28 Temmuz 2021 Çarşamba

Çocuğunuz Hangi Zeka Tipine Sahip?

Zeka kavramı, öğrenme, anlama, öğrenilenleri genelleyip yeni durumlarda kullanabilme ve bir problemle karşılaşıldığında uygun çözüm yolları bulabilme becerilerini içerir. Önceki yıllarda zekanın doğuştan geldiği, tek tip olduğu ve gelişim göstermediğine inanılırdı. Ama aslında zeka özellikle çocuğun ilk yıllarında hızlı bir gelişim gösterir. İlerleyen yaşla beraber gelişimi yavaşlar ve yirmili yaşlardan itibaren de durur. Zekayı belirleyen en önemli faktör kalıtımdır. Ancak doğum öncesi ve sonrasında yaşanabilecek bulaşıcı hastalık, zehirlenme gibi durumlar ya da bazı komplikasyonlar, kromozomal bozukluklar, uyaran yetersizliği, ihmal ve istismar gibi durumların da zeka gelişimi üzerinde etkisi vardır.

Toplumumuzda, zeka düzeyi okul başarısı ile çok fazla ilişkilendirilmektedir. Oysa sadece akademik becerileri çok iyi olan çocuk zekidir demek yanlıştır. Akademik başarı uygun öğrenme yöntemlerinin bulunmasıyla artar. Uygun yöntemleri de çocuğumuzda hangi zeka alanının daha baskın olduğunu anlayarak bulabiliriz. Günümüzde 8 çeşit zeka alanının olduğu kabul edilmektedir. Bunlar sözel, sayısal, görsel, bedensel, işitsel, sosyal, içsel zeka ve doğa zekasıdır. Ayrıca bu zeka tiplerinin kişilerin meslek seçimlerinde de etkili olduğu düşünülmektedir. Ancak tabiki sadece zeka tipine göre, sen  bu alanda başarılı olabilirsin diyerek çocuğu meslek seçimine zorlamak doğru değildir. 

Sözel zekanın baskın olması konuşma ve yazma becerilerinin kuvvetli olması anlamına gelir. Sözel zeka tipine sahip olan çocuklar, duygu ve düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak etkili bir biçimde aktarabilirler. Kitap okumaktan, hikayeler anlatmaktan, konuşmaktan çok zevk alırlar. Kelime bilgileri fazladır ve güçlü bir hafızaları vardır. Onlar için en etkin öğrenme yolu dinlemektir. Büyüdüklerinde iyi bir yazar ya da gazeteci olabilirler.  

Sayısal (mantıksal) zeka ise neden-sonuç ilişkisi kurabilme yeteneğidir. Sayısal alanı kuvvetli olan çocuklar herşeyin nedenini anlamak isterler ve sürekli sorgularlar. Sayılarla uğraşmak, mantık yürütmek, puzzle yapmak, dama,satranç oynamak, yeni şeyler keşfetmek onları çok fazla heyecanlandırır. Matematiği öğrenmek ve uygulamakta sıkıntı çekmezler; matematik bilgileri fazladır. Bu nedenle; bir bilgisayar mühendisi ya da bilim adamı olmak isteyebilirler.  

Görsel zeka, görülenleri zihinde canlandırabilme ve daha iyi akılda tutabilme kabiliyetidir. Resimler, şekiller, haritalar, tablolar, slayt gösterileri görsel zekaya sahip çocukların öğrenmelerini kolaylaştırır. Bu çocuklar sanata meraklıdır; çizime ve resime kabiliyetlidirler. Hayal kurarlar. Bir kere gördükleri bir kişiyi bir daha gördüklerinde hemen hatırlarlar. Mimar, dekoratör ya da ressam olmak onları mutlu edebilir. 

Çocuğun, bedenini ve ellerini kullanarak kendini daha iyi ifade edebilmesi de bedensel zekasının daha baskın olduğunu gösterir. Uzun süre hareketli kalabildikleri için dans, spor, drama, heykel veya seramik gibi el becerileri, tamir onların hoşuna gidebilecek aktivitelerdir. Dokunarak ve hareketle daha iyi öğrenebilirler. Bu nedenle; sanatla, atölye çalışmalarıyla öğrenimlerinin desteklenmesi uygun olacaktır. Sporcu, dansçı ya da aktör olmayı seçebilirler.

İşitsel(müzik) zekası kuvvetli olan çocuklarsa kendilerini en iyi müzikle ifade ederler. Bir müzisyen gibi çok iyi bir müzik kulağına sahiptirler; ton farklılıkları, ses frekanslarındaki değişiklikler hemen dikkatlerini çeker. Melodileri tanır; şarkıları kolay ezberler ve akılda tutarlar. Kişileri seslerinden hemen tanıyabilirler. Konuşmaları ve hareketleri ritmiktir. Diğer zeka tiplerine sahip çocuklara oranla bir müzik aleti çalmaya daha yatkındırlar ve daha da hızlı öğrenirler.  

Sosyal (kişilerarası) zekası güçlü olan çocuklar insanların ruh hallerini, duygularını, düşüncelerini anlamaya daha eğilimlidirler. Sosyal ortamlarda bulunmak, arkadaşlarla zaman geçirmek, onlarla beraber oynamak, konuşmak çok hoşlarına gider. Sosyal zekası baskın olan çocukların arkadaşlık ilişkileri de kuvvetli olur. Yakın arkadaşları fazladır; ve arkadaşlarını dinleyip sorunlarına yardımcı olabilmek, önerilerde bulunmak onları mutlu eder. Liderlik özelliklerine sahiptirler; toplantılar, eğlenceler ve çeşitli organizasyonlar düzenlemekten zevk alırlar. Böyle çocuklar danışman, öğretmen olmak ya da politikayla ilgilenmek isteyebilirler.  

İçsel zeka ise bireyin kendini tanıma, güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olma kapasitesidir. Sürekli kendilerini daha iyi tanımaya çalışırlar; yaptıkları hatalardan ders alırlar. Aceleci değildirler; davranışlarının sonuçlarının neler olabileceğini düşünüp kendilerini ona göre yönlendirirler. Özgüvenleri yüksektir. Bağımsız davranmayı severler. Grup çalışmalarındansa yalnız daha iyi çalışırlar. Hayal güçleri kuvvetlidir. Farklı fikirler üretmek onları eğlendirir. Bu zekanın psikologlarda, filozoflarda gelişmiş olduğu düşünülmektedir. 

Doğa zekası ise çocuğun, içinde bulunduğu doğanın zenginliklerinin farkına varmasını, doğayı sevmesini, yaşayan tüm canlılara karşı duyarlı olmasını sağlar. Doğa zekası olanlar çiçekleri sever; hayvan beslemekten zevk alırlar. Ormanlar, hayvanat bahçeleri onların en vazgeçilmez mekanlarıdır. Bu nedenle doğayla içiçe olabilecekleri bir meslek seçmek isteyebilirler.

 

Bazı kişilerde bu zeka alanlarından sadece biri, bazılarında ise birkaçı baskındır. Ve çocuklar baskın oldukları zeka tiplerini kullanarak daha iyi öğrenebilirler. Öğrenemeyen çocuk yoktur aslında; sadece her çocuğun öğrenme şekli birbirinden farklıdır. Çocuğa uygun metodu keşfedip kullanabilmek onun daha kolay ve zevkli bir şekilde çalışmasını sağlar. Örneğin; yabancı dil öğrenen çocuğunuzun sözel zekası daha kuvvetli ise, kitaplar okuyarak, kelime hazinesini genişleterek daha iyi öğrenir. Eğer görsel zekası baskınsa, video ve filmler izleyerek; müzik zekasına sahipse yabancı şarkılar dinleyerek öğrenme yoluna gidilebilir. 

Ailelere öneriler:

 v     Doğumundan itibaren çocuğu gözlemlemek önemlidir. Bazen çocuklarımızın olumsuz olarak nitelendirdiğimiz davranışları bize çocuğumuzda baskın olan zeka tipi hakkında ipucu verebilir. Örneğin; çok konuşkan, sürekli derste yanındaki arkadaşıyla iletişim halinde olmaya çalışan çocuğumuzun sözel zekasının kuvvetli olabileceği düşünülebilir.

v     Çocuğun hangi derslerde daha başarılı ya da hangisinde başarısız olduğuna dikkat edilmelidir.

v     Yeteneklerini keşfetmek ve ilgi alanlarını desteklemek gerekir.

v     Uygun çalışma ortamı ve çalışma malzemeleri sağlanmalıdır.

v     Sorduğu sorular cevaplandırmaya çalışmalı; çocuk araştırmaya, yeni fikirler üretmeye yönlendirilmelidir.

v     Zeka tipine uygun çalışma yöntemleri belirlenmeli ve çalışma alışkanlığı kazandırılmalıdır.

v     Çocuğun zihinsel kapasitesi üzerinde fazla durulmamalıdır. Normalin üzerinde bir zekaya bile sahip olsa çocuğa bunun söylenmesi uygun değildir. Ben zaten zekiyim; çalışmama gerek yok diye düşünerek çalışma alışkanlığını kaybedebilir; bu da akademik sorunları beraberinde getirir. Ya da çok fazla beklenti içinde olunduğunda en ufak bir hata, başarısızlık onların kendilerine olan güvenlerini zedeleyebilir. Unutulmamalıdır ki önemli olan çocuğun zekası değil; hangi zeka tipine sahip olduğu ve bu zeka tipine uygun çalışma becerilerinin kazandırılmış olup olmadığıdır.  

Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat

6 Temmuz 2021 Salı

Çocuklarda Stres ve Çocukların Stresle Başa Çıkabilmesi İçin 7 Yol

ÇOCUKLARDA STRES 

Günümüzde her yaştan bireyler, her gün yeni bir koşturmacanın, yeni bir etkileşimin içinde yer almakta, sürekli değişen yaşam koşullarına uyum sağlamak ve hayatını sürdürebilmek için maksimum düzeyde çaba sarf ederek ayakta durmaya çalışmaktadır. Bu çabayı sarf eden sadece biz yetişkinler değiliz. Çocuklar da zorlu hayat şartlarından etkilenmekte ve bu durum ile başa çıkabilmeye çalışmaktadırlar. Bu şartlar, hem yetişkinlerde hem çocuklarda stresin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Stres, yaşam kalitesini başlı başına düşürebilen, bireylerin hem zihinsel hem de duygusal olarak negatif yönde etkilenmesine ve huzursuzluk yaşarak demoralize olmasına, zaman zaman bu demoralizasyonun öfkelenmeye ve agresyona dönüşebilmesine sebep olan bir faktördür. Aile içinde yaşanan olumsuz durumlar, anne ve babanın çocuğa yaklaşım stilleri, ailenin çocuklarına yönelik beklenti düzeyi, gelişim basamakları boyunca çocukların gerçekleştirmesini beklediğimiz görevler, çocukların aldığı sorumluluklar ve bu sorumlulukları gerçekleştirerek başarma düzeyleri çocukların duygularını etkilemekte ve bu durumlar onları huzursuz ve mutsuz bir düzeye getirerek stresi tetikleyebilmektedir. Çocukların yaş düzeyine uygun olmayan görevler vermek ve onlardan bu görevleri başarmalarını beklemek, başaramadıkları zaman onları olumsuz yönde eleştirmek, çocukların motivasyonunu kırmakta ve keyiflerini kaçırmaktadır. Anne-baba arasında gerçekleşebilecek tartışmalar; her ne kadar “Çocuğun yanında tartışmadık.” dense bile çocuklar ebeveynlerinin duygularını ve içinde bulundukları ruhsal durumu hemen analiz ederek algılayabildikleri için, çocukların stres düzeyini arttırabilmektedir. Ebeveynlerin iş ortamında yaşadıkları sıkıntıları ev ortamına taşımaları, çocukları ile geçirdikleri zaman miktarında azalma olması, yeni bir kardeşin aileye katılması, bir kayıp yaşanması, boşanma, taşınma gibi yaşamsal etkenler çocukların stres düzeylerini etkileyebilen faktörlerdir. Huzursuz, keyifsiz, sürekli tartışmaların olduğu, ses tonunun yüksek düzeyde kullanıldığı, her aile bireyinin birbirinden kopuk vakit geçirdiği, belli kural ve sınırların olmadığı, sorumlulukların yerine getirilmediği aile ortamları çocukların gelişimini ve stres düzeylerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Bedensel rahatsızlıklar ve hastalık durumları da çocukların stres yaşamasına neden olabilmektedir. Bedensel problemler yaşayan veya bedensel engelleri olan çocuklar, çevreden aldıkları negatif geribildirimler sebebi ile olumsuz yaşantılar ile baş etmek zorunda kalmakta ve bu alanda zorlanmalar yaşayabilmektedirler. Ayrıca bu rahatsızlıkları ve hastalıklar nedeniyle sosyal ortamlarda geçirdikleri zaman miktarı azalan çocuklarda içe çekilme, paylaşımlarda azalma, yeni bir sosyal ortama girme konusunda çekinme gibi durumlar ile karşılaşılabilir ve bu durum çocukların stres düzeylerini tetikleyerek arttırabilir. Çünkü her birey kendi yaşıtları ile sosyal ortamlarda vakit geçirebilmeyi ister ancak o ortamda ortaya çıkabilecek sıkıntılar ile baş edebilecek beceri düzeyine sahip olabilmek çok önemlidir. Eğer çocuklar bu beceri düzeyine sahip değillerse, stresli olmaları karşılaşılabilecek bir durumdur.            

Çocukların sahip oldukları kişilik özellikleri de stres ile baş etme ve stres düzeyini ayarlayabilme becerilerini etkileyebilmektedir. Daha sessiz, sakin, içe dönük, kendi halinde olan çocuklar, stres tetikleyici faktörler ile karşılaştıkları zaman; daha dışadönük, kendini ve duygularını daha rahat ifade eden, sıkıntıları ile daha kolay baş edebilen, problem çözme becerileri gelişmiş çocuklara oranla daha kolay ve daha yoğun düzeyde problem yaşayabilmektedirler. Çocuklarda stres, tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi tüm sosyal yaşantıları, okul becerilerini, aile içi ilişkileri olumsuz yönde etkileyen bir faktördür. Çocuklar stres durumu içinde bulundukları zaman davranışlarında, kurdukları ilişki biçimlerinde, kullandıkları dil becerilerinde, ders başarılarında, arkadaş ilişkilerinde, sosyal aktivitelerinde olumsuz gelişmeler görülebilmektedir. Stres ile başa çıkabilmekte zorlanan çocukların davranışlarında aşırı hareketlilik ya da tam tersi olarak içe çekilme ve hareketsizlik görülebilir. Yaşadığı stres durumu ile başa çıkabilme düzeyi ile bağlantılı olarak çocukların dikkat düzeylerinde de değişiklikler olabilmektedir. Stresin getirdiği zihinsel yorgunluk nedeniyle çocuklar okul derslerine konsantre olmakta, öğretmenlerinin verdiği yönergeleri takip etmekte, ödevlerini yapmakta sıkıntı yaşayabilmektedirler. Bu alanlardaki sıkıntılar nedeniyle çocukların ders başarısı düşmekte ve bu başarısızlık sınavlara da yansımaktadır. Stres yaşayan çocuklar, dönem dönem bu streslerini sınav anına da taşımakta, bu nedenle sınava konsantre olmakta ve soruları algılayarak yanıtlamakta güçlük çekebilmektedirler. Bu ders başarısızlığı durumu dönem sonlarında karnelere de yansıyabilmekte ve durum zaten stresli olan çocuğu daha da stres altına sokabilmektedir. Ailesinin bu duruma nasıl tepki vereceği, ona kızıp kızmayacakları çocuğun kaygısını arttırarak kendine olan güven düzeyini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Akademik alanda yaşanan bu sıkıntılar ilerleyen dönemlerde daha da genellenerek, okula karşı olumsuz bir tepki geliştirme şekline de dönüşebilir. Okula gitmeyi reddetme, okul fobisi geliştirme gibi durumlar ve bu durumlara eşlik eden psiko-somatik bazı belirtiler ile karşılaşılabilir. Bu belirtiler; karın ağrısı, mide bulantısı, baş ağrısı, baş dönmesi gibi belirtiler olabilir.Stres yaşayan çocuklar arkadaş ilişkilerinde de dönem dönem problemler yaşayabilmektedirler. Okul öncesi dönem çocuklarında oyunlar sırasında oyuncak paylaşımında sıkıntılar görülebilir. Çocuklar kendi oyuncaklarını diğer arkadaşları ile paylaşmayarak oyunu bozmaya ve huzursuzluk çıkarmaya yönelik tutumlar sergileyebilmektedirler. Oyuncakları fırlatma ve oyuncaklara zarar verme, arkadaşlarına zarar vermeye yönelik eylemlerde bulunma (vurma, canını acıtma, vb.) gibi davranışlar, stres sonucu ortaya çıkabilmektedir. Okul çağı çocuklarında oyunlar sırasında sıra beklemekte, oyun kurallarına uymakta, oyun oynayacağı arkadaşlarını seçmekte ve oyuna dahil olmakta sıkıntı yaşanabilir. Çocuklar istemedikleri, hoşlarına gitmeyen bir kural olduğu zaman itiraz edebilmekte ve oyundan çıkmak isteyebilmekte ya da kendi kurallarının uygulanması konusunda inatçı ve zorla kabul ettirici bir tutum gösterebilmektedirler.  Hoşlarına gitmeyen bir tutum ve tavır ile karşılaştıkları zaman duruma itiraz etme, duruma uyum sağlamakta zorlanma, reddedici bir hal sergileme, öfke nöbetleri ve ağlama krizleri ile karşılaşılması olasıdır.

Çocuklar stresli oldukları ve bu stres düzeyi ile başa çıkmakta zorlandıkları zaman, uyku ve yemek düzenlerinde de bazı değişiklikler görülebilir. Uykuya dalmakta zorlanma, uyku saatlerinde azalma ya da stresle baş etmekte zorlanıldığı için uyuyarak bu durumdan kaçınma gibi düzen değişiklikleri görülebileceği gibi; yiyecek tüketim miktarında artış veya azalmaların olması, yemek yemeyi tamamen reddetme gibi durumlar ile karşı karşıya kalınabilir. Bu uyku ve yemek problemleri çocukların bedensel sağlıklarında zayıflamalara yol açabilir.Tüm bu faktörlerin ve tetikleyicilerin yoğunlaşarak artması ve çocukların bu durumla ile baş edememesi, ilerleyen dönemlerde kaygı bozuklukları, özgüven problemleri, olumsuz benlik algısı geliştirme, depresyon, yeme bozuklukları, tik problemleri, alt ıslatma problemleri, davranış bozuklukları gibi psikolojik ve psikiyatrik sıkıntılara yol açabilir. 


 Stres ile başa çıkabilmek için neler yapabiliriz?

·          Anne-babalara düşen ilk görev, çocuklarını tüm yönleriyle tanımaktır. Hem bedensel, sosyal, ruhsal, duygusal, zihinsel hem de kişilik ve kimlik gelişimi alanlarında çocukların gelişim basamaklarını dikkatli bir şekilde gözlemleyerek takip etmek çök önemlidir. Bu alanlarda yaşanabilecek aksama ve gecikmeler, tüm yaşamı etkileyeceğinden, ebeveynler iyi birer gözlemci olarak çocuklarını tanımalıdırlar.

·          Ebeveynler çocukları ile her gün “kaliteli zaman” geçirmeye önem vermelidirler. Her gün çocukları ile baş başa, keyif alacakları bir aktivite içinde olmak ve birlikte vakit geçirmek, hem birbirlerini önemsediklerini ve değerli olduklarını birbirlerine hissettirmelerini hem de eğlenceli vakit geçirmelerini sağlayacaktır. Kaliteli zaman uygulamasında önemli olan, 15 dakika ya da yarım saat bile olsa, baş başa vakit geçirmektir.

·          Çocuklar ne olursa olsun karşılıksız ve bedelsiz olarak sevildiklerini ve kabul gördüklerini bilmeye ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle anne-babalara düşen en önemli görevlerden birisi, çocuklarına onun koşulsuz olarak sevildiği söylemek ve hissettirmektir. Bu tarz olumlu mesajlar ve yaşantılar, çocukların özgüven duygularını olumlu yönde geliştirecektir.

·          Çocuklara, kendilerini ve duygularını ifade etmelerine fırsat verecek ortamlar yaratmak ve onları ifade etmelerini geliştirecek yönde desteklemek çok önemlidir. Çocuklar iyi hissettikleri olaylar kadar, olumsuz yaşantıları ve mutsuzlukları hakkında konuşmayı da öğrenmelidirler ve ebeveynlere bu noktada düşen görev, çocukları desteleyerek etkin bir şekilde dinlemek ve anlaşıldıklarını hissettirmektir. Böylece çocuklar kendilerini rahatlamış ve daha huzurlu hissedeceklerdir.

·          Çocukların problem çözme becerilerinin geliştirilmesi adına fırsatlar yaratarak bu becerilerini desteklemek, hem çocukların stres durumları karşısında ne yapabileceklerini öğrenmelerine, hem de hayat ile baş etme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olacaktır. Yaşanılan sorun alanları ve durumlarında, bu sorunun nasıl çözüleceğini çocuğunuza sormak ve bu çözüm yolunu uygulamasına fırsat vermek, destekleyici bir tutum olacaktır.

·          Çocukların keyif alacakları ortamlar yaratarak rahatlamalarına fırsat vermek, stres ile baş edebilmek adına izlenecek temel adımlardan birisidir. Gergin, huzursuz ve mutsuz çocukların stres durumları ile başa çıkması daha zordur. Bu nedenle spor aktivitelerine katılmak, sosyal faaliyetlere dahil olmak, sanatsal çalışmalarda bulunmak, çocukların hem bu alanlardaki becerilerini geliştirecek hem de rahatlayarak kendilerini daha iyi hissetmelerine fırsat sağlayacaktır.

·          Stres faktörlerinin çocukları olumsuz yönde etkilediği, anne-babaların ve çocukların bu durumla ile başa çıkmakta güçlük yaşadığı durumlarda yapılması gereken, konunun profesyoneli olan bir uzmandan yardım almaktır. 


Psikolojik Danışman Tuğba Yarız