27 Temmuz 2019 Cumartesi

Her Yaşa Disiplin

Disiplin, aslında çocukların doğumuyla birlikte hayatlarında yer etmeye başlayan bir kavramdır. Daha doğdukları anlardan itibaren beslenme, uyuma gibi temel gereksinimleri tutarlı olarak yetişkinler tarafından giderilen bebekler, yavaş yavaş disiplin kavramını öğrenmeye başlamaktadırlar. Peki ne demektir “Disiplin”?

Disiplin denince akla ilk gelen kelime genellikle “ceza”dır. Halbuki, disiplin kelimesi ile ceza kelimesi arasında aslında sanıldığı kadar güçlü bir bağlantı bulunmamaktadır. Disiplin, çocuklarımızın kuralları ve istenilen davranışları öğrenmesini sağlayarak, onlara iç denetim kazandırmak, bu sayede hem aile içinde hem de toplum içerisinde çocuklarımızın uyumlu bireyler olarak yaşamasını sağlamak anlamına gelmektedir. Disiplin çocuğun aslında doğumu ile birlikte yaşamaya başladığı bir süreç olarak ele alınabilir. Disiplin çocuk eğitiminin temel taşlarından biridir. Disiplindeki temel amaç; çocuğa istenilen davranışları öğreterek kendini kontrol edebilme ve kurallara uyma becerisini kazandırabilmektir. Çünkü her zaman çocuğumuzun yanında olarak onu “Bu doğru, bunu yapabilirsin.” ya da “Bu yanlış, bunu yapamazsın.” şeklinde yönlendirebilmemiz çok ta mümkün olmayacaktır. Bunu sıklıkla çocuğumuzun henüz bize bağımlı olduğu dönemde yani 0-3 yaş döneminde yapabiliriz. 3 yaşından sonra çocuğumuz bağımsızlığı kazanma yoluna girer, bir birey olma yolunda hızla ilerlemeye başlar, dış dünyayı tanımaya yönelir, yaşıtı çocuklar ile birlikte vakit geçirmek onun için çok önemli olmaya başlar yani sosyal gelişim hızla ilerler. Yaşayarak ve görerek öğrenmek ile davranışlarımızın sonuçları önem kazanmaya başlar. Burada önemli olan, çocuğumuza uygun olan davranışları ve kuralları öğretebilmek ve benimsetebilmektir. Bunun için ihtiyacımız olan temel anahtarlar; ‘sevgi ve güven’dir. Eğer çocuğumuza onu koşulsuz olarak sevdiğimizi ve güvendiğimizi hissettirebilirsek, onun disiplini ve kuralları öğrenerek benimsemesi daha kolay olacaktır.

Disiplini öğrenmek okul yıllarında başlamaz. Çocuğun kurallar ile karşılaştığı ilk yer okul değil ev ve aile ortamı olmalıdır. Temel alışkanlıkların kazanıldığı okul öncesi dönem, uyku, yemek, temizlik alışkanlıklarının yanı sıra temel disiplinin de edinilerek içselleştirilmesi adına en uygun dönemdir. Ev ortamında hiçbir kural ile karşılaşmayan, her istediğini istediği anda yapabilen ve her isteği anında yerine getirilen çocuk, okula başlaması ile birlikte büyük sıkıntılar ile karşılaşacaktır. Onun ve ebeveynlerinin kuralları koyduğu ev ortamının yerini, kuralları öğretmenlerin koyduğu bir okul ortamı; istediği gibi dağıttığı odasının yerini, her zaman düzenli olması gereken bir sınıf; istediği oyunu istediği an oynayabildiği zaman dilimlerinin yerini, sadece zil çaldığı zaman oyun oynayabileceği “teneffüsler” aldığı zaman, çocuğunuzun yaşadığı bocalama zaman içerisinde bir uyum problemine dönüşecektir. Bu sebeple aile olarak bizlere düşen görevler, çocuğumuza evimizin bazı kuralları olduğunu öğretmektir. Bu kuralları evinizin ortamına, sizin ve çocuğunuzun kişilik yapılarınıza, çocuğunuzun gelişim düzeyine ve beklentilerinize göre birlikte belirleyebilirsiniz. Ancak kuralların çocuğunuzun yaşına uygun olması çok önemlidir. Örneğin 3 yaşındaki çocuğunuz için oynadıktan sonra oyuncakları toplamak uygun bir kural olabilir. 5 yaşındaki çocuğunuz yemeğinizi masada hep birlikte yedikten sonra kendi tabağını mutfağa götürmeyi bir kural olarak öğrenebilir.

Peki bu kurallar kimler için geçerlidir? Çocuklar anne-babalarını gözlemleyerek öğrenirler. Anne-baba ne yaparsa çocuk için doğru olan odur. Çünkü çocuklar ebeveynlerini model alarak büyürler. Anne-babanın her davranışı, her yaşantısı, yaşadığı her duygu, verdiği her tepki çocuğun gözlemi altındadır. Yani biz nasıl davranırsak, çocuğumuz da aynen o davranışı sergileyecektir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarına “model” olmaları çok önemlidir. Çocuğumuzdan sergilemesini istediğimiz bir davranışı eğer biz sergilemezsek, çocuğumuzun o davranışı sergilemesini beklemek ona yapılmış bir haksızlık olacaktır ve tabii ki çocuğumuz bu davranışı sergilemeyecektir. Bu nedenle kurallar sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de geçerli olmalıdır. 

Çocuk disiplininde “model olmak” kadar önemli bir diğer nokta da “tutarlı” olmaktır. Tutarlı olmak demek, çocuğu yetiştiren anne ve babanın hemfikir olması ve uygulamalarda aynı şekilde davranması anlamına gelmektedir. Tutarlı olunduğu takdirde çocuk, doğru davranışları daha kolay ve hızlı bir şekilde öğrenecektir. Annesinin onay verdiği fakat babasının desteklemediği davranışlar ile karşılaşan çocuk bocalayacak, şaşıracak ve davranış edinimi gerçekleşemeyecektir. Bazı durumlarda çocuk bunu kendi çıkarları için kullanarak davranışını onaylayan ebeveyn ile aynı safta yer alabilir. Burada anne-babalara düşen görev, hem sözlü hem de davranışsal yaklaşımlarda tutarlı olup hem de kendi aralarında tutarlı olmalarıdır.

Yaşlara Göre Disiplin:
0-3 Yaş: Yaşamın ilk 3 yılında çocukların sahip olduklar temel psikolojik özellikler; anneye bağımlılık ve benmerkezcilik özellikleridir. Bu yaş grubundaki çocuklar, temel ihtiyaçlarının giderilmesi için onlara bakım veren kişilere, yani genellikle annelerine bağımlıdırlar. Bu bağımlılık özelliği nedeniyle annelerini hep yanlarında isterler ve neredeyse tüm ihtiyaçların giderilmesinde anneler baş rolü oynamaktadır. Benmerkezcilik ise; isteklerin ertelenememesi, anında yerine getirilmesinin istenmesi, başkalarının da isteklerinin olabileceğinin fark edilememesi ve istenen her şeye ne şekilde olursa olsun anında sahip olabilme isteğidir. İşte tam bu noktada disiplinin önemi başlamaktadır. Eğer bebeğiniz o anda yerde duran oyuncağını alıp ağzına atmak istiyorsa, ancak bunu yapması tehlikeli ve yanlış ise, bu noktada ebeveynlere düşen görev; bu davranışın yapılamaz olduğunu bebeğe anlatmaktır. Bu tip davranışlar ve yaklaşımlar ile birlikte çocuklar bazı isteklerinin kabul edilmeyeceğini anlamaya başlarlar ve bu sayede disiplin anlayışı hayatlarına yerleşmeye başlar. Çocuklara disiplini öğretirken bir taraftan da kendine ve çevreye olan güvenini geliştirmek, koşulsuz olarak sevildiğini göstermek ve olumlu bir benlik algısı şekillendirmesine yardımcı olmak çok önemlidir. İlk 3 yaş için çocukların becerilerini geliştirmelerine fırsat vermek ve bu sayede hem çevre ile kontak kurmalarını sağlamak hem de deneyim kazanmalarına olanak yaratmak gerekmektedir. Çocukların yemeklerini döke saça da olsa yemelerine, yavaş da olsa kıyafetlerini giymelerine fırsat vermek; hem bu becerilerin gelişimine hem de temel alışkanlıkların oluşmasına yardımcı olacaktır. Becerilerin gelişimi ile birlikte yavaş yavaş ihtiyaçları giderme konusunda anneye olan bağımlılık azalmaya başlayacak ve çocuklar birey olma yolunda adımlar atarak ihtiyaçlarını kendi kendilerine giderebildiklerini gördükçe kendilerine olan güvenleri de artacaktır. Ebeveynler bu noktada çocuklarını pozitif yönde destekleyerek beceri geliştirme konusunda destekleyici olmalıdırlar. Bunun tam tersi durumlarda; yani anne-baba çocuğa hiç fırsat vermeden tüm ihtiyaçları kendileri giderdiklerinde, çocuk beceriyi tam olarak sergileyemediğinde kızdıklarında; çocuklar ebeveynlerine bağımlı olarak kalmayı sürdürürler ve bir görevi tamamlama, sorumluluk alma gibi durumlar ile karşılaşamadıklarından ilerleyen yıllarda aldıkları görevleri başaramayabilir, sorumluluklarını yerine getiremeyebilir ve konulan kurallara uymakta güçlük yaşayabilirler. Bu tarz durumlar 3 yaş civarında yuvaya başlayacak çocuklar için disiplin ve kurallara uyum ile ilgili problemlere sebep olabilmektedir. Bu nedenle aileler çocuklarına basit kurallara uymayı, paylaşımı ve yaşıtlar ile ilişki kurmayı; olumlu geri bildirimler ile pekiştirmelidirler.
3-6 Yaş: 3 yaşını dolduran çocuklar artık birçok ihtiyaçlarını kendi başlarına gerçekleştirebilecek düzeyde beceri kazanımını sağlamışlardır. Benmerkezcilik özellikleri ve anneye bağımlılıkları artık azalmıştır. 3 yaş çocukları artık ev ortamının yanı sıra yaşıtları ile vakit geçirmeyi de çok önemserler. Bu yaş grubunda özellikle anne-babanın ve arkadaşların, çocuklar tarafından sürekli olarak gözlemlendiğini unutmamak gerekir. Bu yaşın disiplin açısından en önemli kavramı “model almak”tır. Burada yetişkinlere düşen en önemli görev; çocuktan sergilemesini bekledikleri davranışları, ona model olarak kendilerinin de sergilemesi ve çocuk bu davranışı sergilediğinde, ona olumlu geri bildirim vererek bu davranışın pekişmesini sağlamaktır. 4 yaş civarında, sosyalleşme yuva ile birlikte daha da önem kazanmaktadır. Çocukların sosyal uyumlarını arttırmak ve kurala uyum becerisini geliştirmek, bu dönemde de çok önemlidir. Ancak bu yaş döneminde zorluk yaratabilecek bir nokta; çocukların artık daha da hareketli olmasından dolayı karşılaşılabilecek kazaların sayısında artış olabilmesidir. Bu kazaları engelleyebilmek için kurallara mutlak ihtiyaç duyulmaktadır. Kurallar sayesinde çocuklar hem nerede durmaları gerektiğini öğrenecek, hem otokontrol becerilerini geliştirecek hem de neyin yararlı, neyin kendileri için zararlı olduğunu tespit ederek disiplin uygulamalarına uyum sağlayabileceklerdir. 5 yaş çocukları artık iyice bağımsızlaşmış, neredeyse tüm ihtiyaçlarını yetişkin düzeyinde giderebilecek beceriye sahip hale gelmişlerdir. Çocuklara yaşlarına ve becerilerine uygun sorumluluklar vermek ve sorumluluklarını yerine getirdiklerinde onları ödüllendirmek önemlidir. 5 yaş çocukları sofranın kurulması, odalarının toplanması gibi konularda aktif sorumluluk alabilirler. Bunların yanı sıra; dişleri fırçalamak, belli bir saatte yatakta olmak gibi kurallar da temel disiplin anlayışının yerleşmesi için kullanılabilecek temel alışkanlıklara örnek olarak verilebilir. Bu yaşta çocukların yetenekli oldukları alanlar belirlenmeye başlar. Bu yeteneklere göre aktivitelere katılmak, bu aktivitelerin kurallarına, saat planlamalarına uymak, malzemelerini edinmek ve takip ederek sahip çıkmak, temel disiplin anlayışının yerleşmesinde işe yaramaktadır. 6 yaş çocukları, artık yavaş yavaş okula hazırlık çağına gelmektedirler. Psikolojik olarak iyice olgunlaşan 6 yaş çocuğu, hem anne-babası ile sohbet yürütebilecek hem de fikir alışverişinde bulunabilecek kadar olgundur; bir taraftan da anne-babasının sürdürmekte olduğu disiplin anlayışına ihtiyaç duymaktadır. Bu kurallar sayesinde çocuklar okul ortamında karşılaştıkları kurallara uyum sağlamakta güçlük çekmeyeceklerdir.
Anne-babalara Disiplin Önerileri:

*Kuralları çocuğunuza açıkça, kısa ve net bir şekilde ifade edin. Aklında bir soru işareti kalmasın.

*Çocuğunuza, göstermesini beklediğiniz davranışlar konusunda model olun.

*Kurallarınız çocuğunuzun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olsun.

*Gerektiğinde esnek olun.

*Kurallara uyduğu zaman onu ödüllendirin. Ödüller maddi olmaktan çok manevi ödüller olmalıdır. Ona sarılın, onu öpün, saçlarını okşayın. Sözel pekiştireçleri de kullanarak onu motive edin.

*Davranışlarının sonuçlarını yaşamasına izin verin. Çocuklar en iyi yaşayarak öğrenirler.

*Çocuğunuzun disiplini ve kuralları öğreneceği yer evinizdir. Kuralları öğrenmesi için okula gitmesini beklemeyin.

*Çocuğunuzu iyi gözlemleyin, onu iyi tanıyın. Gelişimini takip edin. Böylece ona en y-uygun kuralları belirlemek daha kolay olacaktır.

*Çocuğunuzdan ne beklediğinizi açıkça ifade edin. Olumsuz davranışı sergilediği zaman “Yapma” demek yerine yapmasını beklediğiniz davranışı ona anlatın.

*Çocuğunuza vakit ayırın. Birlikte eğlenceli şeyler yapın. Ona karşılıksız sevildiğini ve kabul edildiğini hissettirin.
Psikolojik Danışman Tuğba Yarız

20 Temmuz 2019 Cumartesi

ÖĞRENMEYE KATKI SAĞLAMADA İZLENMESİ GEREKEN YOLLAR

Öğrenme her yaştan herkesin hayatında bir yaşam boyunca varlığını ve etkisini sürdüren, ihtiyaç olarak giderilmesi istenen bir kavramdır. Öğrenme doğumdan başlayarak devam eder. Ancak bu konunun en fazla önemsendiği dönem; anaokulundan üniversite yıllarına dek süren okul dönemidir.
 Anne ve babaların, çocuklarının, hayatı tanımalarını, edindikleri bilgileri kullanmalarını, kendi ve çevrelerindeki insanların deneyimlerinden faydalanmalarını ve bunlardan birer sonuç çıkarmalarını isterken, bu isteklerinin belirli koşullar gerektirdiğini bilmeleri gerekmektedir. Eğer çocuktan okul hayatında ve diğer sosyal alanlarda öğrenmesini ve bu öğrendiklerini kullanmasını istiyorsak, öğrenmenin gerçekleşmesi için gereken merak ve bilme güdüsünü destekleyip, bu ihtiyacını karşılayabilecek güvenli ortamlar yaratmalıyız. Öğrenmenin gerçekleşmesi için; küçük yaşlardan daha ileriki yaşlar da dahil olmak üzere, çocuğun güven hissi taşıdığı ortam içerisinde özgürleşip, merak duygusu beraberinde araştırması, keşfetmesi ve deneyimler kazanması gerekmektedir. Bunun yanı sıra;öğrenmenin bir başka yolu da çocuğun gördükleri, duyduklarıyla anne-babadan ya da diğer kişilerden öğretici faaliyetlerle edineceği bilgidir. Bu şartlar altında öğrenme çok daha fazla alanda ve daha hızlı olacaktır.  Bu merak duygusunu perçinlemek için aileler ve eğitimciler uygun şartları hazırlamalıdır. Çocuğa güvendiğimizi hissetmek ve bunu ona aktarabilmek; kendine güven duygusunu pekiştirip; araştırma ve  bilmeye yönelik faaliyetlerini tetikleyecektir.
Ailelerin öncelikle bilmesi gereken; her bireyin kendine ait bir öğrenme tarzının var olduğudur. Kimi insanlar duyarak, kimileri görerek, kimileri de yaşayarak daha fazla şey öğrenirler. Bilginin nasıl öğrenildiği dolayısıyla nasıl öğretildiği de; okul çağı çocukları için önemlidir. Bu açıdan çocukları değerlendirirken onların öğrenme tarzı hakkında farkındalık kazanmak; ailenin, eğitimcilerin ve diğer ilgili kişilerin çocuğun öğrenme becerilerini herhangi bir ortamda(ev, okul, vb.) geliştirebilmekte yardımcı olacaktır. Ancak öğrenmenin, çocuğun psikolojik durumundan etkilendiğini de unutmamak gerekir.
Bir çocuğun öğrenme konusunda bir sıkıntı yaşamasından bağımsız olarak; öğrenme becerilerini geliştirmekle ilgili çocukların ve aile, öğretmen gibi kişilerin bilmeleri gerekenler vardır. Okul içi öğrenme becerilerini geliştirmek, sadece öğretmenin yeteneği değildir. Çocuğun katılımıyla birlikte ailenin de gereken miktardaki katılımı öğrenmeyi etkiler. Öncelikle ilgili, destekçi bir ebeveyn olmak gereklidir. İlgilenmek konusu elbette sınırlıdır; çocuğun bir anlamda ‘ bekçisi ’ olmamak gerekir. Ailenin çocuğu gözlemlemesi, başarısını takdir etmesi ve çocuğun desteğine karşılık verebilmesi önemlidir. Öğrenmek kadar öğretmenin ve bu alanda destek olmanın da sabır ve içtenlik gerektirdiğini bilmek; aileler ve çocuklar için unutulmaması gerekenlerdendir. Anne ve babanın çocuğun öğretmeniyle bilgi alışverişinde olması, çocuğa okulda öğrendikleri konusunda yardımcı olmalarını ve öğretmenin tutumunu anlamalarını kolaylaştırır. Çocuğa yönelik olumsuz, yapıcı olmayan davranışlar ve sözler karşısında; çocuğun var olan öğrenme becerilerinde performans düşüklüğü ve diğer bazı psikolojik problemler gözlenebilir. Bu konu hem aileleri hem de çocuğun çevresindeki diğer yetişkinleri (öğretmen, ağabey. abla.. vs.) ilgilendirmelidir.
Ev içi düzen ve Öğrenmeye Etkisi..

Ailenin çocuğun hayatındaki güçlü etkisinin öğrenmede de devam ettiğini görmekteyiz. Öğrenmenin her ortamda gerçekleşebildiğini bilmek; ailelerin bu konuda daha duyarlı olmalarını sağlayacaktır. Öncelikle ev içerisinde öğrenmeyi gerçekleştirmekle başlamak gerekir. Bunu sağlamak için de en küçük yaşlardan itibaren çocuğun ev ortamında öğrenmeyi gerçekleştirebileceği düzenlemeleri yapmak gereklidir. Örneğin çocuk için, aile içi sohbetler yapmak, kitap okumak, yap-boz yapmak, bulmaca çözmek, oyun oynamak gibi faaliyetler öğrenmeye katkısı olan faaliyetlerdendir. Ayrıca sakin, ışığın yeterli olduğu bir ortam da okul derslerini çalışırken gerçekleşen öğrenmeyi etkileyecektir.  Çocuğun dengeli beslenmesi, düzenli uyku uyuması, yeterli fiziksel faaliyetler yapıyor olması da öğrenmede etkili olacaktır. Çocukların hayatlarının anne ve baba tarafından gerekli miktarda düzenlenmesinin yanı sıra, çocuğun da kendi planlama ve sistem oluşturmaya dayalı becerilerinin gelişmesine yardımcı olmak bu açıdan da önemlidir. Kendi odası, çantası, eşyaları için düzenli olmayı öğrenmesi için ona anne ve baba olarak model olmak yararlıdır. Ev içerisindeki düzenin çocuğun kendi düzenini oluşturmasına yansıyacağını unutmamak gerekir. Bunlarla birlikte çocukların okuma alışkanlıklarını geliştirmek için birlikte kitap okumak ve onun okuması için bir plan oluşturmak; öğrenme açısından büyük bir adımdır.  Okuma konusunda bir plan yürütüp; uygulamak için  ödüllendirme sistemini kullanılabilir. Ancak aile ile birlikte okumalar yapmak; çocuğun bilinmeyen konular üzerinde düşünmesini ve sorup öğrenebilmesini sağlayabildiği için ayrıca önemli gözükmektedir. Okulda öğrenmenin daha iyi olabilmesi için gereken dersi dinleme, dinlediğini not alma ve derse katılma konusunda onu teşvik etmeniz işe yarayabilir. Okul sonrası ödev konusunda çocukların isteklerini arttırabilmek ve onların zamanlarını iyi kullanmalarını sağlamak; okulda öğrenilenlerin ev ortamında daha etkili olarak pekişebilmesi için gereklidir. Okulda olanlar hakkında onunla konuşmanız ve öğretmenle iyi bir iletişiminizin olması, bunun yanı sıra bu durumun çocuk tarafından fark edilmiş olması da çocuğun okul konusunda ve dolayısıyla öğrenme konusundaki motivasyonunu arttıracaktır.

Okul içi Öğrenme..

Öğretmenlerin de çocuğun öğrenmesine olan etkisi yadsınamaz. Öğretmenlerin öğrencileriyle öncelikle iyi bir ilişki kurması, sonrasında olumlu bir sınıf ortamı oluşturmaları öğrenmenin gerçekleşmesinde öncül bir gerekliliktir. Bu güvenli ve etkili ortamda, öğrencilerin dikkatlerini toparlayıp, öğrenecekleri materyale odaklanmaları daha kolay olur.     Ayrıca öğretmenlerin çalışma koşulları da mesleki performanslarını etkilediğinden, sınıf mevcudu, dış ortam koşulları da öğretmenin çalışma performansını dolayısıyla da çocukların öğrenme performansını etkileyecektir. Çok kalabalık bir sınıf ortamında; öğretmenin öğrenciler arasındaki akademik ve duygusal farkları keşfetmesi, buna uygun bir müdahale geliştirebilmesi zorlaşabilmektedir. Ancak öğretmenin ve okuldaki diğer eğitimcilerin çocuğun ve ailesinin bireysel özelliklerini bilmesi; öğrenmede etkili olabilecek etkenleri bilmesi demektir. Örneğin duygusal çatışmaların yoğun olduğu bir ailede yetişen çocuğun, öğrenme performansındaki düşüş öğretmen tarafından zor fark edilebilir ve altında başka nedenler olduğu düşünülebilir. Bu açıdan okul-aile ilişkisinde özellikle sınıf öğretmeni ve rehber öğretmen tarafından çocuğun ve ailenin tanınıp, bilgi edinilmesi yararlıdır. Bununla beraber öğrenme konusunda zorluk yaşayan çocukların ayrıca öğretmen tarafından aileye; eğer aile tarafından fark edilmişse de öğretmene bilgi verilmesi gereklidir. Bu durum işbirliği kurarak, sorunların çözümünde ortak hareket edilmesini sağlar.

Okulda öğrenim gören çocuklar açısından bazı belirgin noktalar üzerinde durmak; öğrenmeyi kolaylaştıracaktır. Bunlardan bir tanesi; çocuğun dikkatini toparlayıp, anlatılanları bu şekilde dinlemesi ve sonuçta bilgi edinimini böylelikle sağlıklı olarak yapması beklenmelidir. Bunun için de, öğrenmenin gerçekleştirdiği ortamın dikkatin yoğunlaştırılmasına engel olmayacak konumda olup olmamasının yanı sıra çocuğun kendi dikkatini yoğunlaştırmayla ilgili bir sıkıntısının olup olmadığı da araştırılmalıdır. Evdeki odasının ve sınıf ortamının öğrenme için uygun olması; çok kalabalık olmayan bir sınıf, gereksiz seslerin ortama pek giremediği, ışığın yeterli derecede olduğu bir oda veya sınıf  demektir. Bunun haricinde öğretmenin ses tonunun nasıl olduğu da öğrenmede etkilidir. Ayrıca çocuğun herhangi bir işitme ya da görme sorunu olmadığı ancak dikkatini toparlamakta güçlük çekiyor olması öğrenmeyi olumsuz olarak etkileyecektir. Ailelerin ve eğitimcilerin bu durumun farkında olabilmesi, sorunun çözümü için ön adımdır.
Özel Durumlar..

Ailelerin ve öğretmenlerin çocuğun var olan öğrenme becerilerinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine katkısı oldukça fazladır. Bunun için çocuğun iyi birer gözlemcisi olmak işe yarayabilir. Çocuğun gelişirken ‘daha fazla bilgi sahibi’ olduğu alanlar; çevresindekiler için çocuğun ‘özel ilgi alanı’ olarak görünebilmektedir. Dolayısıyla öğrenme tek bir alanda hakim olmadığı gibi; birtakım özel alanlarda yoğunlaşabilir. Bu alanların çocuk tarafından değil çevresindekiler tarafından fark edilmesi, çocuğu yönlendirebilme konusunda kolaylık sağlar. Ancak çocuğun ilgisini azaltmak da; çevresi tarafından sağlanabilir. Anne- baba tutumları ya da öğretmen-öğrenci ilişkisi burada belirleyici olabilir. Çocuğun belirli bir alana yönelik öğrenme isteğini perçinlemek; bu alanda kullanması gereken becerilerini geliştirmeye katkı sağlayabilir. Ancak böyle bir durumu fark edememek ya da arka plana atmak; çocuğun farklı bir özelliğini ortaya koymasını engellemek demek olabilir. Ancak burada çocuğun ilgi alanını tek taraflı görmesine izin vermemek; başarabileceği diğer alanlar bulmasına ve deneyimlenmesine katkı sağlayacaktır.

Aileler çocuklarında gözlemledikleri ve normal görmedikleri bir durumda profesyonel bir destek alıp; soruna gerçekten neyin neden olduğunu görmelidirler. Öğrenme sorunu yaşayan bir çocuğun öğrenme ile ilgili sıkıntıları, erken müdahale edildiği takdirde daha hızlı çözümlenecektir.  Bu şekilde, çocuğun farkında olmadığı bir problem nedeniyle hissettiği başarısızlık, yetersizlik gibi duygularının üstesinden gelmek de mümkün olabilir. Bazen ise, çocuğun öğrenme tarzına yönelik farklılık, çocuğun öğrenme performansını etkileyeceğinden; çocuğun nasıl daha etkili öğrenme gerçekleştirebileceği aile tarafından bilinmek istenebilir. Çünkü çocukla yapılan öğretim çalışmalarında kullanılan tarz çocuk için önemlidir. Bu durumda da profesyonel bir desteğe ihtiyaç duyulabilir.  Ancak, öğrenmeyle ilgili sıkıntının varlığı ya da yokluğunda, öğrenme konusunda çocuk için ailelerin yapmaları gereken en temel şey özgüvenini yüksek tutabilmektir. Başarabildiği alanları ona gösterebilmek; başaramadıkları için çaba harcamaya yönlendirecektir.


Çalışma Becerilerinin Kazanılmasının Öğrenmeye Etkisi..

Okul döneminde, aileler ve eğitimciler, çocuğun kendi becerilerini bağımsız şekilde kullanarak öğrenmeyi gerçekleştirmelerini isterler. Ancak bu durum çevrenin yönlendirmesine gerek duyurabilir. Çocuğun daha etkili nasıl öğreneceğini ona bulması için yardımcı olmanız ve uygun çalışma becerilerini geliştirerek; kendine çalışma sistemi kurması yolunda ona rehberlik edebilmeniz önemlidir.  Çocukların bu yetkin duruma kavuşması için; öğrenme için araç olan çalışmayla ilgili becerileri de kazanmaları gereklidir. Çalışma becerileri gelişip, nasıl çalışılacağı bilindikçe ve bu konuda ustalaşıldıkça;  bilgiler giderek daha iyi öğrenilmeye başlanır ve öğrenilenlerin kalıcılığı artar.

Öğrenilen bilginin belirli bir sistem dahilinde çalışılması ve tekrar edilmeye uygun hale gelmesi de öğrenmenin pekiştirilmesi için gereklidir. Bunun farklı teknikleri üretilebilir ancak okurken önemli gözüken satırın altını çizmek, önemli konuları listelemek, ders malzemelerini hazırlamak ve nasıl not alınacağını bilmek en çok kullanılanlardandır. Örneğin, not almak gerekli ve dikkat çekici, hatırlatıcı bilgilerin kaydedilmesi anlamına gelir. Fazladan, yerine geçebilecek bilgiyi aynı kağıda sıkıştırmak; daha önemli bilgilerin kalıcı olarak öğrenilmesini zorlaştırır. Konu listesi yapmak da belirli bir sıra dahilinde çalışabilmek ve bitirilen – kalan bölümlerin daha rahat ortaya çıkmasını sağlayarak öğrenmeye katkı sağlar.
Bunların dışında öğrenilen konunun tekrarı ve öğrenilenleri uygulamaya koyma; diğer aşamalardır. Tekrar okumak; bilgileri pekiştirmek ve daha kalıcı hale getirebilmek için yapılır. Uygulamaya koymak ise; öğrenilenleri farklı alanlarda kullanabilmektir. Çocuğun okulda öğrendiği bir bilgiyi; hem sınavda hem de dışarıda kullanabilmesi buna bir örnektir. Dolayısıyla çocuğun öğrenmede; bilgiyi edinebilmesi için dinleme, okuma ve tekrar ederek çalışmaya dikkat etmesi gerekir. Edindiği bilgiyi düzenlemek için altını çizme, not alma, konulara ayırma ve sorular üretme gibi teknikler kullanması; bilgiyi hatırlamak için ise tekrar edip muhakeme edebilmesi gerekir. Bütün bu kullanılan bilgilerin uygulamada kullanılması ise birçok alanda yer alabilir. Bütün bu aşamalara çocuğu yüreklendirerek yönlendirebilmek;  hem anne-babanın hem de eğitimcilerin ilgisiyle gerçekleşecektir.
Ödül – Ceza ve Öğrenme..

Öğrenmenin çocuk için ihtiyaç duyulduğunu ancak bazı bilgilerin öğrenilmesinin daha zor olabileceği ya da daha az öğrenilmek isteneceği de bilinmelidir. Ancak aileler ve eğitimciler çocuğun öğrenmeye yönelik motivasyonunu yani istekliliğini arttırmakta etkili olabilirler. Bunu da genellikle ödüllendirme ve cezalandırma yöntemlerini kullanarak yapmaya çalışırlar. Bu noktada öncelikle bilinmesi gereken; istemediğimiz şeyin ortadan kalması ve istenen davranışın gerçekleşmesi için, ödüllendirmeyi kullanmak; cezalandırma yoluna gitmekten daha etkili ve psikolojik açıdan daha doğru bir yaklaşımdır. Cezalandırma hem istediğimiz davranışın tekrarlanmama; hem de istemediğimiz davranışın yapılma sıklığını arttırabilir. Dolayısıyla diğer durumlarda olabildiği gibi, öğrenme için de ödüllendirme motivasyonu arttırmak için gerekebilir.

 Öğrenmeye karşı gelişen direnç aile ya da öğretmen tarafından kolay fark edilebilir. Ancak bu direncin nedeni de araştırılmalıdır. Dirence neyin neden olduğu; çocuğun direkt kendinden kaynaklanan bir durum mu yoksa dış ortamın etkisiyle mi oluştuğu öncelikle araştırılmalıdır. Problemin kaynağına ulaşılıp; sorun profesyonel bir destek eşliğinde ya da bu destek olmadan çözüldükten sonra çocuğun ödüllendirme ile öğrenmeye dayalı isteğinin oluşmasına uğraşılmalı; bu şekilde yavaş yavaş kendiliğinden öğrenmenin gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Küçük yaşlar için bu motivasyon sağlama yöntemi daha çok anne-baba tarafından kullanılsa da; daha büyük yaşlarda çocuğun çevresinin genişlemesiyle beraber diğer ‘öğretici’ rolünde olan ya da olmayan insanların da bu yolu kullanmaları gerekebilir. Anne babanın yeni öğrenip, meraklandığı bir konuda onu teşvik edip, ‘aferin’ demesi de; öğretmenin öğrenilmiş olan bir konuda onu takdir etmesi de aslında bir çeşit ödüllendirmedir. Dolayısıyla ödüllendirme sadece maddi şeylerle değil; sözel olarak çocuğa ifade ettiklerimizle de gerçekleşebilir. Ancak bu olumlu yöntemi uygulama konusunda bilmemiz gereken önemli noktalar vardır. Öncelikle eğer isteğimiz çocuğun öğrenme becerisinin gelişmesi ve kalıcı bir öğrenmenin sağlanabilmesi ise; tıpkı öğrenmede olduğu gibi ödüllendirirken de bir sistem uygulamalıyız. İlk olarak ödülün,  pahalı, büyük, gösterişli gibi niteliklerinin olmaması; aksine ufak, mutluluk verici olması yeterlidir. Abartılı ödüllerle, çocuğun var olan motivasyonunu azaltıp; bir sonraki sefer heveslenmesini sağlayamamış oluruz. Çocuğun nelerden hoşlandığını bilmeniz ve kimi zaman ödüle beraber karar vermeniz yararlı olacaktır.
 Hedefler koyarak oluşturacağınız öğrenme isteğini arttıracak olan bir planı çocuğunuzla paylaşıp; birlikte hareket etmeniz iyi bir başlangıç olacaktır. Öğrenmeyi sağlayan ve pekiştiren davranışlarda bulunması için onunla anlaşma yapmak ve ödüllendirmeyi bu anlaşmaya uyulduğunda uygulamak; ortak hareket etmek için gereklidir. Örneğin ders çalışma programı yapmak ya da ödevleri zamanında yapmak gibi planlamalar sonucunda kazanılan ödüller; hem belirli bir programa uyma alışkanlığını kazandırmakta etkilidir hem de belirli bir sistem içerisinde öğrenme için gereken motivasyonu arttırır. Bu gibi bir sistemi uygularken zaman sınırı koyabilmek gerekir. Öğrenmeye dair isteğinin, ödüller verilmediğinde yeterli düzeyde olabileceği fark edildiğinde ödüllendirme sistemi sonlandırılabilir. Ancak ailenin bu konudaki teşviği sözel yanıyla sık sık sürdürülmelidir.
Öğrenme Güçlüğü ve Öğrenme ile ilgili diğer sıkıntılar..

Çocukların öğrenme ile ilgili güçlük yaşamaları mümkündür. Öğrenme güçlüğü, okuma, yazma, matematik alanlarında ya da sosyal bilgiler, fen veya yabancı dil gibi konularda etkisini gösterebilir. Anne ve babanın okuldaki ilerlemeyle ilgili kaygıları varsa; bu konuyu öncelikle öğretmeniyle konuşmaları gerekir. Bu gibi bilgi alışverişinin dışında ailelerin evde yapabilecekleri bazı çalışmalar; çocuğun bu sorununun çözümüne yardımcı olmalarını sağlayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki düşük okul başarısı tek başına öğrenme güçlüğü anlamına gelmemektedir. Ayrıca ‘öğrenme güçlüğü’ tanısı alan çocukların haricinde bu tanıyı almayan ancak ‘öğrenme’ konusunda zorluk yaşayan çocuklar da bulunmaktadır. Bu gibi sorunların çözümü için profesyonel bir destekten yararlanılabilmesinin yanı sıra anne ve babanın yaşanan sıkıntıların çözümüne olan katkısı her zaman var olmalıdır.

Örneğin çocuğunuz harfleri ters yazıyorsa, büyük bir karton ya da kart üzerine alfabeyi yazın ve kendi yazdıklarını oradan kontrol etmesi için teşvik edin. Bu yöntem, sayıları ters yazıyorsa; aynı uygulamayı sayılarla yaparak da gerçekleştirilebilir. Bunun yanı sıra;  eğer çocuğunuz doğru yazmakta zorlanıyorsa; kelimeleri gruplara ayırarak çalışabilirsiniz. Matematik problemlerinde zorlanıyorsa, konuları gruplara bölerek çalışmak ve eski konuları bol bol gözden geçirmek yararlı olacaktır. Okumakta zorlanıyorsa; okumasını istediklerinizi ona okuyup; sonrasında ondan aynı yerleri okumasını istemeniz performansının artmasını sağlayabilecektir.
Bu gibi çalışmaları yaparken çocuğun ve kendinizin motivasyonunu düşürmeyecek sıklıkta ve sürede çalışmakta yarar vardır. Bunun için ise belirli bir programı ailece sistemli bir şekilde uygulamaya çalışmak; çalışmaların sonuna keyifli vakit geçirebilmek adına etkinlikler eklemek, motivasyonunuzu arttıracaktır. Yaptıklarımızın yanı sıra çalışma yapılırken söylenen sözler de çocuğu ve sizi etkileyecektir. Gerçeklerin gözden kaçmaması önemli olmakla birlikte; çocuğun yapamadıklarından çok yaptıklarını ona fark ettirmek çalışma isteğini arttıracaktır. Çocuğun öğrenme konusunda yaşadığı sıkıntı içerisinde nasıl hissettiği yaşanan sıkıntının boyutundan etkilenecektir. Dolayısıyla öğrenme güçlüğü olan çocuklar; öğrenme konusunda sıkıntıları olup, bu tanıyı taşımayan çocuklardan daha fazla yetersizlik hissedebilirler. Tekrar tekrar aynı konuyu çalışmalarına rağmen; kendilerini başarısız olarak görebilirler. Bu durumun öğrenmeyle ilgili sıkıntı yaşayan çocuklar için de mümkün olacağını unutmamak gerekir. Ailelerin her iki durumda da çocuğun kendisini nasıl hissettiğine kulak vermeleri gerekmektedir. Dolayısıyla çalışmalarda farklı farklı yöntemler bulabilmek, çocuğun kendisiyle ilgili tekrar tekrar ortaya çıkan yetersizlik duygusunu hissetmesini azaltabilir. Çocuğun başarısından bağımsız olarak çabasının fark edilmesi ve farklı yollarla ödüllendirilebilmesi, diğer çalışmalarda çaba göstermesinde etkili olabilir. Dolayısıyla zorluk yaşadığı bir alanda sabretmesini kolaylaştıracaktır. Çocuğu başarabildiği farklı alanlara yönlendirmek ve başarısını takdir edebilmek; kendiyle ilgili düşüncelerini değiştirecek; kendisini daha değerli görebilecektir. Çocuğun öğretmeniyle iletişime geçmek; akademik ve psikolojik olarak durumunu değerlendirmenizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca çocuğun öğrenmeyle ilgili sıkıntısına eşlik eden ve öğrenme becerisini etkileyen farklı psikolojik rahatsızlıkların da var olabileceğini unutmamak gerekir. Dolayısıyla ailenin yaşanan sıkıntı karşısında profesyonel bir destek alması; soruna müdahale ve çözüm yolları bulmak konusunda yararlı olacaktır.

Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

13 Temmuz 2019 Cumartesi

Ebeveynlerin Sıklıkla Yaptığı 10 Hata

1. Çocuğum Hiç Üzülmesin…

Ebeveynlerin çoğu çocuklarının üzülmesinden, ağlamasından ve hüzünlenmesinden rahatsızlık duyarlar. Bu nedenle de çocuklarını daha fazla üzmemek adına üzüntü yaratacak durumları yaşatmamaya gayret gösterirler. Üzüleceği bir şey olduysa bu üzüntüyü giderebilmek ve çocuğu mutlu etmek adına onun çok seveceği şeyler yapıp çok memnun olacağı şeyler almaya çalışırlar. Böylece çocuk hep mutlu olacak, üzüntü gibi rahatsızlık veren bir duyguyu hiç yaşamayacaktır. Peki aslında bu tavır çocukta nasıl bir etki yapar? Çocuklar da tıpkı yetişkinler gibi yaşamda karşılaştıkları sorunlarla baş etmeyi ancak deneyimle öğrenebilirler. Örneğin hiç engellenmeyen bir çocuk, sosyal bir ortama girdiğinde ve kendi istediği olmadığında çok büyük bir sıkıntı yaşar; kendi istediğinin olması için büyük bir çaba içine girer; agresifleşebilir, huzursuzlaşabilir, uyumsuzlaşabilir ya da kendi içine dönebilir. Oysa evde anne babadan her zaman her istediğinin olamayacağını öğrenen ve ihtiyaçlarını erteleme deneyimi yaşayan bir çocuk sosyal bir ortama girdiğinde engellenmekten hoşlanmasa da bu duygusuyla baş edebilecek deneyimlere sahip olur. Böylece yaşıtlarıyla ilişkisinde çok daha mutlu, huzurlu ve uyumlu olur. Çocuklar sanıldığının aksine olumsuz duygularla daha kolay baş edebilirler. Bu nedenle aile içinde yaşanan üzüntü verici durumların çocuklarla paylaşılması gerekir. Böylece çocuklar üzüntü yaratan durumları değerlendirme ve sonrasında ortaya çıkan karmaşık duygularla baş etme deneyimi yaşarlar. 

2. Çocuk Babadan Korkmalı (mı?) 

Bir çok ailede anne çocuğuyla çok yakın ilişkide olduğu için disiplini sağlamakta ve çocuğa söz geçirebilmekte zorlanır. Bu nedenle de disiplin işi çocukla çok daha az ve kısıtlı zamanlarda ilişkide olan babaya devredilir. Anne baş edemediği noktada çocuğu babaya havale eder. Bunun çocuk için de daha sağlıklı olduğu düşünülür. Çünkü aksi halde, babanın çocukla yakın bir ilişkisi olması durumunda disiplinin elden gideceği ve çocuğun kontrolünün hiçbir şekilde mümkün olmayacağına inanılır. Oysa babanın da annenin de disiplin konusunda eşit söz sahibi olduğu ailelerde çocuklar çok daha sağlıklı büyüyorlar ve aile içi iletişim sorunları en aza iniyor. Çocuğun babadan korkması baba ile ilişkisinde rahat olamamasına yol açıyor. Diğer yandan anneye de her konuda nazının geçtiğini düşünmesi yine anne ile ilişkisinde güven duymamasına ve yeterli öz güveni geliştirememesine neden oluyor. 

3. Çocukla Birlikte Uyumak 

Özellikle çalışan anneler çocuklarıyla az zaman geçirdikleri ve çocuğa daha uzun süreli şefkat hissi verebilmek adına çocukla birlikte uyumayı tercih edebiliyorlar. Üstelik çocuk da anne de bu durumdan memnun oluyor. Böylece başka bir uyku seçeneğine gerek duyulmuyor. Oysa anne baba ile uyumak çocuk için bir çok sakınca içeriyor. Öncelikle kendi başlarına kendi yataklarında uyuyamayan çocuklarda öz güven sorunlarına daha sık rastlanıyor. Yaşa bağlı gelişimsel korkularla baş etme becerisi kazanamıyorlar ve bu korkular daha uzun süre devam ediyor. Uzun süren korkular ise başka ciddi kaygı sorunlarına yol açabiliyor. Oysa bir çocuğun kendi odasında, kendi yatağında güvenle uykuya dalmasının ve huzurla sabaha dek uyuyabilmesinin ruhsal sağlığın en önemli göstergelerinden biri olduğu unutulmamalıdır. 

4. Sen Her Şeyi Başarırsın! 

Çocukların becerilerinin gelişmesi ve başarıya yönlendirmek adına yüksek beklentiler oluşturmak zannedildiğinin aksine çocuklarda yetersizlik duygularına yol açabiliyor. Çocuklar doğaları gereği becerilerini geliştirirken zamana ihtiyaç duyarlar ve yeterince iyi yapamadıkları evrelerde kendi yetersizliklerini hızlıca hissederler. Bu aşamada çocukları teşvik etmek adına fazla zorlamak ve “sen her şeyi başarırsın” dayatması aslında çocukların yaptıkları her hatada telaşlanmalarına ve sonrasında da hata yapmaktan korkmalarına sebep olabilir. Sonrasında ise yeni bir şey denemekten kaçınma, yeni ortamlara girmekten endişe duyma gibi daha ciddi sıkıntılar ortaya çıkabilir. Bu nedenle çocukları överken onlara farkında olmadan fazladan yük yüklüyor olabileceğimizi ve yetersizlik duyguları yaratıyor olabileceğimizi unutmamalıyız. 

5. Dünya Çok Tehlikeli 

Çocukların tehlikelerden korunması özellikle günümüzde gerçekten anne babaların çok hassas oldukları bir husus. Ancak çocukları tehlikelerden korumak adına dış dünyayı ve yabancıları çok tehlikeli göstermek, anne-babanın yanından asla ayrılmaması gerektiği konusunda fazla vurgu yapmak, insanların güvenilmeyecek varlıklar olduğunun altını çizmek çocuklarda ciddi kaygı sorunlarına sebep olabiliyor. Özellikle okul öncesi dönemde anneden ayrılma güçlükleri, dolayısıyla okula uyumda zorlanma ve her tür yenilik karşısında aşırı kaygı tepkisi verme gibi sonuçlara yol açabiliyor. Bu nedenle çocuklara dış dünyanın tehlikelerini anlatırken, insanlarla nasıl güvenli ilişki kurması gerektiğine dair de bilgi verilmesi ve hep anne babaya yapışık yaşamak yerine, tek başına kaldığında kendini nasıl koruyabileceği ve güvenebileceği kişileri nasıl ayırt edebileceği konusunda eğitim verilmesi daha yararlı olacaktır. 

6. Senden Güzeli, Senden İyisi Yok! 

Bebeklik döneminde bebeğin biriciklik hissini yaşaması temel güven duygusunun gelişiminde çok önemlidir. Ancak çocuk büyümeye ve gelişmeye başladıkça dünyada tek olmadığının kendisi gibi başka çocuklar da olduğunun, bu çocukların da kendisi gibi sevilen, özel çocuklar olduğunun ayırtına varmaya başlar. İşte bu aşamada anne babanın çocuğu tüm diğer çocuklardan üstün görerek, ona da bu duyguyu aşılaması, “sen prensesin/prensessin” tavrı çocukların, her girdikleri ortamda bu “özel” olma hissini aramalarına sebep oluyor. Böyle çocuklar rekabet ve kıskançlık gibi duygularla baş etmeyi öğrenemiyorlar. Oysa bu duyguların öğrenilmesi yaşam boyu psikolojik sağlık için önemli. Her zaman birinci ve önce olmak, hep ayrıcalıklı olma arzusu sosyal ilişkiler içinde ciddi zorluklara sebep olabiliyor. Bu nedenle çocuğunuzu severken elbette sizin için biricik ve değerli olduğunu hissettirmeniz ama ona gereğinden fazla “üstünlük” duygusu da yüklememeniz gerekiyor. 

7. Abi/Abla Oldun Sen! 

Bir kardeşin doğumu birçok çocuk için yaşamın en önemli travmalarından biri olabilir. Özellikle de bu dönemde anne baba uygun tutumlar içinde değilse.. Büyük çocuğu onurlandırmak adına kardeşin doğumuyla birlikte onun abi/abla olduğunun altını çizmek ve ona birden bire evin büyük çocuğu muamelesi yapmak çocuklar için çok zorlayıcı olabiliyor. Bu yaklaşım kardeşlerine olan karmaşık duyguların daha da sertleşmesine ve anne babaya olan kızgınlığın artmasına sebep oluyor. Bunun yerine çocuğa zaman verip onun da bu yeni duruma uyum sağlaması için tüm olumlu/olumsuz duyguları ifade etmesi için yüreklendirilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü çocuklar bu dönemde özellikle anne babanın gözünde değer kaybetme korkusu yaşadıkları için bu süreçte anne babanın sevgisini ilgisini test etme ihtiyacında olurlar ve sıklıkla anne babanın kendisini mi kardeşini mi kayırdığını takip ederler. Sen abi/abla oldun yaklaşımı büyük çocuğu onure etmekten çok, küçük çocuğu korumaya yönelik bir yaklaşımdır. Bu da çocuğun var olan olumsuz duygularının şiddetlenmesinden başka işe yaramaz. 

8. Annen Olmam Ama! 

Çocuklar anne babanın istediğini yapmadığında ya da tam tersi olarak istemediklerini yapınca sıklıkla şöyle bir tavır sergilenir: “böyle yaparsan gideceğim bu evden” veya “beni hasta ediyorsun; annen olmak istemiyorum” Bazen kızgınlıkla bazen de çocuğu uygun davranışa teşvik etmek amacıyla söylenen bu gibi şeyler aslında çocuklar için çok ciddi bir terk edilme tehdidi niteliğinde oluyor. Çünkü çocuk ruh sağlığının en önemli temel taşlarından biri olan temel güven duygusu, “her nasıl davranırsam davranayım, sevilirim, değer görürüm” duygusu bu tür yaklaşımlarla yerini koşullu sevilmeye bırakıyor. Çocuk anne babanın istediği gibi olmadığında terk edileceğini, fiziksel olarak anne baba yanında olsa da duygusal olarak ondan vazgeçtikleri duygusunu yaşayabiliyor. Bu nedenle belki de en tehlikeli tehditlerden birinin de bu yaklaşımla oluştuğu söylenebilir. 

9. Her Şeyin Var; Kıymetini Bilmelisin ! 

Günümüz çocukları elbette bir önceki jenerasyona göre daha fazla şeye sahip olabiliyor. Özellikle de maddi değeri olan bir çok şeye sahip olabiliyorlar. Bir çok anne baba kendi çocukluğunda sahip olamadığı bir çok şeyi çocuğuna verebiliyor ve hatta bunun için çalışıyor. Diğer yandan yine günümüz anne babaları sıklıkla çocukları için oluşturdukları bu özel koşulları sıklıkla dile getiriyorlar. Çocuklarına bu koşulları sağladıkları için çocuklarının daha fazla başarılı olmalarını, daha minnettar olmalarını, daha mutlu olmalarına ve hayatlarından daha memnun olmalarını bekliyorlar. Çocuk anne babanın istediği gibi bir çocuk olmadığında da çocuğun sahip olduğu şeylerin birer birer elinden alınacağı tehdidi gündeme geliyor. Oysa çocuklar sahip olmamayı yaşamadıkları için sahip olmanın da mutluluk veren bir şey olacağı sonucuna da ulaşamıyorlar. Çoğu gerçekten anne babasını memnun edememenin verdiği suçluluk duygusunu yaşıyor. Belki bir çoğu bunu ifade etmiyor, edemiyor. Bunun yerine çatışıyorlar; talep ediyorlar; bazen de anne babanın sağladığı bu koşulları istemediklerini dile getirip onların istedikleri bir çocuk olmayı da reddediyorlar. Anne babaların bu tuzağa düşmeden çocuklarıyla ilişkilerinde bu tarz maddesel şeyleri referans göstermemeleri, başarının ve mutluluğun sahip olunan şeylerin karşılığı olamayacağını fark etmeleri önemli. Ayrıca çocuklar genellikle karşılanamayan duygusal ihtiyaçların yerine bu tarz maddesel taleplerde bulunuyorlar. Bu sebeple de anne babaların çocukların önce duygusal ihtiyaçlarını ne kadar karşılayabildiklerini fark etmeleri önem taşıyor. 

10. Başka Çocukları Örnek Göstermek! 

Çocukların anne babaları ile ilişkilerinde en çok şikayetçi oldukları konulardan biri de başka çocuklarla karşılaştırılmaları oluyor. Aslında bir çok ebeveyn çocuğu motive etmek ve ona iyi bir örnek oluşturmak için başka çocukları örnek gösterdiğini dile getiriyor. Ancak çocuklar bu karşılaştırmayı her zaman bir tehdit olarak yaşıyorlar ve “ben yeterince iyi değilim, annem babam beni yeterli bulmuyor, onlara layık bir çocuk değilim” duyguları yaşıyorlar. Bu duygu ile büyüyen çocuklar hem rakip olarak gösterilen çocuklara hem anne babalarına öfke duyuyorlar. Diğer yandan bu duygu, genellikle çocuğun kendini daha da geri çekmesine ve çabadan kaçınmasına sebep oluyor.

Uzman Pedagog Belgin Temur

5 Temmuz 2019 Cuma

Çocuklarda İnatlaşma

Bazen ebeveynler yemek yeme, uyuma saatleri, tuvalet eğitimi, alışveriş ve okula gitme gibi belirli bir düzen gerektiren konularda sıklıkla çocuklarıyla çatışırlar. Çocuklarının her şeye karşı gelen bir tavır içinde olduğundan yakınırlar. “Hiç sözümüzü dinlemiyor; bizimle her konuda çatışabiliyor; sürekli inatlaşıyor; eline geçirdiğini sahipleniyor; her şeye “bu benim” diyor; elinden alınınca huysuzlanıyor; alışverişte istediği her şeyin alınmasını istiyor ve onu alıncaya kadar kendini yerden yere atıyor” gibi sözlerle bu durumu ifade ederler.
İnatlaşma çocuklarda her yaşta görülebilir. Özellikle ergenlik ve 2-4 yaş dönemi çocukların kurallara en çok karşı çıktıkları, direnç gösterdikleri, “hayır” kelimesini en sık kullandıkları dönemlerdir. Çocuklar yalnızca anne babalarına değil çevrelerindeki tüm bireylere karşı çıkma eğilimindedirler. Bazen 2-4 yaş döneminde, çocuklarınızın anlam veremediğiniz tutarsız istekleri olur. Önceden çok arzuladıkları bir şey önlerine konduğunda  “ben bunu değil diğerini istemiştim” diye sızlanabilirler. Ve karşılarındaki kişiyi pes ettirene kadar bu çatışmaya devam edebilirler. İnatlaşma döneminin süresi ve şiddeti her çocukta değişkenlik gösterebilir ve aile tutumlarıyla çok bağlantılıdır.
Bazı durumlarda da inatlaşma anne babaya karşı bir tavır ya da ilgi ve sevgi ihtiyacı ile açıklanabilir. Anne ve babasından yeterli ilgiyi görmediğini düşünen çocuklar fark edilmek, ilgi odağı olmak, anne ve babasının dikkatini çekebilmek için de inatlaşma yoluna gidebilirler. Böyle durumlarda çocuğun hissettiği olumlu, olumsuz duyguları dinlemek, anlamaya çalışmak, öfke, üzüntü gibi duyguları hissedebilmenin ve dile getirmenin doğal olduğunu onlara aktarabilmek önemlidir. Ebeveynlerin de duygularını ifade ederek çocuğa model olmaları ve duygu ifadesine fırsat verecek ortamlar hazırlamaları son derece faydalıdır.  Bazen de çocukların sadece okulda ya da sadece ev ortamında anne-babayla inatlaştığını gözlemleyebilirsiniz. Böyle durumlarda da uygulanan disiplin yöntemi, çocuktan beklenilen sorumluluklar, koyulan kuralların ne kadar tutarlı bir şekilde uygulanabiliyor olduğu gözden geçirilmeli; değerlendirilmelidir.
2-4 yaş döneminde yaşanılan inatlaşmalar bağımsız bir birey olma yolunda atılan adımlardan biridir aslında. Bir yaş itibariyle çocuklar çevrelerini deneme yanılma yoluyla keşfetmeye başlarlar; 2-4 yaş inatlaşma dönemi de bu keşfin bir parçasıdır. İnatlaşarak, çocuklar hem kendilerini, kendi kurallarını, bağımsızlıklarını kabul ettirmeye çalışırlar hem de çevredeki sınırlamaların, ailenin kurallarının ne kadar geçerli ve tutarlı olduğunu test ederler. Çocuklar varlıklarını kabul ettirebilmek için istenilen ne olursa olsun karşı çıkar ve sadece kendi istediklerini yapacaklarını kanıtlamaya çalışırlar. Unutulmamalıdır ki bu durum 2-4 yaş dönemi çocuklarında beklenilen normal bir gelişim sürecidir ve kişilik gelişimi açısından da oldukça önemlidir. Bu inatlaşmaların beklenilen bir süreç olduğunu bilmeyen anne babalar kendilerini çocuklarıyla anlamsız çekişmeler içinde bulurlar. Bu da ebeveynlerin hem kendilerini yıpratır; hem de çocuklarıyla olan ilişkilerine zarar verir.
Bu dönemde anne babalara düşen en önemli görev bu inatlaşmalar karşısında sabırlı olabilmektir. Çocuklarının inatlaşma döneminde olduğunu ve bunun normal bir süreç olduğunu hatırlamak anne-babayı rahatlatacağı gibi sabırlı ve hoşgörülü olmasını da kolaylaştıracaktır. Anne babalar sakin kalamadıklarında; inatlaşmalar karşısında bağırıp seslerini yükselttiklerinde çocuklar korkarlar ve ebeveynlerinden daha da uzaklaşır; inatlaşmaya devam ederler. Ebeveyn ve çocuk arasında bir iletişim problemi ortaya çıkabilir. Bu nedenle ani tepkiler vermektense beraber, çocukların fikirlerini de alarak yaşanılan sorunlara çözüm yolları üretmeye çalışmak önemlidir.
Hangi yaşta olursa olsun her çocuk belli sınırları olmasını ister; buna ihtiyaç duyar. Karşısında, kuralları uygulayan tutarlı bir anne baba görmekten hoşlanır; ancak böyle kendini güvende hisseder. Bu nedenle mutlaka önceden belirlenmiş anlaşılır ve net kurallarınız olsun. Çok fazla kural koymak yerine, çocuğun güvenliğini sağlayabilecek, onu tehlikelerden koruyacak, hayatını düzene sokacak basit kurallar seçin. Örneğin; okul öncesi dönemde daha çok özbakıma, yemek ve uykuya yönelik düzenlemeler yapın. İlerleyen yaşla ve artan sorumluluklarla beraber kuralları güncelleyin; gerekirse yeni kurallar ekleyin. Kuralları koyarken dikkat etmeniz gereken en önemli nokta, beklentilerinizin çocuğunuzun  yaşına, bilişsel ve psikolojik gelişimine uygun olmasıdır. Özellikle küçük çocuklarda kuralların anlaşılır olmasına özen gösterin ve basit bir dille açıklayın. Bazı kurallara birlikte karar verin ve bütün aile için geçerli kurallar da koyun. Bu çocuğunuzu daha iyi hissettirecektir. Ve tabii ki kuralları uygulamakta tutarlı olun. Çocuğunuz sizi test edecektir ve ona karşı direnemediğinizi gördüğünde sizinle baş edebileceğini düşünecek ve inatlaşmaya devam edecektir. Bu nedenle; önce “hayır” dediğiniz bir şeye sonradan “evet” dememeye özen gösterin. Sizin dışınızda çocuğunuzun çevresindeki diğer bireylerin de koyduğunuz bu kurallara uygun davranmasını sağlayın. Ancak o zaman çocuğunuzun kurallara karşı direnci azaltılabilir.
Ona kararlı ama yumuşak bir ses tonuyla yaklaşın. İstediği şeyi şu an yapamayacağını söyleyin ve bunun nedenini mutlaka açıklayın. Bu durumdan dolayı onun gibi sizin de üzgün olduğunuzu belirtin. Bunu hissetmesi çok önemlidir. Bu tarz bir yaklaşım, yaşanılan çatışmalar sonucu bozulan anne-baba ve çocuk ilişkilerinin düzelmesine de yardımcı olacaktır.
Ona kuralları hatırlatıp, istediğinin neden olamayacağını açıkladıktan sonra hala inatlaşmaya devam ederse bir süre bunu görmezden gelin. Yine de vazgeçmiyorsa, ilgisini başka bir yöne, sevdiği bir oyuncağa, hoşlanabileceği bir objeye, yemeğe çekmeye çalışın. Dikkatini dağıtabilecek çeşitli yollar deneyin. Oyunlar önerin; “Beraber kitap okumak mı istersin yoksa resim yapmak mı ?” gibi yerine getirebileceğiniz alternatifler sunun. Birçok şeyi onun seçmesine izin verin. Bu durum onun size karşı daha ılımlı yaklaşmasını da sağlayacaktır. Böylece, çocuğunuz, artık onu kendi kararlarını veren bir birey olarak kabul ettiğinizi hissedecektir. Örneğin; dışarı üstüne bir şey giymeden çıkmakta inatlaşan çocuğunuza “Dışarı çıkarken bu hırkanı mı giymek istersin yoksa bu kazağını mı” diye sorabilirsiniz. Böyle davrandığınızda, çocuğunuz onun fikirlerine değer verdiğinizi, önemsediğinizi düşünecek ve yaşanılan olaya karşı direncini azaltacaktır. Çocuklar “hayır” ı da aslında anne-babalarından öğrenirler. Kendi isteklerine “hayır” dendiğini duyan çocuk, ondan istediklerinize “hayır” demeye başlar. Bu nedenle “hayır” kelimesini çok sık kullanmamaya çalışın. Aynı zamanda çocuğunuza cevabının hayır olabileceği sorular sormak yerine alternatifler sunup seçim hakkı tanımak da daha doğrudur. “Ayakkabılarını giyer misin?” yerine “Mavi ayakkabını mı yoksa pembeyi mi giymek istersin?” diye sormak daha uygundur. Alternatif sunmak çocuğun seçme ve karar verme yeteneğini geliştirdiği gibi özgüven gelişimini de destekler. Aynı zamanda kurallara uyumu da kolaylaştırır.
Çocuğunuz sizinle inatlaştığı sürece nelerle karşılaşabileceğini bilmelidir. Ona, kurallara uymamanın, anne-babanın sözünü dinlememenin bazı sonuçları olduğu hatırlatılmalı ve çocuğunuz bu sonucu yaşayarak öğrenmelidir. Bir süre olumsuz tavırlarını göz ardı edip, olumlu bütün davranışlarını desteklemek ve ödüllendirmek de ona kendini iyi hissettirecektir. Onun yanında başkalarına çocuğunuzun onayladığınız davranışlarından bahsedin ve onu övün.
Sonuç olarak; bütün bunları uygulamaya çalışırken onun bağımsız bir birey olma yolunda olduğunu unutmayın. Onun mantıklı isteklerine cevap vermeye çalışın; sadece kendi direktiflerinizle onu yönlendirmeyin. Bazı durumlarda onun da kendi seçimlerini yapabilmesine fırsat tanıyın. Bu şekilde, çocuğunuz mantıklı ve mantıksız istekleri karşısında ebeveynlerinin davranışları arasındaki farkı gözlemleyebilecek; hangi isteklerine cevap veriliyor; hangileri karşılıksız kalıyor daha iyi anlayabilecektir.       
Anne-Babalara Tavsiyeler
• Çocuğunuzla yaşadığınız çatışmalarda, hoşunuza gitmeyen durumu, rahatsızlığını dile getirirken çocuğunuza değil, onun uygun bulmadığınız davranışına odaklanın. Örneğin, ‘Beni sinirlendiriyorsun’ demek yerine ‘Oyuncaklarını toplamadığında sinirleniyorum.’diyebilirsiniz. Böylece çocuğunuza hem uygun bulmadığınız davranışını belirtecek hem de bu davranışının sonucunda hissettiğiniz duyguyu aktaracaksınız.

• Çocuğunuzla konuşurken ‘Ben Dili’ni kullanmaya çalışın. Yani ‘Terbiyesizlik ediyorsun’ demek yerine ‘Ben çok rahatsız oluyorum’ diyin. Bu yaklaşım çocuğunuzun sizi daha iyi anlamasına yardımcı olacaktır.

• İsteğinizi dile getirirken olumlu ifadeler kullanmaya çalışın. ‘Bağırma’ demek yerine ‘Alçak sesle konuştuğunda seni daha iyi anlıyorum’ diyebildiğinizde çok daha etkili ve hızlı bir davranış değişikliği gözlemleyebilirsiniz.

• Ceza yöntemi, uygun olmayan davranışı kısa süreli bastırsa da uzun vadede etkisizdir. Çocuğunuzun belirli bir süre sonra verdiğiniz cezalara rağmen aynı davranışı tekrar tekrar sergilediğini gözlemleyebilirsiniz. Bu nedenle uygun olmayan bir davranış gösterdiğinde ceza vermek yerine istenilen davranışı sergilediğinde ödüllendirme sistemini uygulayın.

• Çocuğunuza ev içinde rahatça oynayabileceği, etrafı dağıtıp her şeyi karıştırabileceği bir alan ayırın ve orada oynaması için teşvik edin.

• 4 yaşından sonra da çocuğunuzun inatlaşmaları yoğun bir şekilde devam ediyorsa, koyduğunuz kuralları, bunları ne kadar tutarlı uygulayabildiğinizi tekrar gözden geçirin.

• Ayrıca kurduğunuz ilişkinin ne kadar sağlıklı olduğunu, çocuğunuzun anne-baba ile paylaşım ihtiyacını ne kadar giderebildiğini, onun olumlu özelliklerini ve davranışlarının ne derece fark edebildiğinizi değerlendirin.
Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat