22 Şubat 2019 Cuma

"Kaliteli Zaman"dan Ne Anlamalıyız?

Son dönemlerde popüler bir kavram olmasına rağmen pek çok anne-babanın hala bilemedikleri ve kafalarının karışık olduğu bir konu. Kaliteli kelimesinden anlaşılması gereken şeyin ne olduğunu söylemek zor. Çünkü kaliteli zaman geçirmek aslında birkaç temel kıstasın dışında herkesin kendi ailesine göre değişir.
Anne babaların iş koşulları nedeniyle dışarıda harcadıkları vakti çocuklarına ayıramadıklarını sık sık duyarız. Aslında çoğu anne baba bu durumdan dolayı suçluluk hissederler ve bu kaliteli zaman arayışına girerler. Bu yazıda da kaliteli zamanın aslında geçirilen vaktin fazla olması değil var olan vakti iyi değerlendirmek olacağını anlatmaya çalışacağız.

Kaliteli zaman ne demektir?

Bu konuyu her anne-babaya uygun olacak bir tanımla ele almak gerekirse şu şekilde açıklayabiliriz.  Aslında tüm ilişkilerde aradığımız özellikleri saymak şimdi de mümkündür. Tüm sosyal ilişkilerimizde aradığımız paylaşım, etkileşim, doğru iletişim ve duygu alışverişini çocuğumuzla da yaşamamız gerekir.  Bu cümleden de anlaşılabileceği gibi çocuklarla sadece aynı ortamda olmak onlarla kaliteli zaman geçirebileceğimiz anlamına gelmiyor.  Birlikte geçen zaman içinde çocuğu oldukça dinlemek, anlamaya çalışmak ve en önemlisi onun duygularını, düşüncelerini anlamaya çalışmak gerekir. Çocuklar, onların hayatında aktif olduğunuzu hissetmelidirler.  Çocuklar anne babalarına kendi dünyalarını açmak için heveslidirler; en büyük sırdaş, en büyük dost, en büyük sığınak onlarla olan ilişkileri olsun isterler. Anne babanın da bu istekle onların yanlarında olması; çocuk için geçirilen kaliteli zamanın en güzel tarifidir.
İlk olarak; Çocuğunuzu tanımak

Bütün bu dediklerimizi yapmak için öncelikle çocuğunuzu tanımaya çalışmalısınız. Bunun kaliteli zaman geçirmekle ilgisini şöyle açıklayabiliriz.
Anne babanın çocuğuyla yapmak isteyeceği, onunla ortaklık içerisine girip paylaşımlarda bulunabileceği, duygularını, düşüncelerini anlamaya çalışacağı bir konudan  bahsettik.  Bunları yapabilmek için önce çocuğun hem bireysel özelliklerine uygun olarak hem de genel psikolojik gelişimine dayalı olarak hangi dönemlerden geçtiğini fark etmemiz gerekir. Bunları eğer bilirsek ve anlamaya çalışırsak; çocuğu dinlerken, onu anlamaya çalışırken daha verimli bir zaman geçirmiş oluruz. Örneğin çocuğunun isteklerini çok fazla anlamaya çalışmayan bir ebeveynin; çocuğuyla vakit geçirirken nelerden bahsettiğini anlaması ya da onun ihtiyaçlarına yönelik bir paylaşımda bulunabilmesi zorlaşır. Çocuklar; anlaşılmadıklarını çok kolay hissederler. Dolayısıyla bu onlarda bir güvensizlik ve yalnızlık hissine yol açabilir.

Birlikte geçirilen zaman nasıl ‘kaliteli’ hale gelir?

Çocuğunuzla oyun oynayın, onun dünyasına girin

Çocuğun dünyasını anlayabilmek; onun dilinden konuşmak ve ona bir şeyler aktarmak oyun yoluyla kolaylaşır. Çocuğa ulaşabilmenin yolu en çok oyundan geçer. Onlar dünyayı oyunla tanır, öğrenir ve eğlenirler. Oyun içerisinde çocuk hem anne baba ile geçirilen vakitten doyum sağlar hem de anne-baba çocuklarını oyun yoluyla tanıma fırsatı bulurlar.  Oyun oynarken çocuğun özgürlüğü kısıtlanmamalıdır. Çocuk özgürlüğünü anne babasıyla da olsa yaşayabilmelidir; orası onun toprağıdır; sizi sadece içeri davet edebilir.  Oyun sırasında oyunu seçmek ve sonrasında oynamaya çalışmak anne babalara bazen zor geliyor. Bazı anne babalar oyun oynamak konusundan kendilerini beğenmiyorlar. Bu durumu genelde ya oyunu baştan istemedikleri halde oynamaya çalıştıkları için ya da fazla mükemmeliyetçi davranıp oyunu yeterince iyi oynayamadıklarından bahsederek anlatabiliyorlar.  Anne babalar da tabii ki oyun tercihleri yapabilirler. Ancak her anne babanın oyun oynama konusunda çaba sarf etmesi gerekir; çocukla geçirilen vakti doyurucu yani kaliteli hale getirmek gibi bir isteğiniz varsa; bu vaktin çoğunun  oyunla geçeceğini bilmekte yarar var.
Onu gözlemleyin

Çocuklar oyun oynarken aslında gerçeği ya da kendi hissettiklerini belirgin olmasa da senaryo oynuyor gibi tekrar yaşayabilmektedirler. Dolayısıyla oyun duyguların, düşüncelerin, yaşantıların tekrar ifade bulduğu bir yerdir. Bu da çocuğun kendi sıkıntılarını, sorunlarını tekrar ele alması için bir şans yaratır ki bu şans anne babalar için de çok değerli olmalıdır. Anne babalar çocuklarını bu şekilde anlayabiliyor olacaktır.Oyunda resim yapmak da bir oyun aracı olabilir. Çocuk resimle kendini ifade ederken, onu özgür bırakmalı, bir şey öğretip onun anlatmak istediklerini kısıtlamamalıyız. özellikle oyun sırasında bu zamanın bir paylaşım ve rahatlama zamanı olduğu unutulmamalı, çocukta performans kaygısı yaratacak şekilde öğretici ve zorlayıcı olmamaya özen gösterilmelidir.

Çocuğunuza empati gösterin ve onu anlayın

Bir şeyler anlatabilmek  çocuk için; bir yetişkinin ki gibi direkt konuşarak olmayabilir. Onun ne demek istediğini anlamak da bu yüzden kolay olmamakla birlikte oldukça önemlidir. Kaliteli zamanın içinde de bol bol anlamak ve anlaşılmak yatar. Dolayısıyla empati kurmak gerekir. Empati; karşınızdakinin duruşundan, bakışından, söylediklerinden, bazen söylemediklerinden ne hissettiğini anlamaya çalışmak ve bunu ona geri bildirmek anlamına gelir. Çocukların da tıpkı yetişkinler gibi daha kolay ifade ettikleri duygular vardır. Öfkeyi daha kolay ve çabuk ifade ederler. Ancak öfkenin neden ortaya çıktığını bulmak anne babaya düşer. Burada empati devreye girecektir, onun duygusunun nereden kaynaklandığını bulmaya çalışmak gerekir. Sizin bu altta yatan duyguyu anlayabilmeniz ve bunu çocuğa fark ettirmeniz önemlidir. Çünkü ifade edilen duygular, kabul göreceğinden kuşku duyulmayan duygulardır. Eğer bunu yapabilirseniz çocuk da duyguların kabul edilebilir olduğunu öğrenecek; sizle ve aslında diğer ilişkilerinde de duygularını ifade etme özgürlüğüne; yani kendini ifade etme özgürlüğüne hakkı olduğunu bilecektir. Eğer siz çocuğunuzun her türlü duygusunu kabul edeceğinizi ona fark ettirirseniz, onun da bu duyguları ifade edebilmesi ve kabul edebilmesi kolaylaşacaktır. Empati, birçok kişide doğuştan var olabilen, ama aynı zamanda öğrenilebilen bir beceridir. Ancak üzerinde düşünmeyi ve çalışmayı gerektirir. Söylenen sözlerden direkt anlamlar çıkarmaya alışık olmanız durumunda, söylenenin altında yatan gerçek duyguyu anlama fırsatını da kaçırabilirsiniz. Bu nedenle, empati kurabilmek her anne-babanın öğrenmesi gereken bir beceridir. Çocuk empati kuran anne baba karşısından anlaşıldığını fark eder ve dolayısıyla kendi ihtiyaçlarının karşılanması için fırsat yaratılmış olur. Bu da onun ev içerisinde bir birey olarak kabul edildiği duygusunu besler, kişiliğine olumlu bir kazanım sağlar.

Bu yazıdan da anlaşılacağı gibi; çocukla birlikte bir şeyler yapmak için elinizde bulundurmanız gereken bir yapılacaklar listesi yok. Çocuğunuzla geçirdiğiniz kısa zamanda onunla açık, yakın, anlayan, dinleyen bir rolde ilişki kurabilirseniz, çocuğunuzun da böyle bir zamandan tatmin olma olasılığı artacaktır. Bu şekilde onunla vakit geçirmediğinizi düşündürecek zamanlarda; bir ilgi çekme yolu olarak olumsuz, kabul görmeyen davranışlarla sizi cezalandırmaya ve ilginizi çekmeye çalışmalarına gerek kalmayacaktır. Böylece birlikte olunan zamanlara problem taşınmayacaktır. Birlikte kaliteli zaman geçirmek, çocuğu tatmin edeceği için, anne-baba ile ilişki için, olumsuz bir yöntem denemesine gerek kalmayacaktır. Çocukla geçirilen her an, çok değerlidir.
Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

15 Şubat 2019 Cuma

Masum Tacizci

Çocuğunuz erkekse, 3-6 yaş grubuna girdiğinde sizin ve çevrenizdeki kadınların artık hiç kurtuluşu yok demektir! Saç, göğüs, bacak, çorap, topuk....Bir uzuv ya da bir giysiyle mutlaka onun cinsel gelişimine hizmet edeceksiniz!

Belgin Temur, anne-babanın sağlıklı model oluşturmadaki önemini vurgulayarak şunları söylüyor: “Çocuk, 2-3 yaşından itibaren sözel anlatım yeteneğini kazanır. Ailenin bu dönemdeki müdahaleci tutumu, çocukta kararsızlık ve utanç gelişimine etki edebilir. 3-6 yaş arası çocuklarda mastürbasyon etkinliğine rastlanmaktadır. Bu, çocuğun gelişim dönemine ait bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Kız çocuk babaya, erkek çocuk anneye sevgi ve bağlılık hisseder. Bu dönem, aynı zamanda çocuğun çeşitli yetişkin rolleriyle özdeşleşmeye başladığı bir dönemdir. Toplumsal çevre bilinci geliştikçe, çocuk cinsel doğasını anlamaya başlar ve aynı cinsten anne-babasının oynadığı rolü kazanmayı ister...”

Kabul etmek isteseniz de istemeseniz de, artık evde eşinizle sizin rollerinize rakip ve bunu cinsellik yoluyla keşfetmeye yönelen “masum küçük bir kadın” veya “masum küçük erkek” daha yaşıyor! Ve en büyük silahı da, siz daha akıllı davranıp hedefi doğru noktalara taşıyamazsanız, “merakı”!...

Keşif Çatışması...

Onu, yine Belgin Temur’un açıklamalarıyla tanıyalım: “Bu dönemde erkek çocuk anneyi, kız çocuk da babayı sürekli izler. Özellikle onları çıplak görmek eğilimindedir. Bu, kendisiyle ilgili farklılığı anlamaya yönelik bir keşif çalışmasıdır ve çocuk için en doğal deneyimdir. Eğer bu aşamada bir engelleme veya ceza ile karşılaşırsa bu konudaki merakı artacak ve daha yakın temasa yönelecektir. Bu noktadaki yasaklar ve azarlanmalar, çocuğun konuya ilişkin ilgisinin, ihtiyacının ve farklılığın “kötü”, “kabul edilmez” olduğu sonucunu çıkarmasına neden olabilir. Çocukların cinsel farklılıklara ilişkin merakları, bu anlamda kendi cinsiyetlerini ve bu cinsiyete ait fonksiyonları tanımak ve öğrenmek istemeleri, tıpkı yemek yemek, uyumak gibi doğal bir ihtiyaçtır. Çocuk bu konuyla ilgili her türlü sorusuna anında ve doğru yanıtlar almalıdır. Anne-baba, konunun doğal, kabul edilebilir olduğu mesajını vermeli ve gerekirse kendi aralarındaki ilişkiyi çocuğun anlayabileceği düzeyde gerçeklerden uzaklaşmadan anlatmalıdır. Çocuk bebeklik döneminde kendi doğallığı içinde anne-babasının bedeni ile tanışırsa ileride bu konuda aşırı merakı kalmayacaktır.”

Yaklaşım Çok Önemli

Temur’un verdiği bilgilere göre çocuğunuzdaki cinselliğe yönelik gelişim, son derece doğal bir aşama....... Ancak bunun “doğal”lık derecesini belirleyen de yine sizin tutum ve davranışlarınız. Örneğin televizyon izlerken kadın-erkek ilişkisinde cinselliği vurgulayan bir sahne çıktığında çocuğa hiçbir geçerli açıklama- “Ben bu filmden hiçbir şey anlamadım. Başka kanallara bakalım mı?” gibi- yapmadan hemen kanal değiştiriliyorsa; giyinirken odaya, size bir şey sormak amacıyla girdiğinde, “çok üşüdüm, aman acele giyineyim” şeklinde doğal gerekçelerle örtünme yerine, aşırı tepki gösteriyor ve derhal odadan çıkmasını söylüyorsanız; zaten çocuk bu konudaki ayıp ve yasakları hafızasının bir köşesine kaydediyor demektir. Üstelik bu kayıt sadece sizin değil, yakın çevredeki insanların tepkileriyle de son derece zengin bir hale geliyor.

Peki, ne yapmalı, nasıl davranmalı?... Bu dönemde anneye düşen en önemli sorumluluk, çocuğa olan bağımlılığından kurtulması... Böylece onun da, size olan bağımlığını ortadan kaldırabilirsiniz. Ayrıca onu engellediğinizde, simgesel kabul edilen saldırganlık gösterileri yaptığında hoşgörülü ve anlayışlı olmanız ve onu “kız çocuk” veya “erkek çocuk” rolüyle kabul edip onaylamanız son derece önemli davranış biçimleri arasında yer alıyor.

Acaba Neler Hissediyor?

Yine Belgin Temur’un açıklamalarına dönelim: “Çocuk için erkek ve dişi anlamları bizim kullandığımız gibi soyut değerler değildir ve bir taklitten ibarettir. Bununla beraber, 3 yaşındaki çocuk kendisinin kız mı, erkek mi olduğunu anlayabilir. Çünkü çevresindekiler böyle söylemektedir. Karşı cinsten kardeşi olan çocuklar, bu ayırımı daha kolay fark eder. Yine 3-4 yaş civarı çocuklar, kendi cinsel organlarını keşfeder ve duyarlılığı hissederler. Bu erkek çocuklarda daha erken olur. Organlarına dokunduklarında kuşku ve merak duyarlar. Bu aşamada yasakların konulması çocukların sık sık saklanmalarına, yalnız kalıp durumlarını tek başlarına keşfetmeye yönelik çaba harcamalarına neden olur. Yetişkinler, bu gelişme karşısında “dokunma, ayıp ellenmez” derler ya da özellikle erkek çocuklarına “ellersen keserim; kopar” gibi son derece hatalı uyarılarda bulunuyor. Oysa çocuk kendi cinsel organına dokunduğunda amacı yalnızca onun varlığından emin olmak ve hele erkek çocuksa yerinde durduğundan emin olmaktır. Bu durumda asla kopmaktan, kesmekten söz edilmemelidir. Bağırıp, azarlamak ise ancak bunun “alışkanlık” haline gelmesine yardımcı olur. Tepkisiz kalmak tercih edilmelidir. Ancak süreklilik halini almışsa ve çocuğun sosyal yaşantısını etkiler hale gelmişse, altında bir sorun olabileceği düşünülerek profesyonel bir yardıma başvurmalıdır.”

Nasıl Davranmalısınız?

* Meraklarını erteleme, bekletme, engelleme yöntemlerine başvurmadan, anında giderme yolunu tercih etmeniz gerekiyor.

* Onun için sakıncalı bir durumla karşılaştığınızda veya görmesini istemediğiniz bir şey varsa, ilgisini makul gerekçelerle başka yöne çekmeye çalışın.

* Tekrarlanan bir davranış karşısında yapacağınız açıklama, algılayabilme yeteneklerinin dışına çıkıyorsa, aşırı reaksiyon göstereceğinize “tepkisizliği” tercih edin ve görmezden gelin.

* Cinsel organını sık ellediğini görüyorsanız asla “yakmaktan”, “kesmekten”, “kopmaktan”, söz etmeyin. Zaten kendi içinde o, bu kaygıyı taşıyor.

* Çocuğunuzu “kız çocuk” ve “erkek çocuk” rolleriyle kabul edip, onaylayın. Bu, doğal bir biçimde, davranışlarınız yoluyla ona da yansıyacaktır.

* Çocuktaki engellenmenin, bağımlılığın ve saldırganlığın simgesel anlatımları karşısında hoşgörülü ve anlayışlı davranmaya çalışın.

* Tavırlar ciddi süreklilik kazanmışsa ve çocuğunuzun sosyal yaşamını etkiler hale gelmişse, profesyonel bir yardım almanız gerekiyor demektir.


Uzman Pedagog Belgin Temur

9 Şubat 2019 Cumartesi

Çocuklarda İnatlaşma ile Nasıl Başa Çıkabiliriz?

 Çocuklarda İnatlaşma
Bazen ebeveynler çocuklarının her şeye karşı gelen bir tavır içinde olduğundan yakınırlar. “Hiç sözümüzü dinlemiyor; bizimle her konuda çatışabiliyor; sürekli inatlaşıyor; eline geçirdiğini sahipleniyor; her şeye “bu benim” diyor; elinden alınınca huysuzlanıyor; alışverişte istediği her şeyin alınmasını istiyor ve onu alıncaya kadar kendini yerden yere atıyor” gibi sözlerle bu durumu ifade ederler.  

İnatlaşma çocuklarda her yaşta görülebilir. Bazı durumlarda bu inatlaşma anne babaya karşı bir tavır ya da ilgi ve sevgi ihtiyacı ile açıklanabilir. Ancak, özellikle ergenlik ve 2-4 yaş dönemi çocukların kurallara en çok karşı çıktıkları, direnç gösterdikleri, “hayır” kelimesini en sık kullandıkları dönemlerdir. Çocuklar yalnızca anne babalarına değil çevrelerindeki tüm bireylere karşı çıkma eğilimindedirler. Bazen 2-4 yaş döneminde, çocuklarınızın anlam veremediğiniz tutarsız istekleri olur. Önceden çok arzuladıkları bir şey önlerine konduğunda “ben bunu değil diğerini istemiştim” diye sızlanabilirler. Ve karşılarındaki kişiyi pes ettirene kadar bu çatışmaya devam edebilirler. İnatlaşma döneminin süresi ve şiddeti her çocukta değişkenlik gösterebilir ve aile tutumlarıyla çok bağlantılıdır.  

2-4 yaş döneminde yaşanılan inatlaşmalar bağımsız bir birey olma yolunda atılan adımlardan biridir aslında. Bir yaş itibariyle çocuklar çevrelerini deneme yanılma yoluyla keşfetmeye başlarlar; 2-4 yaş inatlaşma dönemi de bu keşfin bir parçasıdır. İnatlaşarak, çocuklar hem kendilerini, kendi kurallarını, bağımsızlıklarını kabul ettirmeye çalışırlar hem de çevredeki sınırlamaların, ailenin kurallarının ne kadar geçerli ve tutarlı olduğunu test ederler. Çocuklar varlıklarını kabul ettirebilmek için istenilen ne olursa olsun karşı çıkar ve sadece kendi istediklerini yapacaklarını kanıtlamaya çalışırlar. Unutulmamalıdır ki bu durum 2-4 yaş dönemi çocuklarında beklenilen normal bir gelişim sürecidir ve kişilik gelişimi açısından da oldukça önemlidir. Bu inatlaşmaların beklenilen bir süreç olduğunu bilmeyen anne babalar kendilerini çocuklarıyla anlamsız çekişmeler içinde bulurlar. Bu da ebeveynlerin hem kendilerini yıpratır; hem de çocuklarıyla olan ilişkilerine zarar verir. 

Bu dönemde anne babalara düşen en önemli görev bu inatlaşmalar karşısında sabırlı olabilmektir. Çocuğunuzun inatlaşma döneminde olduğunu, bunun normal bir süreç olduğunu hatırlayın. Sakin kalmaya çalışın; bağırmayın ve sesinizi yükseltmeyin. Bu durum, çocuğunuzun sizden daha çok uzaklaşmasına ve korkmasına neden olur. Ebeveyn ve çocuk arasında bir iletişim problemine yol açabilir. Bunun yerine beraber, onun fikirlerini de alarak çözüm yolları üretmeye çalışın.  

Hangi yaşta olursa olsun her çocuk belli sınırları olmasını ister; buna ihtiyaç duyar. Karşısında, kuralları uygulayan tutarlı bir anne baba görmekten hoşlanır; ancak böyle kendini güvende hisseder. Bu nedenle mutlaka önceden belirlenmiş anlaşılır ve net kurallarınız olsun. Çok fazla kural koymak yerine, çocuğun güvenliğini sağlayabilecek, onu tehlikelerden koruyacak, hayatını düzene sokacak basit kurallar seçin. Örneğin; okul öncesi dönemde daha çok özbakıma, yemek ve uykuya yönelik düzenlemeler yapın. İlerleyen yaşla ve artan sorumluluklarla beraber kuralları güncelleyin; gerekirse yeni kurallar ekleyin. Kuralları koyarken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, beklentilerinizin çocuğunuzun yaşına, bilişsel ve psikolojik gelişimine uygun olmasıdır. Özellikle küçük çocuklarda kuralların anlaşılır olmasına özen gösterin ve basit bir dille açıklayın. Bazı kurallara birlikte karar verin ve bütün aile için geçerli kurallar da koyun. Bu çocuğunuzu daha iyi hissettirecektir. Ve tabiiki kuralları uygulamakta tutarlı olun. Çocuğunuz sizi test edecektir ve ona karşı direnemediğinizi gördüğünde sizinle başedebileceğini düşünecek ve inatlaşmaya devam edecektir. Bu nedenle; önce “hayır” dediğiniz bir şeye sonradan “evet” dememeye özen gösterin. Sizin dışınızda çocuğunuzun çevresindeki diğer bireylerin de koyduğunuz bu kurallara uygun davranmasını sağlayın. Ancak o zaman çocuğunuzun kurallara karşı direnci azaltılabilir. 

Ona kararlı ama yumuşak bir ses tonuyla yaklaşın. İstediği şeyi şu an yapamayacağını söyleyin ve bunun nedenini mutlaka açıklayın. Bu durumdan dolayı onun gibi sizin de üzgün olduğunuzu belirtin. Bunu hissetmesi çok önemlidir. Bu tarz bir yaklaşım, yaşanılan çatışmalar sonucu bozulan anne-baba ve çocuk ilişkilerinin düzelmesine de yardımcı olacaktır. 

Ona kuralları hatırlatıp, istediğinin neden olamayacağını açıkladıktan sonra hala inatlaşmaya devam ederse bir süre bunu görmezden gelin. Yine de vazgeçmiyorsa, ilgisini başka bir yöne, sevdiği bir oyuncağa, hoşlanabileceği bir objeye, yemeğe çekmeye çalışın. Dikkatini dağıtabilecek çeşitli yollar deneyin. Oyunlar önerin; “Beraber kitap okumak mı istersin yoksa resim yapmak mı ?” gibi yerine getirebileceğiniz alternatifler sunun. Birçok şeyi onun seçmesine izin verin. Bu durum onun size karşı daha ılımlı yaklaşmasını da sağlayacaktır. Böylece, çocuğunuz, artık onu kendi kararlarını veren bir birey olarak kabul ettiğinizi hissedecektir. Örneğin; dışarı üstüne bir şey giymeden çıkmakta inatlaşan çocuğunuza “Dışarı çıkarken bu hırkanı mı giymek istersin yoksa bu kazağını mı” diye sorabilirsiniz. Böyle davrandığınızda, çocuğunuz onun fikirlerine değer verdiğinizi, önemsediğinizi düşünecek ve yaşanılan olaya karşı direncini azaltacaktır. Çocuklar “hayır” ı da aslında anne-babalarından öğrenirler. Kendi isteklerine “hayır” dendiğini duyan çocuk, ondan istediklerinize “hayır” demeye başlar. Bu nedenle “hayır” kelimesini çok sık kullanmamaya çalışın. Aynı zamanda çocuğunuza cevabının hayır olabileceği sorular sormak yerine alternatifler sunup seçim hakkı tanımak da daha doğrudur. “Ayakkabılarını giyer misin?” yerine “Mavi ayakkabını mı yoksa pembeyi mi giymek istersin?” diye sormak daha uygundur. Alternatif sunmak aynı zamanda kurallara uyumu da kolaylaştırır.  

Çocuğunuz sizinle inatlaştığı sürece nelerle karşılaşabileceğini bilmelidir. Ona, kurallara uymamanın, anne-babanın sözünü dinlememenin bazı sonuçları olduğu hatırlatılmalı ve çocuğunuz bu sonucu yaşayarak öğrenmelidir. Bir süre olumsuz tavırlarını göz ardı edip, olumlu bütün davranışlarını desteklemek ve ödüllendirmek de ona kendini iyi hissettirecektir. Onun yanında başkalarına çocuğunuzun onayladığınız davranışlarından bahsedin ve onu övün.  

Sonuç olarak; bütün bunları uygulamaya çalışırken onun bağımsız bir birey olma yolunda olduğunu unutmayın. Onun mantıklı isteklerine cevap vermeye çalışın; sadece kendi direktiflerinizle onu yönlendirmeyin. Bazı durumlarda onun da kendi seçimlerini yapabilmesine fırsat tanıyın. Bu şekilde, çocuğunuz mantıklı ve mantıksız istekleri karşısında ebeveynlerinin davranışları arasındaki farkı gözlemleyebilecek; hangi isteklerine cevap veriliyor; hangileri karşılıksız kalıyor daha iyi anlayabilecektir. Aşırı kızgın, döven bir anne-baba ile karşılaşan 2-4 yaş çocuğu yaşından beklenmeyecek kadar sessiz ve itaatkar olabilir ya da aşırı titiz ve düzenli olmak gibi davranışlar sergileyebilir. Ancak bu durumun normal olmadığı bilinmeli ve bir uzman desteğine başvurulmalıdır.
Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat

1 Şubat 2019 Cuma

Evin Küçük Hakimi

Yaşamın ilk üç yılı, çocuk gelişimi ve eğitimi açısından bakıldığı zaman “sihirli” yıllardır. Çocuğun bilişsel, motor, dil ve sosyal gelişiminin yanı sıra kişilik gelişimine ait temeller de bu yıllar içerisinde atılmaktadır. 

İki-üç yaş dönemi çocuğun gelişimi açısından çok renkli geçen bir dönemdir. Bu yaştaki çocuklarda gelişimin birçok basamağında seri ilerlemeler kaydedilmektedir. Çocuklar artık rahatlıkla kendi başlarına yürüyebilmekte hatta koşabilmekte, kendilerini ve isteklerini rahatlıkla ifade edebilmekte, hatta diğer çocuklar ile aynı ortamda oyun oynama becerisini gerçekleştirebilmektedirler. Önceki yıllarda her türlü ihtiyacını giderebilmek için annesine veya bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duyan çocuk, artık birtakım becerileri edinmiştir ve bunları bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duymadan kendisinin gerçekleştirebildiğinin farkına varmıştır. İki yaş çocuğu, artık kendisinin farkına varmaktadır, çevredeki diğer bireylerden farklı olduğunu ayırt etmeye başlamıştır. Bu yaş döneminde gerçekleşen birçok alandaki ilerlemeler, çocukları bağımsızlığa doğru yönlendirmektedir. Her gün yeni bir şeyler öğrenme isteği ile dolu olan bu yaş çocuğu sürekli sorular sormaktadır. Bu soruları sormasının nedeni; onun için yabancı olan dış dünyayı yavaş yavaş tanımaya başlaması ve bilmediği şeylere karşı iç dünyasında geliştirmiş olduğu meraktır. Çocuk sıklıkla sorduğu bu sorular aracılığı ile dış dünyaya ait belirsizlikleri ortadan kaldırarak merakını gidermek ve daha fazla bilgi edinmek istemektedir. Edindiği her bir bilgi ve başarabildiğini gördüğü her bir beceri, çocuğun kendine olan güvenini arttırarak sağlamlaştırmakta ve çocuğu bağımsızlığa doğru yöneltmeye devam etmektedir. 

Kendi bağımsızlığını ve becerilerini kanıtlamak isteyen iki yaş çocuğu artık her şeyi ebeveynlerinin desteği olmadan kendi başına yapmak istemekte ve bu konuda yapılacak herhangi bir desteği reddetmektedir. Bu durum daha önceleri çocuklarına her alanda yardım etmiş olan ebeveynleri şaşırtmaktadır. Bu yaş döneminde çocuklar için önemli olan şey “kendi”leridir. Çocukların gerçekleştirdiği her etkinliğin temel amacı kendileridir. Bu dönemdeki çocukların taşıdığı temel özelliklerden bir tanesi de “egosantrizm” yani “benmerkezcilik”tir. Benmerkezcilik, çocuğun kendini dünyanın merkezinde gibi hissetmesidir. Her ihtiyaçları anında karşılığını bulmalıdır, her dedikleri vakit kaybetmeden yerine getirilmelidir, istek ve talepleri kesinlikle reddedilemez, engellenmeye tahammülleri yoktur, başka bir kişinin istekleri olduğundan haberdar değillerdir, diğer bireylerin ihtiyaçlarının farkında değillerdir, her zaman ve her yerde her istediklerini yapabileceklerini düşünmektedirler, her şeyi kontrol etmek istemekte yani bir anlamda evin yeni patronu, evin hakimi olduklarını düşünmektedirler. Bu tarz bir tablo ile karşı karşıya kalan anne ve babalar genellikle çok şaşırmaktadırlar. Bu “her şeyden önce ben ve ihtiyaçlarım” mantığı aslında çocuk gelişimi açısından doğal bir gelişim basamağıdır. 

Dış dünyada gördüğü her şeye merak duyan bu yaş çocuğunun etrafındaki her uyarana yönelik bir ilgisi vardır. Çocuk bu uyaranları tüm duyu organları ile tanımak istemekte, onları ellemekte, koklamakta, onlar ile oynayarak onlar ile ilgili merakını gidermek istemektedir. Çocuklar etrafta gördükleri her şeyin kendilerine ait olduğunu düşünürler ve her şeyi almak istemektedirler. Her şeyi istediği anda yapabileceğini düşünen çocuk, bu istekleri engellenir veya ertelenirse, herhangi bir talebi karşısında “Hayır!” sözünü duyarsa buna tahammül edememekte, tepkisini ağlayarak, bağırarak, tepinerek, bir şeyleri fırlatarak, etrafındakilere vurarak, tekme atarak göstermektedir. Aslında bu yaş grubunda bu tarz tepkiler sıklıkla görülmektedir. Dünya çocuklar için çok büyük, belirsizlikler ile dolu ve korkutucu bir yerdir. Böyle bir yerdeki çocuk eğer güçlü ve sert tepkiler ile kendini ifade ederse, annesi, babası ve diğer yetişkinler tarafından “güçlü” olarak algılanacağını düşünmekte ve bu yönde bir “sorun çözme ve baş etme yöntemi” geliştirmektedir. Bu güçlü ve sert tepkileri sergileyen çocuk, bu sayede karşılaştığı tüm engellemeleri ortadan kaldırabileceğini düşünür. 

Bu yaş dönemindeki çocuklarda görülen bir diğer özellik; çocukların her şeye sahip olmayı istemeleri ve sahibi oldukları şeyleri diğerleri ile paylaşmamalarıdır. Kendilerine ait bir oyuncak bebeği, askerlerini, arabalarını, topaçlarını kimseye vermezler. O sadece onlarındır, onlara aittir ve o oyuncağı yöneten sadece kendileridir. Kendini her konunun tek hakimi gibi hisseden çocuk, tabii ki bu oyuncağın da patronudur, onun üzerinde bir güce sahiptir. Bu dönem çocukları, paylaşmanın ne demek olduğunu bilmemektedir. Yani eğer çocuk ona ait olan oyuncak arabasını başka birisine verirse artık o oyuncak arabanın bir daha geri gelip gelmeyeceği konusundan dolayı kaygılandırmaktadır. Bu nedenle çocuk kendisine ait hiçbir şeyi kimse ile paylaşmaz. Böylece hem oyuncağı onda kalmaya, onun olmaya devam etmiş olur, çocuk bir şeylerin sahibi ve tek patronu olma duygusunu yaşamaya devam eder olur, hem de patron olmanın verdiği güçlü olma duygusunu yaşamayı sürdürür. 

Bu yaş döneminde karşılaşılan bir diğer özellik ise çocukların, sorulan sorulara genellikle ‘Hayır!’ diyerek yanıt vermeleridir. Tıpkı bazı becerileri kazandıktan sonra destek almayı reddetmeleri gibi, sorulara yanıt vermeyi reddetmeleri de güçlerini çevreye ispat etmeye yönelik bir tepkidir. Karşısındaki bireyin sorusunu yanıtlamayı reddeden veya o kişinin bir talebini karşılamayı kabul etmeyen çocuk kendinin de diğer bireyler arasında güçlü bir şekilde var olduğunu ve diğer bireylerin de onun gücünü hissettiklerini düşünmektedir. 

Eğer bu yaş döneminde bir çocuğunuz varsa;

-Unutulmaması gereken en önemli nokta, bu yaş dönemindeki çocukların benmerkezci özelliklere sahip olduklarıdır. Bu dönem geçici bir dönemdir ve çocukların bu özellikleri hep böyle devam etmeyecektir. Bu nedenle anne ve babaların yapmaları gereken en önemli şey; bu özelliğin yaş dönemine ait olduğunu unutmamaktır. Anne ve babalar çocuklarına karşı sabırlı olmalıdırlar. Çocuklar dünya ile daha yeni tanışmaktadır ve aslında nasıl davranmaları gerektiğini bilmemektedirler. Bu nedenle kendilerini korumak için güçlü olmaya ihtiyaçları vardır ve güç duygusunu ancak istedikleri anında gerçekleşirse hissedebilmektedirler. 

-Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta, bu yaş çocuğunun henüz paylaşma kavramına ait bir bilgisinin olmadığıdır. Çünkü bu yaş çocuğu henüz verdiği nesnenin geri geleceğini tahmin edebilecek yeterli bilişsel gelişim düzeyine sahip değildir. Oyuncağını verdiği anda onu bir daha hiç göremeyeceğini düşünmektedir. Bu nedenle oyuncağını vermemekte, onunla sadece kendisi oynamaktadır. 

-Bu yaş çocuğu için güç kavramı çok önemlidir. Yeni yeni bağımsızlaşmaya başlayan çocuğun temel güven duygusunu kazanabilmesi için bir şeylere sahip olduğunu ve onlar üzerinde bir hakimiyeti olduğunu hissetmesi çok önemlidir. 

- Çocuğunuz size bencil gibi görünse de, aslında bunun tek nedeni bu yaşa ait özellikleri taşıyor olmasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, sizin bu tarz durumlarda nasıl tepki verdiğinizdir. Çocuklar bu dönemde henüz disiplin kavramını edinmemişlerdir ve davranışlarının sonuçlarını deneyerek görmekte ve öğrenmektedirler. Neye nasıl tepki verdiğinize çok dikkat ederler ve aynı durum ile tekrar karşılaştıklarında nasıl tepki verecekleri aslında o tarz bir durum ile ilk defa karşılaştıklarında şekillenmektedir. 

-Eğer çocuğunuz istediği bir şey gerçekleşmediği zaman ağlıyor, bağırıyor, tepiniyor ise; anne-babalar olarak sakin kalmalı, çocuğun bu sert tepkilerine sert ve inatçı tepkiler vermemeli, onun yerine çocuğunuzun dikkatini başka bir şeye yönelterek bu sıkıntıyı gidermeyi denemelisiniz. Eğer çocuğunuz ile inatlaşır, onu cezalandırırsanız; bu hem ebeveyn-çocuk ilişkisinin bozulmasına hem de çocuğun sizin ile ilişki kurma biçimi olarak bu yolu öğrenmesine ve hep bu yolu uygulamasına neden olabilir. Ayrıca öğrendiği bu davranış kalıbı ileriki yıllara taşınabilir ve çocuğunuzun çevresindeki bireyler ile kuracağı ilişkinin şeklini belirleyebilir. Yani çocuğunuz başka bireyler ile de inatlaşarak, karşılaştığı sorunları çözmeye çalışabilir ve bu, ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. 

Anne-Babalara Öneriler: 

*Bu yaş dönemindeki çocuğunuzun sorduğu sorulara onun anlayacağı basit bir dille yanıt verin. 

*Çocuğunuza yavaş yavaş disiplini öğretmeye başlayın. Yani yaş dönemine uygun olarak kural ve sınırları koymaya başlayabilirsiniz. Ev ortamında her isteğine “Evet” yanıtı alan bir çocuk girdiği bir sosyal ortamda “Hayır” yanıtı ile karşılaşırsa ve bu duyduğu ilk “Hayır”ı olursa çocuk şaşırmakta, ne yapacağını bilememekte ve huzursuz olmaktadır. Bu sıkıntılar beraberinde uyum problemlerini getirebilmektedir. Bu nedenle ev ortamında uyması gereken bazı kuralları olması sosyal gelişimi ve kişilik gelişimi açısından olumlu olacaktır. 

*Ebeveyn olarak anne-babalar yaşanan sıkıntılar karşısında ne kadar sakin kalabilirler ise, sorunu çözmek o kadar rahat ve kolay olacaktır. 

*Bir çocuğa bir davranışı öğretmenin en uygun yolu o davranışı pekiştirmektir. Örneğin eğer çocuğunuz oyuncağını paylaşmıyor, isteyen bir arkadaşına oyuncağını vermiyor ve bu durum sizi üzüyor ise yapmanız gereken şey; bu olumsuz davranışı sertçe cezalandırmak yerine davranışını görmezden gelmek ve oyuncağını arkadaşı ile paylaşarak olumlu davranışı sergilediği anda onu hemen ödüllendirerek geribildirim vermektir. Çocuğunuz oyuncağını bir başkası ile paylaşınca, bu davranışını anında ödüllendirin. Bu ödül, sözel olarak onu tebrik etmek gibi manevi bir ödül olabileceği gibi yaşına uygun çok küçük bir maddi ödül(yapıştırma vb. gibi) de olabilir. Bu ödülü çocuğunuzun sevdiği şeyler içinden belirleyebilirsiniz. 

*Çocuğunuz ne kadar sık yaşıtları ile bir araya gelirse, paylaşma becerisini o kadar hızlı bir şeklide edinecektir. Çocuklar birbirlerini gözlemleyerek birbirleri ile etkileşime geçmeye başlarlar. Birlikte geçirdikleri zaman dilimi attıkça birbirlerine alışacaklar böylece paylaşımlarda bulunmaya başlayacaklar ve sosyal gelişimleri olumlu yönde gelişecektir. 

*Çocuklar görerek öğrenirler. Dünyaya gözlerini ilk açtıkları anda karşılarında annelerini ve babalarını görürler. Öğrendikleri ilk bilgiler, aile içi yaşantılar ile elde edilmektedir. Bu nedenle çocuklar evlerinde ne yaşanırsa onu görür, kalıp olarak öğrenir ve uygularlar. Yani çocuklar ebeveynlerini model alırlar. Bu nedenle anne ve babanın çocuklarına verdikleri mesajlar çok önemlidir. Burada önemli olan çocuğa beklediğimiz davranışı gösteren bir model olabilmektir. Bunun yanı sıra çocuğa anne ve babadan giden mesajlar tutarlı olmalı ve birbiriyle çelişmemelidir. Ayrı iki kanaldan aynı mesajı alan çocuğun güven duygusu artacaktır. 

*Çocuklar yaşayarak öğrenirler. Bu nedenle yaşıtları ile vakit geçirebileceği bir oyun grubu ortamı, geliştirici ve pekiştirici bir ortam olabilir.


Psikolojik Danışman Tuğba Yarız