10 Kasım 2020 Salı

Çocuk ve Model Olmak

    Çocuklar dünyaya geldikten belirli bir süre içinde kendilerini annelerinden pek fazla ayrı göremezler. Onların bir parçası gibi hissederler. Aslında durum anne için de pek farklı değildir. Sonra bu ikili ilişkinin içine baba da girer ve çocuk hayatında ilk kez annesinden farklı olarak birini fark eder. Giderek çocuk kendisini de onlar gibi görmeye başlar. Hatta anne babalar için bile durum böyledir. Henüz bebekken bile burnunu, kaşını, gözünü hatta hal, tavır ve hareketlerini kendilerine, akrabalarına benzetirler. Ancak pek çok anne-baba, kendi davranışlarıyla onu nasıl etkilediklerini pek fazla irdelemezler. Halbuki çocuk, anne babanın yaptıklarından o kadar çok etkilenir ki; bu pay hiç de yadsınacak bir miktarda değildir.


    Çocukların hayatında her zaman onu yetiştiren ebeveynlerin ya da bu kişiler yoksa onların yerinde olan büyüklerin, kendi hareketlerinde, duygularında, düşüncelerinde yeri vardır diyebilmekteyiz. Bu benzer tavırları görmemizin en önemli nedenlerinden biri çocukların bunları ya duyarak ya görerek ya da yaşayarak öğrenmeleridir. Bütün bunlar da ona çevresindekilerin bir model olduğu kanıtlamış olacaktır. Bu model alınan kimseler çocuklar için hayatlarında öncelik taşıyan, beğendiği, gözünde yücelttiği, kendisini ona karşı daha yetersiz, güçsüz hissettiği kimseler olacaktır. Bu durum garip değildir. Çünkü yetişkinlikte de olduğu gibi çocuklar da kendilerinden farklı olanı bulup onun gibi olmaya çalışmaktadırlar. Dolayısıyla kendilerini ona benzetmeye çalışmaları da çok kritik bir noktadır. Özellikle 4-6 yaş dönemi ve sonrasında ergenlikte görülen belirgin model alma davranışlarını da kritik bir öneme sahip görmeliyiz.


    Şimdi bir de bu duruma anne baba açısından bakmak gerekiyor. Anne babalar çocuklarına model olduklarını kendilerine benzer tarafları bularak biliyor gibi görünseler de çoğu zaman pek farkına varmazlar. Çocuklar çok iyi gözlerler ve hayat hakkındaki deneyimlerini anne-babalarını izleyerek, onların davranışlarını, duygularını ve düşüncelerini öğrenerek arttırırlar. Bir çocuk babasından maç izlerken nasıl davranıldığını, hangi sözlerin söylendiğini, nasıl hissedildiğini gözlemleyerek öğrenebilecektir. Diğer bir çocuk annesinin evde nasıl yemek yaptığını gözleyerek yemek yapmanın nasıl olduğunu öğrenebilecektir. Şu da bir gerçektir ki; anne babanın ‘bu yaşta bunu anlamaz, fark etmez’ dedikleri şeyleri çocuklar onlar fark etmeden detaylı bir biçimde öğrenmiş hatta kendi hayatlarında uygulamaya geçirmiş olabilirler. Dolayısıyla çocuk için tabii ki yaşına uygun bir şekilde onun yanında davranışlarda bulunmak önemli olmaktadır. Birçok anne- baba ‘Aaa.. bunu da nereden öğrendi bu çocuk, biz hiç böyle davranmayız..’ derler. Aslında çocuk onları; onların kendilerini bildiklerinden daha iyi gözlemlemiş olabilir. Ancak bu durum da anne babaların aklına aşırı korumacılığı getirebilir. Aslında durum bu değildir. Çünkü kapatmaya, engellemeye çalıştığınız birçok davranışınız çocuk için daha da ilgi çekici hale gelebilecektir. Dolayısıyla bazı şeyleri sizden daha hızlı ve kolay yoldan öğrenmesine neden olabilir. Örneğin deminki örnekten yola çıkarsak; maç izlerken öfkeli davranışlar sergileyen babayı uyaran annenin bu davranışı, çocuk için ‘kızılacak bir şey’ diye ele alınıp; önemli bir durum olarak akılda kalıcı hale getirilebilir. Dolayısıyla çocuk ilgi görmek istediği ya da öfkesini göstermek istediği durumlarda benzer şekilde davranış ortaya çıkarmaya daha yatkın hale gelebilir.


    Çocuk için insanlarla ilişkilerinde anne babasının birbirine nasıl davrandıkları, nasıl konuştukları etkili olacaktır. Örneğin, bir arkadaşına öfkelendiğinde ne yapması gerektiğini anne babasının tartışmalarından öğrenmiş ve bir stil edinmiş olabilir. Ebeveynlerin birbirine karşı kızgın oldukları zamanlardaki gibi öfkeli davranışlar gösterebilir. Bu sadece arkadaşına değil direkt anne babasına karşı da bu şekilde olabilir. Öfkeli, neşeli, mutlu, üzüntülü zamanlarımızda kendimizi nasıl ifade ettiğimize dair bilgileri onlarda bulabiliriz. Tabii ki her çocuk kendine dair ayrı bir davranış gösterebilir ancak anne babasının duygularını nasıl ifade ettiği de onun hayatını kolaylaştıracaktır. Hayatta karşılaştığı sorunları çözmekte, duygu ve düşüncelerini ifade etmeye çalışmada ve benzeri durumlarda hayatta kalabilmeyi öğrenmesi için model alma ve anne baba için de çocuğa model olmak önemlidir. Dolayısıyla anne babaların kendi hayatlarını ne şekilde yürüttükleri, insanlarla nasıl ilişki kurdukları çok çok önemli olmaktadır.


    Model olmanın iki önemli döneminden bahsedecek olursak; ilk 4-6 yaş dönemini, çocuğun kendi cinsiyetinden ebeveyniyle özdeşim kurmaya çalıştığı dönem olarak sayabilmekteyiz. Çocuk bir yandan karşı cinsiyetten olan ebeveynini diğerinden kıskanırken; kendi cinsiyetinden olanla da yavaş yavaş aynı olmaya çalışır. Örneğin erkek çocuk babasını tıraş aletini kullanırken izler ve sonra onu taklit etmeye çalışır. Kız çocuk annesinin makyaj eşyalarına meraklanır. Burada önemli olan; bu model almayı kuvvetlendirmek ve faydalı hale getirmek için belli sınırlarda bu taklitlere izin vermektir. Çocuklar çoğu kez oyunlarında anne-baba olarak zaten bu olayı deneyimlerler. Ancak baba ya da annenin yanında bunları yapabilmek de keyifli ve öğretici olacaktır. Bununla birlikte, kendi cinsiyetinden olmasa da çocuk ebeveynini taklit edebilir; burada korkulacak bir durum yoktur. Anne babanın model olarak çocuğun yaptıklarını görmezden gelmemeleri, çabalarını takdir etmeleri ancak gerekli yerlerde de sınır koyabilmeleri yararlı olacaktır.


    Ergenlik dönemi de bir diğer kritik öneme sahip yaş aralığıdır. Çocuklar bu dönemde de gerek kendi cinsiyetinden gerek diğer cinsiyette olan ebeveyninden olsun; her ne kadar öyle gözükmese de rehberliğe ihtiyaç duyarlar. Anne babaların hayat tecrübelerinin nasıl olduğunu merak ederler. Bu açıdan onların yetişkin bir görüşe ihtiyaçları vardır. Çünkü bir ergen için kendi yaşamı nereye gideceği belirsiz bir vaziyettedir ve kendi başına karar alması zorlaşır. Dolayısıyla bir ergene iyi bir model olabilmek; ilk olarak onu dinlemek, kabul etmek ve istediği miktarda ona yol gösterebilmekten geçer. Buna gerçekten ihtiyaç duyarlar. İç dünyaları oldukça karışık ve ulaşılamaz görünen ergen bireylerin anne babaları, bu durumu karmaşık olarak algılayıp ondan uzaklaşmamaya özen göstermelidirler. İlişkilerini sıcak tutmak, her iki tarafın da hayatını kolaylaştıracaktır.


    Çocuklar anne babalarının hayatlarında olmadığı durumlarda da tahmin edileceği gibi onlara yol gösterecek bir yetişkine bağlanma ve onu hayatlarında tutma ihtiyacı hissederler. Bu kişi tıpkı anne babayla olan gibi ona ışık tutabilecek, güven verebilecek bir kişi olacaktır. Bu açıdan anne-babası hayatta olmasa da çocuğun hayatında öne çıkan bir  yetişkine bu açıdan  ihtiyacı her zaman oldukça fazla olabilecektir.


    Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

2 Kasım 2020 Pazartesi

Depremi Yaşayan Çocuklar

 Deprem, bilindiği gibi tüm insanları etkileyen, herkeste korku, kuşku, endişe, telaş, çaresizlik, suçluluk gibi duygular yaratan bir felaket. Yaşı her ne olursa olsun her insan, depremin etkilerini taşıyor ve belki de taşımaya devam edecek. Ancak çocuklar üzerindeki etkileri biraz daha farklı.

Felaketin en yoğun yaşandığı ve hissedildiği ilk günlerde kaygı ve korkuların da yoğun yaşanması son derece doğal. Normal olarak zaman ilerledikçe ilk günlerde yaşanan bu kaygıların, telaşın hafiflemesi bekleniyor. Ve hem yetişkinlerin hem de çocukların, bu acıyı taşımaya devam etmeleriyle birlikte yavaş yavaş sosyal yaşama günlük doğal aktivitelere dönmelerini bekliyoruz. Ancak olayın üzerinden birkaç hafta geçmesine karşın azalmayan korkular, endişeler, uyaranlara ani tepki verme, sık sık irkilmeler, iştah ve uyku sorunları, çevreye uyum sorunları, davranış sorunları devam ediyorsa, deprem öncesi döneme göre ciddi kişilik ve tutum farklılıkları varsa mutlaka uzman yardımına başvurulması gerekmektedir.

İlk günlerde olayın şokundan kurtulamayan kimi çocukların ilerleyen zaman içinde bu belirtileri göstermeleri bekleniyor. Özellikle deprem bölgesinde yaşayan ve ölüm, yıkılma ve ardından gelen tüm sıkıntıları bizzat yaşayan çocukların ilk şok atlatıldıktan sonra kimi ruhsal sorunları daha yoğun bir biçimde yaşamaya başlamaları olasıdır. Çocuklarda zaman ilerledikçe artan ve daha somut bir biçimde görülmeye başlanan bu belirtilerin ciddiye alınması ve mutlaka bir uzman yardımıyla sorunun çözümüne gidilmesi gerekmektedir.

Özellikle depremi yaşayan çocukların yaşlarına göre etkilenme biçimleri de değişiktir. 0-2 yaş arası çocuklarda güven duygusunun gelişiminde dışarıdan aldıkları tepkilerin önemi biliniyor. Bu yaşlardaki bebeklerin temel gereksinimlerinin (ilgi, temas, sevgi, beslenme, temizlik) zamanında ve yeterince karşılanması ve karşılanma biçimi, güven gelişiminde de belirleyicidir. Örneğin uzun süre ağlamasına karşın altı kirli bırakılan, yemeği, suyu geciktirilen bebeklerin güven duygusu olumsuz yönde etkileniyor. Bu nedenle, bu yaşlarda çocukları olan anne-babalar öncelikle bebeklerinin temel gereksinimlerini karşılamaya özen göstermeliler. Kendi umutsuzluk, acı, korku ve kaygı duyguları nedeniyle sabırsız ve boş vermiş davranmamalıdırlar. Böyle bir durumda bu bebeklerin daha yoğun temasa, sevecenliğe ve ilgiye gereksinim duydukları unutulmamalıdır.

Bu bebekler kendi ebeveynlerini yitirmiş olabilirler. Bu durumda da bebekle birinci derecede ilgilenen kişilerin aynı ilkeler doğrultusunda hareket etmeleri gerekmektedir. 2-4 yaş arası çocukların ise bu felaketten tıpkı yetişkinlere benzer duygularla etkilendikleri bilinmektedir. Her şeyini yitirmiş olma, bir yere ait olma duygularının zedelenmesi, “Bundan sonra ne yapacağız?”, “Yeniden aynı tehlike var mı?” sorularının düşünülmesi ve ciddi kayıp duyguları yaşama, tehdit altında olma duyguları yaşamaları çok doğaldır. Bizlerle çok benzer duygular yaşayan bu çocukların mutlaka duygularının dinlenilmesi ve anlaşılmaya çalışılmaları gerekmektedir. Kendi yaşadığımız tüm benzer duyguların, korku ve kaygıların da anlatılması, “Ben de tıpkı senin gibi hissediyorum” mesajlarının verilmesi önemlidir.

Kendi duygularımızla birlikte “Artık tehlike bitti; yaşıyoruz ve her gün her şey biraz daha iyi olacak; seni bırakmayacağız, hep birlikte olacağız, birlikte sorunu çözeceğiz” mesajlarının defalarca yinelenmesi önemli. Onlar bu konudaki soruları defalarca sorabilirler; aynı biçimde tatmin edici yanıtların da yinelenmesi ve çocukların gerçekçi bir biçimde rahatlatılmaları, sabırla yanıtlanmaları önemlidir. Bu yaş grubundaki çocukların yaşadıkları olumsuzluklardan sonra yeniden güven kazanmaları zaman alabilir. Ve bu güveni sürekli sınama gereksinimindedirler. Bu nedenle bıkıp usanmadan bu güvenin defalarca telkin edilmesinin önemi büyüktür. Ayrıca bu yaş grubu çocukları yaşanan olumsuzluklar karşısında “Benim yüzümden oldu” suçluluğu yaşayabilirler. Bunun böyle olmadığını, doğal bir felaket olduğunu ve kimsenin buna etki edemeyeceğini, onun varlığının bizim için ne denli değerli olduğunu vurgulamak zorundayız.

Okul öncesi yaşlardaki tüm çocukların, mümkünse felaket alanlarından, acının yoğun yaşandığı ortamlardan daha normal ortamlara geçirilmelerinde yarar var. Bu noktada, mümkünse çocuğun annesi ile ve diğer aile bireyleri ile birlikte bulunmasına da özellikle dikkat edilmelidir. Çünkü annesi ve ailesi hayattaysa çocuğu yakınlarından koparmak-özellikle de okul öncesi yaşlardaki çocuklarda çok daha ciddi sıkıntılara yol açabilir.

Okul yaşlarındaki çocukların da bizimle çok benzer duygular yaşadıklarını ama çözüme dönük katkılarının da olabileceğini unutmamalıyız. Bu çocukların yaşanan bu sıkıntılarda yardım çalışmalarına katılmasını sağlayabiliriz. Bu, onların hem suçluluk duygularının azalmasına hem de kontrol duygusunu kazanmalarına, sorun çözme becerisi geliştirmelerine de olumlu etki edecektir. Tıpkı bizim gibi onlar da kendilerinin dışında kendilerinden daha zor durumda olan kişilerin yardımına koşmaya isteklidirler.

Bu çocukların tümüyle olaydan soyutlanmaları da yapay bir durum oluşturma çabasından başka bir şey değildir. Çünkü yaşam boyunca karşılaşılabilecek tüm güçlükler tüm aileyi ilgilendirir ve eğer çocuk yaşı itibarıyla bunun üstesinden gelebilecek durumdaysa, hiçbir katkıda bulunmamış olmak ve olaydan tümüyle uzak bırakılmak ileride daha ciddi suçluluk duygularının oluşumuna yol açabilir. Bu nedenle hem yetişkinlerin hem de okul çağındaki çocukların kendi becerileri ve yapabilecekleri doğrultusunda bir çaba içine girmeleri gerekmektedir ve çocuklar için bu tip ortamlar sağlanmalıdır. “Her şeyden soyutlanmakla ”la kastedilen, tüm kötü görüntülere çocuğu maruz bırakmak değildir elbette. Özellikle ölüm ve ağır yaralanma görüntülerini çocukların hiçbir biçimde izlememelerinin sağlanması önemlidir.

Yine bu yaş grubu çocuklarında çaresizlik duyguları tıpkı yetişkinlerdeki gibi yaşandığından ve ilk günlerde doğal duygu yoğunlukları yaşandığından durumla ilgili belirsizliğe izin vermemek önemlidir. Bundan sonra neler olabileceği, yaşam akışlarının nasıl olacağı geleceğe ilişkin umutların neler olduğu anlatılmalı yine hayatta olmalarının anlamı ve değeri vurgulanmalıdır. Ve tüm yaşanan sıkıntıların zaman içinde en aza ineceği ve bir gün tümüyle unutulacağı anlatılmalıdır. Unutulmaması gereken konu, acılar unutulmasa da bir gün bu yaranın tümüyle kapanacağıdır. Herkes kendi kişiliğine ve yaşadığı acının boyutuna göre farklı tepkiler verebilir. Bu acıyı en hızlı ve en hasarsız biçimde anlatmanın yolu şu sıralar çaba içinde olmaktır. Tüm yardım çalışmalarına elden geldiğince aktif biçimde katılmak hem suçluluk duygularımızı hem de çaresizlik duygularımızı azaltacaktır. Çocukların yardım çalışmalarında kullanılmalarının onların kişilik ve insani değerler geliştirmelerinde de önemli payı vardır.

Bu felaketi deprem bölgelerinde değil de ailesiyle birlikte başka bölgelerde de sarsıntı biçiminde yaşayan ya da yalnızca görsel ve yazılı basın yoluyla izleyen çocukların da etkilenmeleri olası. Buradaki temel ilke çocuklara ölüm ve acı görüntülerini izlettirmemektir. Televizyon karşısında, sürekli biçimde sizin ağladığınızı, durumla ilgili korku, kaygı ve çaresizlik yaşadığınızı izleyen çocuklar kendilerini tümüyle korunmasız ve tehdit altında hissedebilirler. Elbette ki acının yaşanması doğal ama eğer sizin yaşadığınız bu kaygılar günlük yaşamınızı etkileyecek boyuttaysa bunu evde çocuklarınızla yaşamak yerine bir uzman yardımına başvurmalısınız. Deprem bölgesi dışındaki ailelerin çocuklarını mümkün olduğunca olağan sosyal yaşantının içine sokmaları, yaşamın kalınan yerden aynen devam ettiği, aynı umut ve beklentilerin sürdüğü mesajını vermeleri, çocukların normal psikolojik durumlarına dönmelerini hızlandıracaktır. Aynı biçimde bu çocukların da deprem bölgesinde yardıma gereksinimi olan kişilere ve çocuklara yardım etmeleri sağlanmalıdır. O bölgeye götürülemeseler de kendi harçlıklarından, oyuncaklarından giysilerinden bir bölümünü yardım amacıyla kullanmaya yöneltilmelidirler.

Aile bireylerinden birini, birkaçını ya da tümünü yitiren çocukların durumları elbette ki daha da zor. Bu çocuklar tüm bu sıkıntıların yanı sıra ciddi başka kayıplar da yaşıyorlar. Diğer çocuklar evlerinin, eşyalarının, oyuncaklarının kaybını yaşadıkları sırada bu denli zorlanırken, bu çocuklar bir de çok daha temel olan varlıklarını yitiriyorlar. Bu durum, özellikle anneye bağımlılık gösteren 0-3 yaş çocuklarını daha fazla etkiliyor. Temel güven duygusunun gelişiminde çok etkili olan anneye yakın olma duygusunu da yitiriyorlar. Eğer 0-3 yaş arasında olan, ailesinde bir kayıp ya da kayıplar yaşamış bir çocukla ilgileniyorsanız mutlaka bu çocuğun sürekli yanında olun, beden temasına çok önem verin ve tüm temel gereksinimlerinin zamanında ve sevecenlikle karşılanmasına özen gösterin. Daha büyük çocuklara da “Annen hastanede, uzağa gitti, sonra gelecek vb.” gibi yalanlar yerine, çocuk ilk şoku atlattıktan sonra annesinin öldüğü ama onun güvende olduğu, bu durumdan ötürü herkesin çok üzgün olduğu ve artık yapılabilecek bir şeyin olmadığı anlatılmalıdır. Bu arada küçük çocuklarda olduğu gibi daha büyük çocukların da temel gereksinimleri aksatılmadan karşılanmalı, bol bol kucağa alınmalı ve ağlamasına engel olunmamalıdır. Bu sırada yaşadığı, suçluluk vs. duyguları da ifade etmesi için ortam sağlanmalıdır.

Korku, telaş, kaygı, ürperti, uyarılara ani tepki ya da tepkisizlik, uykusuzluk, iştahsızlık, genel mutsuzluk hali, çökmüşlük hali, artan dikkat sorunları, sinirlilik ve davranış sorunlarının yoğun bir biçimde devam ettiğini izlediğiniz çocuklar varsa hatta bu belirtiler her geçen gün artıyorsa bu çocukların ciddi bir psikolojik ve/veya psikiyatrik yardıma gereksinimi olabilir. Bu durumda bir an önce profesyonel kuruluşlara başvurulması gerekmektedir.


Uzman Pedagog Belgin Temur