Sosyal gelişimin becerilere yansımasının yoğun olarak yaşandığı ergenlik döneminde ergenler bu becerilerini arkadaşlık ilişkilerini arttırmak adına yoğun biçimde kullanmaktadırlar. Araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre arkadaşlık kolay gibi gözüken ancak aslında incelenmesi gereken en önemli konulardan biridir. Yapılan araştırmalara göre ergenlerin neredeyse çoğu en az bir yakın arkadaşları olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak bu dönemi takip eden altı ay içinde ergenlerin en yakın arkadaşlarının değişebildiği görülmüştür. Brendgen ve arkadaşlarının (2001) araştırma sonuçlarına göre kız ergenler erkek ergenlere oranla arkadaşlık ilişkilerine daha fazla anlam atfetmektedirler. Ancak Smith ve Schneider (2000)’in araştırmasına göre ise hem kız hem erkek ergenler arkadaşlık ilişkilerine eşit düzeyde değer vermektedirler.
Ergenlik dönemindeki arkadaşlık çocukluk dönemi arkadaşlığından farklıdır. Bu dönemde bireyler için paylaşım çok önemlidir. Fıkra-espri ve şakaların paylaşımı ile başlayan arkadaşlıklar ilerleyen dönemlerde arkadaşlığın anlamı ve güven duygusu geliştikçe sırların ve kişisel problemlerin paylaşımına dönüşmektedir. Hatta arkadaşlar arası hediye paylaşımları ve ev ziyaretlerinde artışlar görülmektedir. Ev ziyaretlerindeki artış zamanla yerini birbirinin evinde kalma ve evde parti düzenlemeye bırakabilmektedir. Erwin (1993)’e göre bilişsel gelişimde ve problem çözme becerilerinde görülen gelişmeler sayesinde ergenlik dönemindeki arkadaşlıkların sayısında daha fazla artış görülmektedir. Çocukluk döneminde olduğu gibi ergenlikte de arkadaşlık için yakın olma kavramı çok önemlidir. Ancak ergenlikte seçilen arkadaşlıklarda sadece aynı mahallede oturuyor olmak bir etken değildir çünkü ergenler çocuklara göre daha serbest hareket edebilmekte ve ebeveynleri olmaksızın mekan değiştirebilmektedirler. Yine de yakın olma kavramı arkadaşlık için çok önemlidir. Dubois ve Hirsch (1990)’in araştırma sonuçlarına göre Afrika kökenli Amerikalı erkek çocukları, Avrupa kökenli Amerikalı erkek çocuklarına göre okullarda ve mahallelerinde daha sıkı ve sağlam ilişkiler kurmaktadırlar.
Arkadaşlık ile ilgili kavramlardan en önemlileri güven duyma, birlikte bir şeyler yapma isteği, birbirine bir şeyler alıp verme, zamanla birbirini tanıma ve duyarlı olma, düşünce ve duyguları paylaşma, empatik olma, karşılıklılık, sadakat, eşitlik, dikkate alma ve bağlılıktır.
Arkadaşlık ile ilgili en önemli kavramlara bakıldığı zaman ilk olarak eşitlik ve karşılıklılık en önemli normatif etkenlerdir. İkinci en önemli etken ise arkadaş olarak seçilen kişilerin genellikle özellik olarak bireye benzeyen kişiler olmasıdır. Ancak bu noktada Clark (1989)’a göre zenci ergenler arkadaş seçiminde beyaz ergenlere oranla benzerlik özelliğine azınlık olmaları sebebiyle daha az önem vermektedirler. Üçüncü en önemli etken olarak bireylerin en yakın arkadaş olarak genellikle kendi cinsiyetlerinden bir kişiyi seçtikleri görülmektedir. Dördüncü olarak ise kız ergenlerin erkeklere oranla mahremiyet kavramına daha çok önem verdikleri görülmektedir.
Mahremiyet, sadece seksüel bir anlam taşımamakta aynı zamanda bilişsel, duyusal ve davranışsal boyutlara da sahip olmaktadır. Bu kavram hem arkadaş hem de romantik ilişkilerde kullanılabilen bir kavramdır. Mahremiyet, olaylara başkalarının bakış açısıyla bakabilmeyi ve başkalarının duygularını hissedebilmeyi de içermektedir. Bunun yanı sıra mahremiyet, paylaşımların paylaşılan kişiler arasında kalması, güvenilir davranış kalıplarına uygun davranma, bağlılık, etkili iletişim ve karşılıklılık kavramlarını da kapsamaktadır. Romantik ilişkilerde cinsellik, mahremiyet kavramının içinde yer alabilir.
Mahremiyet kavramı hakkında Orlofsky ve arkadaşlarının kullandığı üç temel ölçüt bulunmaktadır:
1. bireyin kız ve erkek arkadaşlarının kapsamı
2. bireyin yakın zamanda bağımlı bir aşk ilişkisi yaşayıp yaşamadığı
3. bireyin arkadaşlık ilişkilerinde, flörtte veya aşk ilişkilerindeki derinliği ve kalitesi. (bu kavram olgun mahremiyet olarak tanımlanmaktadır.)
Bu üç ölçüte bağlı olarak Orlofsky’nin beş mahremiyet statüsü şöyle tanımlanmaktadır:
1. mahrem ( derin-bağımlı ilişkilerde)
2. mahremiyet öncesi (farklı duygu durumlarının olduğu derin ilişkilerde)
3. sahte yakınlık (bağlılığın olduğu ancak yakın ve derin olmayan ilişkilerde)
4. kalıplaşmış (yüzeysel ilişkilerde)
5. yalıtılmış (ilişkilerin yokluğunda)
İki birey arasında yakın bir ilişkinin oluşabilmesi için bu ilişkinin geçmesi gereken bir yol vardır. Bu yol 4 basamaktan oluşmaktadır.
1. ilişkisizlik: iki birey arasında hiç ilişki yoktur. Yakın oturan veya aynı ortamda sıklıkla bulunan bireyler arasında bir ilişki başlaması olasıdır.
2. farkında olma: dış görünüm sayesinde bireyler birbirlerini fark ederler. Mekansal olarak yakın bulunan bireyler fiziksel özellikleri doğrultusunda bir ilişkileri olup olamayacağına karar verirler.
3. yüzeysel ilişki: iki birey arasında etkileşim başlamış, tutumlar belirginleşmiştir.
4. karşılıklı ilişki: tam anlamıyla bir ilişki kurulmuştur.
Tüm bu konuların yanı sıra atlanmaması gereken en önemli nokta, arkadaşların benzer özelliklere sahip kişilerin arasından seçildiği kadar her bireyin birçok özelliğe sahip olduğudur. Bir ergen müzik zevkinin ortak olduğu bir ergenle vakit geçirebilirken, aynı zamanda ortak dini özelliklere sahip olduğu veya aynı sosyal aktiviteye birlikte devam ettiği bir diğer ergenle de keyifli vakit geçirebilir. Yani her arkadaş bireye farklı özellikleri ile yakın olabilmektedir.
Cohen (1977)’e göre arkadaşlık ilişkilerinde üç temel yöntem vardır:
1. seçme: paylaşımlar doğrultusunda arkadaş olma
2. seçmeme: benzer yönlerin değişmesi sonucunda arkadaşlığın sürmemesi
3. etkilenme: daha yakın gelen fikirlere doğru yönelme
Kandel (1978) New York’ta yaşayan ergenler üzerinde yaptığı bir çalışmada seçme ve etkilenme yöntemlerinin madde kullanımı ve davranış kalıpları üzerinde pozitif doğrultuda etkisi olduğu bulgusuna ulaşmıştır. Latane (1981), Ennett ve Bauman (1994)’ın yaptıkları araştırmaların sonuçlarına göre sigara kullanımının olduğu gruplarda bulunan sigara içmeyen ergenler sigara kullanımına başlamaya, sigara içilmeyen gruplara dahil olan ergenlere oranla daha meyillidirler.
ROMANTİK İLİŞKİLER
Ergenliğin birkaç yıl öncesinde sadece hemcinsleri ile etkileşimde bulunan ve diğer cinsin bireyleriyle “dalga” geçen kişiler, birkaç yıl sonra birbirleri için en önemli ilgi alanı haline gelmişlerdir. Biraz daha ileri yıllara gidildiği zaman ergenlikte ve genç yetişkinlikte bu bireylerin birbirleri ile romantik ilişkilere girdikleri görülmektedir.
Amerika’da yapılan bir araştırma sonucuna göre 12-18 yaş arasındaki ergenlerin ½’si son 12 ayda romantik bir ilişki yaşadıklarını söylemişlerdir. 10. sınıftaki yani 15-16 yaşlarındaki ergenler; aileleri, arkadaşları ve kardeşlerinden çok romantik ilişkide oldukları kişi ile etkileşimde bulunmaktadırlar. Lisedeki ergenler günde yaklaşık 5-8 saatlerini olan veya olma ihtimali bulunan romantik ilişkilerin düşünerek ve bu ilişki hakkında hayal kurarak geçirmektedirler.
Romantik ilişkilerde bulunan birey aynı zamanda bir doyum sağlamaktadır. Birey, annesinden sonra ilişkide olduğu kişiye yönelik bir bağlılık geliştirebilmektedir. 19 yaşında, üniversitenin ilk yıllarında erkekler için en önemli destek ilişkisi kızlarla kurdukları romantik ilişkiler olmaktadır. Kızlar için de durum neredeyse aynı denebilir.
Genellikle karşı cins, güçlü duyguların temel kaynağı olmaktadır. Bu duygular genellikle pozitif etki etmekteyken, bazen de negatif etkilerde bulunabilmekte, kişide strese neden olabilmektedir.
Romantik ilişkiler, mahremiyet ve kimlik gelişimine de katkıda bulunmaktadır. Genellikle ilk romantik ilişkiler kısa süreli olmakta, ancak ergenlik dönemindeki bazı romantik ilişkiler evliliğe kadar giden bir süreci etkilemektedir. Romantik ilişkiler yaşayan ergenler aileden koparak tamamen otonom hale gelebilmektedirler ancak flörtün bazı handikapları da bulunmaktadır. Amerika’da cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve istenmeyen hamileliklerin sayısında artış olması, ergenlik dönemindeki flörtler ile ilişkilendirilmektedir.
Ruh sağlığı açısından bakıldığı zaman, ilişkilerin sonucunda yaşanan ayrılıklar depresyon, intihar girişiminde bulunma ve intihar etme gibi sonuçlara neden olabilmektedir. Bu nedenle aslında ilişkinin birey üzerindeki etkisi kişiden kişiye değişmektedir.
Ergenlik döneminde yaşanan en büyük gelişmelerden biri, diğer cins ile birlikte yapılan aktivitelerde artış görülmesidir. İlköğretim yıllarında bireyler hemcinsleri ile vakit geçirmekte ve diğer cins ile vakit geçirmekten kaçınmaktadırlar. Ön ergenlik ile birlikte iki cinsin birlikte vakit geçirme süresinde artış görülmektedir.
Dunphy (1963) bu gelişim sürecine 5 aşamalı bir model ile açıklık getirmiştir:
1. ilk aşamada 4-6 kişilik aynı cinsten oluşan bireyler grupları meydana getirmektedirler.
2. ikinci aşamada kız ve erkek grupları bir büyük grup şeklinde birleşmeye başlarlar.
3. üçüncü aşamada daha büyük ve heteroseksüel bir grup oluşmaya başlar ve grup liderleri flört etmeye başlar.
4. dördüncü aşamada grup iyice sağlamlaşır ve üyeleri netleşir, ancak grup içerisinden klikler ortaya çıkmaya başlar ve bu klikler etkileşime girmeye başlarlar.
5. son aşamada gruplar dağılır ve çift ilişkileri başlar.
Yani bireyler karşı cinsi ilk önce grup içinde tanımaya başlarlar ve sonra bireysel ilişkiler kurarlar. Erken ergenlikten genç yetişkinliğe doğru ilerledikçe flört etme sayısında artış yaşanmaktadır. Carver (1999)’ın araştırmasına göre 13 yaşındaki ergenlerin %36’sı, 18 yaşındaki ergenlerin %73’ü son 18 ayda bir ilişki yaşamışlardır. Yaş ilerledikçe bireyler bağımsızlaşmakta ve ilişkilerde yakınlık artmaktadır.
Platonik aşk: bireyler bazen medyanın da etkisiyle zihinlerinde bir aşk yaratırlar ve onu yaşarlar. Hiç konuşmadıkları ve hiç tanımadıkları birilerine aşık olma, ergenlikte sıklıkla görülmektedir.
Aslında ergenlikte bir ilişki yaşamak sadece destek olma ihtiyacını karşılamaz hatta bundan çok daha önemlisi hayatlarında birinin olmasıdır. Aynı zamanda hayatlarındaki kişinin iyi ve doğru kişi olması da çok önemlidir. Popüler ve ilgi çeken biri ile çıkmak saygı görmeyi ve prestij sahibi olmayı beraberinde getirmektedir.
Birlikte olunan kişi bir süre sonra bireyin yakın ilişki kurma, bağlanma, bakım sağlama ve cinsel bazı ihtiyaçlarını giderdiği önemli bir figür haline gelmektedir. Bireyler ilişkide oldukları kişilerle vakit geçirmeyi ve sosyal aktivitelerini onlarla planlamayı tercih etmektedirler. İçinde bulunulan cinsel gelişimin hız kazandığı ergenlik döneminde bireyler partnerleri sayesinde cinsel hayatlarını da şekillendirebilmektedirler. Genç yetişkinlik dönemi ile birlikte bağlanma ve bakım sağlama itemleri bireyler için ilişki içinde daha çok önem kazanmaya başlamaktadır. Bireylerin evlerini terk etmesi de sıklıkla bu tarz bir ilişkinin başlangıcı ve ilerleyişi ile olmaktadır.
Elbette ki her birey farklı olduğu gibi flört ilişkilerinde de bazı farklılıklar yaşanması olasıdır. Bazı bireyler flört etmeye daha erken yaşta başlarken bazıları yetişkinlik dönemine kadar beklemektedirler. Bazıları için sadece “çıkmak” kavramı önemliyken bazıları için spor aktiviteleri ve okul işleri daha ön planda yer alabilmektedir. Sadece zamanlama açısından değil aynı zamanda ilişkilerin biçimi de kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Bazı ergenler sıcak ve destekleyici ilişkileri tercih ederken bazıları ise sıklıkla çatışmalar yaşadıkları ilişkiler ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu nedenle ilişkinin zamanı, deneyimlerin yoğunluğu ve içeriği ve bireylerin yaşantıları önem kazanmaktadır. Genellikle zorba özelliklere sahip olan ergenler çıkmaya daha erken yaşta başlamaktadırlar ve ilişkilerinde genellikle destek olma faktörü bulunmamakta bunun yanı sıra, sosyal ve fiziksel agresyona rastlanmaktadır. Daha erken yaşta flört etmeye başlayan kişilerde daha yüksek oranda alkol ve sigara kullanımı ve düşük akademik başarı düzeyi ile karşılaşılmaktadır. Yapılan bir araştırma sonucuna göre 16-19 yaşları arasında bulunan 12. sınıf öğrencilerinden daha az flört edenlerin daha çok flört edenlere oranla daha patolojik semptomlar taşıdığı bulgusu elde edilmiştir. Bir başka araştırma sonucuna göre, son altı ayda flörtü olan kişiler ile olmayanlar arasında davranışsal problem yaşama durumu açısından bir farklılık bulunamamıştır.
Bireylerin ilişkideki davranış kalıpları bize onların kişilik özellikleri hakkında da bazı bilgiler verebilmektedir. Örneğin olumsuz yaşantıların yaşandığı ve sürekli kontrol altında tutmaya çalışan bir bireyin patolojik semptom taşıma riski daha fazladır ve özgüven seviyesi düşüktür denebilir.
Tıpkı ebeveyn-çocuk ilişkileri gibi romantik ilişkiler de gruplandırılabilir. Üç kategoride incelenen ilişkilerden 1. grup güvenli, 2. grup kaygılı-kaçınan, 3.grup ise kaygılı-karasızdır. Genellikle 2. ve 3. gruba ait bireyler özgüven düzeyleri düşük bireylerdir. Güvenli ilişki grubuna ait bireyler ise daha yüksek özgüven düzeyine sahip olarak tanımlanabilir. Genellikle partnerinin onu aldatacağı ve terk edip gideceği ile ilgili kaygıları olan kızlar, partnerleri onlarsız bir şey yapınca veya partnerlerinin ne yaptığını bilmeyince reddedilme kaygısını daha üst noktada yaşarlar. Bu olayın sonu ise partnere “trip yapma” şeklinde sonlanır.
Karşı cins ile ilişkide sevgi ve aşkın üç temele dayandığı kabul edilmektedir. Sternberg aşk psikolojisi konusunda çalışmalar yapmış ve aşk-mahremiyet-tutku ve kararlılık bağlamında sekiz ayrı aşk türünden bahsetmiştir.
Ergenlik yıllarında kız erkek ilişkilerin açıklayan sevgi türü; romantik aşktır. Romantik aşkın içeriğinde tutku ve mahremiyet vardır. Kararlılık örtülü bir şekilde bulunmaktadır. Kız erkek ilişkileri ağırlıklı olarak duygusallık ve psikolojik yakınlıkla tanımlanabilir. İlişkinin başlangıcında cazibe, sonra duygusallık ve aşk oluşumunun temelinde cinsellik vardır.