem de ilişkinizi geliştirecektir. 

• Çocuğunuz mutlaka kendi odasında ve kendi yatağında uykuya dalmalıdır. Uykuya dalana kadar onun odasında kalabilirsiniz ancak onun yatağına yatmadan, yatağın yanında yerde ya da bir minderin üstünde oturarak, saçlarını okşayabilir, elinden tutarak onu rahatlatabilirsiniz. 

• Eğer çocuğunuz gece uyanıp yanınıza gelir ve sizin yatağınızda kalmak isterse, onu kendi odasına götürmeli ve orada tekrar uykuya geçmesini sağlamalısınız. İlk önce onu rahatlatmalı, daha sonrasında kendi yatağında uykuya dalması için ona destek olmalısınız. Sizin yatağınızda kalmasına izin vermemelisiniz. 

• Eğer çocuğunuz sizin de onunla birlikte yatakta yatmanız için ısrar ederse, onunla yatmamalı ancak odada kalarak yanında olduğunuzu ona hissettirmeli ve onu rahatlatmalısınız. 

• Çocuğunuza korkularını nasıl hafifletebileceği, ne yaparsa kendini daha rahat ve güvende hissedebileceği, korku anları ile nasıl başa çıkabileceği noktalarında bazı ipuçları vermek ve önerilerde bulunmak, kendisinin de bazı yöntemler bulmasına destek olmak ve bunları uygulaması yönünde onu yüreklendirmek, yaşanan sıkıntıları rahatlatabilmek adına önemli bir yol olabilmektedir. 

• Tüm bu önerileri yerine getirmenize rağmen hala korkular sürüyor ise, bu durum profesyonel bir müdahaleye ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Bu konu ile ilgili bir uzmana başvurabilir ve ondan yardım alabilirsiniz.

Uzman Psikolojik Danışman Tuğba Gürçağ

22 Aralık 2017 Cuma

Kontrolcü Anne-Babalar

    Davranış ve tutumların kazanılmasında öğrenmenin rolü büyüktür. Çocukların becerileri ve davranışları anne-baba tutumları doğrultusunda şekillenir. Anne-babaların çocuklarını yetiştirirken benimsedikleri tutumlar, çocukların benlik algılarını, özgüven gelişimlerini, problem çözme becerilerini, çevresindeki bireylerle kurdukları ilişkileri doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Dolayısıyla, uygunsuz anne-baba tutumları, çocuğun uyumsuz davranışlarının ve sağlıksız gelişiminin başlıca nedeni olabilir. 

    Anne-baba tutumlarını, aile içerisinde çocukla kurulan iletişim yolları, sevginin ifade ediliş biçimi, uygulanan disiplin yöntemleri, istenilen davranışın çocuğa nasıl kazandırıldığı, çocuğun bir birey olarak görülüp görülmediği gibi durumlar belirler. Bazı ebeveynler, çocuğun davranışları karşısında ilgisiz ve kayıtsız durarak ona gerekli desteği veremezken, bazıları ise çocuğa gereğinden fazla özen göstererek onun bireysel gelişimini engellerler.

    Aşırı koruyucu tutum, ebeveynin çocuğu gereğinden fazla kontrol etmesi, koruması, ilgi göstermesi olarak ifade edilebilir. Özellikle bir kaybın ya da zor bir hamilelik sürecinin ardından dünyaya gelen, geç kavuşulan, bazı sağlık sorunları geçirmiş olan, ailenin tek çocuğu ya da tek torunu olan çocukların ebeveynlerinde bu tutumların daha sık görüldüğü fark edilmiştir. Bu tutum annelerde daha da çok gözlemlenebilir. Çocuğun doğumu ile beraber ilgi ve bakımın en yoğun olduğu dönemde anne çocuğu ile bütünleşmeye başlar. Anne-babaların bu tutumlarının altında aslında kendi kaygıları, kendi yalnızlıkları, çocuklarının kendilerine bağımlılığından mutlu olmaları gibi sebepler yer almaktadır. Dış dünyanın tehlikeli olduğu, bu tehlikelere karşı her an tetikte olmaları ve çocuklarını korumaları gerektiği inancındadırlar. Çocuklarından ayrılmakta, onları bir birey olarak kabul etmekte, yaşlarına uygun becerileri geliştirmelerine ve bağımsızlaşmalarına izin vermekte zorlanırlar. Çocuğa abartılmış bir sevgi gösterip, tüm ihtiyaçlarını koşulsuzca karşılarlar. Bu tutumu gösteren ebeveynler, çocukları kendi başlarına yemek yiyebilmesine rağmen aç kalmasın diye kendi elleriyle yemeklerini yedirir; düşmesin diye koşmasına izin vermezler. El yıkama- diş fırçalama, tuvalet temizliği gibi özbakım becerilerini çocuklarının yerine gerçekleştirebilir; hastalanmasınlar diye dışarı çıkmalarına, yuvaya gitmelerine izin vermeyebilirler. Çocuklarını mutlu etmek, onları yormamak, onlara yardımcı olmak için bu tutumu sergilediklerini ifade eder; çocukları yerine sorulan sorulara cevap verir; pek çok konuda onların adına karar verirler.

    Aşırı kontrollü anne-baba tutumları çocuklara farkında olmadan bazı olumsuz mesajlar iletirler: ‘Seni kontrol ediyorum; çünkü sen tek başına yapamazsın; sen beceriksizsin; ben yardım etmezsem senin yaptığın yeterince iyi olmaz.’

    Bu tutumla büyüyen çocuklar anne-babaya fazla bağımlı olacakları için kendi başlarına kaldıklarında neyi ne kadar gerçekleştirebilirler; o ortamda kendilerini ne kadar gösterebilirler; ne kadar başarılı olabilirler emin olamazlar. Kendilerine güvenemez; herhangi bir konuda kendi başlarına karar veremezler. Herhangi bir problemle karşılaşmamak için sosyal ortamlardan kaçar; karşılaştıkları problemleri de kendi başlarına çözemezler. Kendi başlarına bir şeyler yapabileceklerine dair inançları olmaz. Yalnız kaldıklarında ihtiyaçlarını fark edemez ve kendilerini gerektiği gibi koruyamazlar. Bu da kaygılarını arttırır ve kendilerine bakan kişi ya da kişilere daha da çok bağlanırlar. Daha çok bağlandıkları için beceriler ilerleyen yaşa rağmen gelişmez ve kaygılar daha da tetiklenir. Bu bir döngüdür ve çocuğun sağlıklı psikolojik gelişimi için bu döngünün kırılması gerekir. Koruyucu tutumla büyüyen çocuklar evde, aileleri ve tanıdıklarının yanında aşırı derecede hareketli, sınırsız, dürtüsel, agresif davranışlar gösterebilirken, ev dışındaki ortamlarda oldukça pasif, savunmasız, utangaç, sessiz, tutuk bir profil çizerler. Evde gücünü kabul ettirmeye çalışan çocuklar dış ortamda oldukça ürkek bir tutum içerisinde olurlar. Tüm istek ve ihtiyaçları anne-babaları tarafından karşılanan çocuklar, başta her türlü ortamda aynı tutumla karşılaşacaklarını düşünürler; ancak zamanla dış dünyada hiç kimsenin onları kendi anne-babaları gibi el üstünde tutmayacağını, koşulsuz kabul ve sevgi göstermeyeceğini fark ederler. Bu da, kontrollü tutumlarla büyüyen çocuklar için daha büyük bir yıkım olur.

    Aşırı koruyucu bir tutum çocuğun sorumluluk almasını engelleyebileceği gibi sosyal becerilerini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bireyselliğine izin verilmemiş, kendi becerilerini göstermesine ve kendini geliştirmesine fırsat tanınmamışın bir çocuğun yaşına uygun psikolojik olgunlaşmaya erişebileceğini söyleyemeyiz. Böyle bir çocuğun toplum tarafından da kabulü zorlaşır. Çocuk kabul görebilmek için pasif kalmayı ya da tam tersine agresif davranışlar göstermeyi seçebilir.

    Koruyuculuğun, denetleyiciliğin olumsuz etkileri çocukluğun ilk yıllarında çok fark edilmese de çocukların kişilik gelişimlerinde kalıcı etkiler bırakır. Sağlıklı fiziksel, ruhsal, sosyal gelişimleri zedelenir. İlişki başlatma ve sürdürmede başarısızlıklar yaşayabilirler. Kurdukları ilişkilerde bağlanabileceği kişiler arayabilir; yetişkinliklerinde de destek arayışlarını, bağımlılıklarını sürdürebilirler. Kendilerini ve sınırlarını tanımakta, sorumluluk almakta, girişimci olmakta zorlanabilirler.

    Aşırı koruyuculuk ve kontrolcülük aslında anne-babanın hayatını da oldukça zorlaştırır. Tek amaçları çocuklarını denetlemek, kollamak olan ebeveynler kendi yaşantılarını, evliliklerini, eşleri ile olan ilişkilerini dengelemekte zorlanırlar. Kendi hayatlarındansa çocuk odaklı bir yaşam içine girerler. Bu durum her iki ebeveyn için de bir süre sonra oldukça yorucu olmaya başlar.

    Uygun anne- baba tutumları çocuğun sosyal çevrede kabul görmesini kolaylaştırır. Doğru tutumlar sayesinde çocuk, kendine ve becerilerine güvenmeyi öğrenir; kendi başarılarını fark eder; ilgi ve yeteneklerini geliştirme fırsatı bulur; sosyal muhakemeyi, toplumsal alışkanlıkları, normları kazanır ve rastladığı problemleri kendi başına çözmeye çalışır.
Anne-Babalara Öneriler: 

    • Çocuğunuzun hangi yaşta hangi becerileri gösterebileceğini öğrenin ve bu becerileri geliştirebileceği ortamlar ve fırsatlar sunun. Çocuk çevresini, objeleri tanıyarak; onların nasıl kullanıldıklarını, ne işe yaradıklarını öğrenerek hayata uyum gösterebilir.

    • Çocuğunuzu iyi gözlemlemeyin; ona teşvik edici ve destekleyici yaklaşın; yeteneklerinin gelişimini, değişimini izleyin ve önerilerde bulunun. Çocukları, yaş ve gelişimlerine uygun aktivitelerle tanıştırmak, onların kendi becerilerinin farkına varabilmelerini ve kendi ilgi alanlarını oluşturabilmelerini kolaylaştırır. Çocuk değişik hobilerle uğraşırken, hem kendini fiziksel, zihinsel, duygusal olarak geliştirir; hem de daha çok zevk aldığı, mutlu olabileceği alanları keşfetmeye başlar.

    • Duygularını hangi yollarla daha iyi ve daha doğru ifade edebileceği konusunda ona yol gösterin. Anne-baba olarak sizler de duygularınızı ifade ederek çocuğunuza model olun ve ona duygu ifadesine fırsat verecek ortamlar hazırlamaya çalışın.

    • Çocuğun büyürken karşılaştığı her engel ya da zorluğun ve bunlarla baş edebilme sürecinin onun için bir öğrenme deneyimi olduğunu unutmayın. Problemlerini çözmesi konusunda ona fırsat tanıyın.

    • Zorlandığı durumlarda müdahale edip çözüm bulmak yerine kendi çözümlerini bulabilmesi için ona yol gösterin. Bazen çocuğunuzu sadece dinlemek bile onun kendi çözümüne ulaşması için bir kapı aralar.

    • Kardeşiyle ya da arkadaşlarıyla arasında bir sorun olduğunda, olayı değerlendirmesi ve kendi davranışının sorumluluğunu alması için çocuğunuzu teşvik edin.

    • Çocuğunuzu ileriki yaşlara hazırlarken, ona yaşına uygun sorumluluklar verin. Büyürken bazı görevleri üstlenmesi sorumluluk duygusunu geliştirebileceği gibi özgüvenini de besler.

    • Aile ve evle ilgili süreçlerde çocuğunuzun da fikrini alın; bazı küçük kararlara onu da dahil edin ve onun da düşüncelerini dile getirmesine izin verin.

    • Başkalarının yanında çocuğunuzun olumlu özelliklerinden bahsedin ve onu övün.

    • Ona güvendiğinizi, başaracağına inandığınızı, onunla gurur duyduğunuzu sık sık dile getirin.

    • Çocuğunuza güvenli sınırlar çizdikten sonra, ilerlediği yolda ona sadece rehberlik etmeye çalışın.
Klinik Psikolog İrem Fırat

15 Aralık 2017 Cuma

Televizyon ve Çocuk


Televizyon çocukların ilk aylardan itibaren ilgisini çeken bir araçtır. Birkaç aylık bebekler bile bu renkli, hareketli ve sesli görüntüyle ilgilenirler, görme alanları içinde takip edebilirler. Bebekler büyüyüp özellikle müziğe ilgi duymaya başladıkça müzik eşliğinde verilen görsel olarak vurgulanan görüntülere daha fazla ilgi duymaya başlarlar. Televizyonda söz ve görüntü bir arada verildiği için çocuklar çok kolay etkilenirler. İyi seçilmiş programlar izlettirildiğinde çocukların bilgisini, hayal gücünü artırabilir. İlk yıllarda özellikle reklamlar bebeklerin ve çocukların ilgisini daha fazla çeker. Müzik kanalları da aynı şekilde müzik-ritm ve renkli görüntülerin eşlik ettiği klipler nedeniyle ilgi çekici olur.  Bu dönemde fazla televizyon karşısında tutulan çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının gelişmeye başladığı bilinmektedir. Özellikle de çocuğa rahat yemek yedirmek veya onun sakince oturmasını sağlamak amaçlı olarak televizyon seyretmeye teşvik edilen çocukların okul yıllarında da sürdürecekleri şekilde televizyon izleme alışkanlığı gelişmektedir. Ayrıca anne-babası çok televizyon izleyen çocukların da yine model alma yoluyla zaman geçirme ve eğlenme aracı olarak televizyonu tercih etmeleri söz konusudur. Küçük yaşlardan itibaren televizyon izleme saatleri sınırlandırılmayan çocuklar okul yaşlarında televizyon bağımlısı olmaya aday olmaktadırlar. Kontrolsüz şekilde televizyon izlettirilen çocukların yorum yapma, muhakeme etme yeteneklerinin olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Çünkü televizyon izlemek tek yönlü, pasif bir etkinliktir. Oysa en etkin öğrenme yolu deneyerek yaşayarak öğrenmedir. Fazla televizyon karşısında kalan çocuk direkt bilgi almaya alışır ve etkileşim içine giremez. Bu nedenle Televizyonun olumlu etkileri ancak sınırlı ve seçilmiş programların izlenmesiyle sağlanabilir.

Anne-Babalara öneriler

*  3 yaş civarında çocukların çizgi film, belgesel ve eğitimsel programları izlemeleri onların yaratıcılıklarını geliştirir  ve hoşça vakit geçirmelerini sağlar. Ancak bu yaşlardan itibaren televizyon başında geçirecekleri vakit sınırlandırılmalıdır. Bebeklik çağlarından itibaren fazla televizyon izlettirilen çocukların özellikle iletişim ve konuşma  becerilerinin gecikmesi riski oluşmaktadır.

*  Bazı çizgi filmlerin aşırı şiddet ve korku öğesi içerdikleri ve bu nedenle çocuklar üzerinde birçok olumsuz etkiye yol açtıkları bilinmektedir.  Oyun çağı çocuğu henüz hayal ile gerçeği ayırt edemeyeceğinden şiddet ve saldırganlık içeren görüntülerden daha çok etkilenir. Bu  nedenle çocuğunuzun izlediği çizgi filmlerin denetimini siz yapmalısınız. 

*  Okula giden çocukların, dinlenme, yemek yeme, oyun oynama, uyku ve ders zamanları çıkarıldığında eğer vakitleri kalıyorsa televizyon seyretmelerine izin verilmelidir. Bu saat de genellikle derslerin bitmesinin ardından planlanmalıdır.

*  Çocukların günlük televizyon izlemeleri gereken saatler konusunda değişik görüşler olmakla beraber özellikle okul çocuklarının günde bir saatten fazla televizyon izlememeleri önerilmektedir

*  Çocuğun yaşına uygun programlar izlemesi sağlanmalıdır. Yetişkinler için hazırlanmış dizi, film, magazin türü programların mümkün olduğunca çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir.  

*  Çocuklar genellikle evde yalnız hissettiklerinde ve uygun aktivite bulamadıklarında televizyonu tercih etmektedirler. Çocuğunuzun yaşına ve ilgi alanına uygun oyunlar bulup onunla oynayabilirseniz ve televizyon dışında birlikte eğlenebileceğiniz aktiviteler bulabilirseniz çocuğunuz televizyon izlemek yerine sizinle oynamayı tercih edecektir 


Çocuklar ilk olarak hangi yaşta televizyonla tanıştırılmalı? 

Çocuğun bebekliğinden itibaren televizyonun aynı ortamda açık olmasında bir sakınca yoktur. Hatta bol işitsel uyaran içermesi bakımından yararları da olabilmektedir. Ancak bu, çocuğun televizyon karşısına oturtulup başka uyaran verilmemesi anlamına gelmemelidir. Aslında çocuklar 2 yaşlarından itibaren televizyon karşısına oturup kısa çizgi filmler izleyebilirler. Ya da eğitimsel içerikli çocuk programlarını izlemeleri uygundur. Ama bebeklikten itibaren izlenen müzik kanallarının çocukların dil ve iletişim becerileri üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Çocuklar okul öncesi dönemde çizgi filmler, çocuk filmleri ve eğitimsel programları izleyebilecek dikkat ve sabır süresine sahiptirler. Yani bir saat civarı televizyon başında oturabilirler. Bu süreyi aşmamak uygun olur. Çünkü bu dönemdeki çocuklar çok alıcıdırlar ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan başka bir çok faaliyetle ilgilidirler. Öğrenmenin en yoğun olduğu bu dönemde tek yönlü bir etkinlik olan televizyon ile doldurmamak gerekmektedir. Ayrıca bu yaşlarda çocuklar yaşam rutinleri konusunda alışkanlıklar edinirler. Sürekli televizyon izleyen çocuklar bunu alışkanlığa dönüştürmekte ve bir çok gelişim alanında yetersiz uyaranlar nedeniyle geri kalabilmektedirler. Özellikle okul çağına gelindiğinde televizyon alışkanlığı nedeniyle okul ve derse uyum ve uygun çalışma alışkanlıkları geliştirme konusunda ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Bazen çocuklar için hazırlanan programlar ve çizgi filmler de şiddet ve uygun olmayan görüntüler içerebilmektedir. Buradaki denetim yine ailelere düşmektedir. Televizyon için ayrılan süre çocuğun gün içindeki boş zamanına oranlanmalıdır. Örneğin okul ve günlük ihtiyaçlarının karşılanması haricinde çocuğunuzun kalan boş vaktinin dörtte birinden fazlasının televizyon ile harcanması uygun olmayacaktır. Çünkü çocuğun oyuna, paylaşıma, hobilerini geliştirecek zaman geçirmeye de ihtiyacı vardır.  Eğer çocuğun boş zamanlarında onunla sohbet etmeye, oyun oynamaya veya başka hobilerine vakit ayırabiliyorsanız, çocuğunuz genellikle TV izlemek yerine sizinle vakit geçirmeyi tercih edecektir. 

Uzun süre televizyon karşısında bırakılan çocukların yaşayabileceği problemler nelerdir?

Televizyonun en önemli olumsuz etkisi çocuğun tek yönlü bir iletişim içinde olması ve karşılıklı etkileşime fırsat vermemesidir. Özellikle dil gelişiminin ve sosyal gelişimin temellerinin atıldığı  en önemli dönem  olan ilk 3 yılda televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların konuşmada gecikmelerinin olma olasılığı artmakta ve dış dünya ile iletişimde sorunlar yaşayabilmektedirler. Okul çağı çocuklarında ise yeterli ve uygun çalışma alışkanlığı geliştirememe ve aktif öğrenme yerine kalıp öğrenmeye eğilim, düşünce esnekliğinin azalması gibi bazı olumsuz etkilerden söz edilmektedir.

Uzun süre klip ve reklam izlettirilen çocuklarda ne gibi problemler ortaya çıkabilir?

Renk, ses, ritm ve hareketin bir arada sunulduğu reklam ve müzik klibi gibi programlar çocukların çok ilgisini çekebilmektedirler. Reklamlarda kullanılan bazı bilinç altı uyaranların çocukların tutum ve tavırlarını etkilediği bilinmektedir. Yani bu tür programların çocukları çok fazla etkilediği bilinmektedir. Reklam ve klipleri kontrolsüzce izleyen çocukların verilen her tür mesajı kalıcı olarak alabilmekte, korku, kaygı, öfke gibi duyguları yoğun yaşayabilmekte, zaman zaman şiddet eğilimlerinin arttığı ve sosyal ilişkilerde zorlanabildikleri bilinmektedir.

Çocuğun televizyon izlemesi hangi durumlarda yararlı olabilir?

Bazı eğitimsel programların özellikle yetersiz çevresel koşullarda yaşayan çocuklar için yararlı olabileceği düşünülmektedir. Burada yine bu programların belli bir pedagojik sansürden geçmiş olması gerekliliği söz konusudur. Bunun yanı sıra çocukların gerçek hayatta karşılaşma fırsatı bulamadıkları doğa ve çevre ile ilgili bazı görüntüleri örneğin belgesel programlar aracılığı ile izlemeleri okul bilgisinin görsel bir malzemeyle eşleştirilmesi anlamında kalıcılık sağlamaktadır. Belgesel programlar hem çocukların ilgisini çekmekte hem de yeni bilgiler öğrenmek konusunda teşvik edici ve merak uyandırıcı olmaktadır.

Televizyonun yaralı olabilmesi için anne-babaların izlemesi gereken yollar nelerdir?

Sınırlandırma buradaki en temel prensiptir. Çocuğun zaman zaman dinlenmek ve eğlenmek için bir keyif aracı olarak kullanması durumunda televizyon etkili bir araçtır. Ancak çocuğu esir alan bir hale dönüştüğünde tamamıyla zarar verici olmaktadır. Öncelikle çocuğunuzun izlediği programların hangileri olduğunu bilmeli ve çocuğunuz için ne kadar yararlı ve gerekli olduğunu önce siz değerlendirmelisiniz. 

Televizyon dışında yararlı ve eğitici olabilecek ne gibi aktiviteler önerilebilir?

Her yaş grubunun ilgisi ve becerisi farklı olmakla beraber tüm çocuklar anne-babalarıyla zaman geçirmekten keyif alırlar ve her türlü oyunu anne-babalarıyla oynayabilirler. Seçtikleri, tercih ettikleri oyun ve oyuncaklarla sizin de ilgilenmeniz, oyun kurmak ve o oyunun parçası olmak konusunda ona destek vermelisiniz. Çocukların hem ilgilerini çekebilecek hem de dikkat, algı, hafıza ve muhakeme gibi yeteneklerini geliştirebilecek, dil gelişimine yardımcı, yaratıcılığı destekleyen birçok oyun mevcuttur. Çocuğunuzla yapacağınız aktiviteyi planlamadan önce onu çok iyi tanımalısınız. Bazen çocuklar hep benzer oyunları tercih ederler. Bu kolaylarına gelebilir. Bu durumda eğitimsel oyunlar ve materyaller satan mağazalara danışarak yaşına uygun yeni malzemelerle tanıştırabilirsiniz. Ayrıca evde oluşturacağınız kağıt, karton, boya, hamur vb gibi bazı yaratıcı malzemelerle de çocuğunuzun ilgisini çekecek oyunlar hazırlayabilirsiniz. Bu tarz aktiviteler hem çocuğun duygularını ifade etmesi için bir araç olmakta hem de becerilerini geliştirmeye yardımcı olmaktadırlar. Çocuklar genellikle bu tarz oyunlardan keyif alırlar. Onlara serbestçe oynamaları konusunda fırsat verilmesi önemlidir. Bazen anne-babalar çocuklarının çok mükemmel şeyler yaratmalarını isteyebilirler. Örneğin yaptığı resimleri eleştirirler ve neden daha özenle yapmadığını sorabilirler. Bu tavır çocukların kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olabilmekte ve bu tarz aktivitelerden kaçınmalarına neden olabilmektedir. Oysa televizyon izlemek bir performans gerektirmez. Bu durumda çocuk televizyon izlemeyi başka aktivitelere tercih edecektir.

Uzman Pedagog Belgin Temur