Bebeklikten itibaren yaşa özgü korkular
Bebekler iki yaşına kadar yüksek seslerden, büyük hayvanlardan, büyük objelerden korkarlar. İlk bir yılda bebekler anne-babadan ayrılmaktan ve yabancılardan korkarlar. 3-4 yaşına gelindiğinde anne-babadan ayrılma korkusuna ek olarak karanlık korkusu ortaya çıkar. 5 yaşında bu korkulara dış dünyada tanımadığı kendisine zarar verebileceğini düşündüğü insanlardan korku eklenir. Ayrıca vücutlarına zarar gelmesinden korkmaya başlarlar. 6 yaşlarında bu korkulara doğaüstü varlıklar eklenir. (hayalet, canavar, uzaylı vs) 7-8 yaşlarında korkular daha çok günlük yaşamda karşılaşabileceği tehlikeler şeklindedir. 9 yaşından itibaren okul başarısı önem kazanmaya başlar ve başarısız olma korkuları, ölüm korkusu gibi korkular daha yoğun bir şekilde görülmeye başlanır.
Karanlık Korkusu
Bebeklikten itibaren çocuklarda en sık rastlanan korkuların başında karanlık korkusu yer alır. Bu korku türü belki de anne-babaların en sık pekiştirdikleri korkudur. Özellikle gece ışıkla uyumayı alışkanlık haline getirmek çocukların karanlıktan tedirgin olmalarına neden olmaktadır. Bu tedirginlik başka korkularla birleştiğinde ya da başka kaygılar ve sorunlar eklendiğinde daha yoğun bir karanlık korkusuna dönüşebilmektedir. Tüm korku türlerinde olduğu gibi bu korku türünün gelişiminde de model olmak önemlidir. Yakınları, özellikle de anne-babasından birinin karanlık korkusu yaşadığını bilen, bu korkuya tanık olan çocuklar ister istemez karanlığın korkutucu bir şey olduğu kognisyonunu geliştirmektedirler ve ardından da benzer korku tepkisi ortaya çıkmaktadır. Özellikle 3-5 yaş arasında doğal olarak kendiliğinden ortaya çıkan karanlık korkusu anne-baba tarafından pekiştirilmediğinde ve uygun bir şekilde yaklaşıldığında yine kendiliğinden kaybolmaktadır. Karanlık korkusunun en tedirgin edici yanı karanlık olan mekanda ne olduğunu görememek ve her türlü potansiyel tehlike ile baş etmek zorunda kalmak duygusudur. Hatta genellikle çocukların, aydınlıkken gördükleri bir odada dahi karanlıkla birlikte gelebilecek kötülüklere karşı tedirginlik yaşamaları söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda çocuk, ışık yeniden yanmadıkça rahatlayamamakta yine benzer bir şekilde ışığı bir başkası tarafından yakılmayan bir odaya girememektedir.
Korkunun öğrenilme mekanizması
Tüm tutumlar ve tepkiler gibi korkular ve fobiler de öğrenilmiş tepkiler olabilir. Tüm çocuklar hatta bebekler, anne-babalarının paniklerini ve endişelerini hissederler. Anne-babanın etkisi olmaksızın sadece çocuğun ürkütücü bir deneyim yaşaması da korku geliştirmesine neden olabilir. Örneğin; bir köpeği severken köpeğin birden yüksek sesle havlaması, çocuğun başka bir köpeğe yaklaşırken tedirgin olmasına neden olabilir. Bazen korku hemen gelişebilir ve çocuk bundan sonra gördüğü her köpekten korkabilir. Bazen de birkaç şanssız deneyimin üst üste yaşanması sonucunda korku gelişir. Korkular böylece fobiye dönüşebilir. Fobi, herhangi bir durumla ve nesneyle karşılaşıldığında mantıksal olmayan şiddetli endişedir. Korku ise, gerçekte var olan bir tehlike sonrasında oluşan bir tepkidir. Çocuğunuzun devam eden korkusunun rasyonel olmadığını yani bir “fobi” olduğunu düşünmeniz için özellikle korkunun ortaya çıktığı dönemde sizin de hangi tutumu sergilediğiniz önemlidir. Örneğin gece yatarken çocuğunuzun yaşadığı korku ve kaygıyı çocuğunuza da belli ediyorsanız, onun da benzer kaygıları yaşamasına neden olabilirsiniz. Annesinin ya da babasının kaygılı olduğunu gören çocukların elbette ki korkuları ve kaygıları artacaktır. Bu noktada çocuğunuzun yaşadığı sadece sizin duygularınızı taklit etmek olabilir ya da gerçekten çocuğunuz bir fobi geliştirmiş olabilir. Bu nedenle önce çocuğunuza yaşına uygun olarak gerekeli güveni vermeli, tehlikeler konusunda gerekli önlemleri anlatmalı, korkunun kaynağıyla ilgili olarak gerekli bilgiyi edinmesini sağlamalıyız.
Küçük çocukların dış dünyayı algılayış biçimi, yetişkinlerden oldukça farklıdır. Ger ekler çocukların kendi hayalleriyle karışır. Çocuklar gelişimleri boyunca ilk önceleri somut nesnelerden korkarlar. Çocuk gelişimini sürdürdükçe korkular düşünce düzeyinde yer almaya başlar. Çocuklar çevrelerindeki her şeyin kendileri gibi hissettiğini ve düşündüğünü varsayarlar. Somut düşünme eğiliminde oldukları için olaylara ait yorumları da somuttur. Zaman, yer ve boyut kavramları çocukların kendilerine özgü anlayışlarına göre yorumlanır ve gerçeklerle ilgisi olmayan korkular belirebilir. Örneğin; annesi kısa bir süre için yanından ayrılan bir çocuk zaman kavramı gelişmemiş olduğu için kendini bir anda terk edilmiş ve yalnız bırakılmış hissedebilir.
Kabuslar
Hemen her çocuk kabus görebilir. Ancak haftada bir iki gibi bir sıklıkta görülüyorsa, bu bir sorun olarak düşünülmelidir. Kabuslar gündüz yaşantısıyla çok bağlantılıdır. Çocuğun içinde bulunduğu olumsuz koşullar, kardeşleriyle, anne-babasıyla ve arkadaşlarıyla yaşadığı çatışmalar, korkulu rüyalar görmesine neden olabilir. Ayrıca bir çok endişe kabusa neden olabilmektedir. Televizyonda izlenen şiddet görüntüleri, çocuğun kendi çevresinde izlediği çatışmalar, tehditkar yaşantılar, travmatik yaşantılar ve şiddete, kazaya tanıklık etmek de kabuslara neden olabilir.
Çocukların disipline edilmeleri için kültürümüzde sık kullanılan değişik kişilerden (örneğin; öcüden, doktordan, öğretmenden vb) ve durumlardan korkutma eğilimi, özellikle okul öncesi yaşlardaki çocukların, anlatılan korku objesini doğru değerlendirememesine ve bu korkuları uykularına taşımalarına neden olmaktadır.
Gece Terörü
Kabuslardan farlı, ama yine kabus gibi olan iki korku durumu vardır. Çocuk kabus gördüğünde kabusunu hatırlayabilir. Ancak aşağıdaki iki durumda da çocuk gece gördüklerini ve yaptıklarını hatırlamaz:
Korku kaynaklı olabilecek bir uygu bozukluğu, gece terörü denen gece korkusudur. Yine okul öncesi yaşlarda sık rastlanır. Çocuk büyük bir korku ve çığlıkla uyanır. Kendinde değildir, panik içinde ve anlamsız hareketler yapar. Uyandırılırsa da hiçbir şey hatırlamaz. Bu durum uykunun ilk saatlerinde gerçekleşir.
6-12 yaşlar arasında görülen bir başka uyku bozukluğu da uykunun ilk evresinde çocuğun kalkıp oturması, kendi kendine konuşması, bazen gezmesi, dolaşması şeklinde olur. Sabah uyandığında da hiçbir şey hatırlamaz.
Her iki durum da psikolojik etkenlere bağlı olabileceği gibi nörolojik temelli bir bozukluğun belirtisi de olabilir. Eğer anne-babalar bu tip uyku bozukluklarını çocuklarında sık gözlemliyorlarsa, bir uzman yardımıyla bu durumun tipik bir gece korkusu mu, yoksa nörolojik kaynaklı (epileptik bir nöbetin belirtisi olabilir) mı olduğunu ayırt etmelidirler. Geceleri ağlayarak sık uyanma ve anneyi çağırma yine sık görülen uyku sorunlarındandır. Bu durum da yine korkularla ilgili olabilmektedir. Temel güven duygusu yeterince gelişmemiş, anneye bağımlılığından hemüz kurtulmamış, anne-babayı kaybetme ve yalnız bırakılma korkusunu yoğun yaşayan çocuklarda karanlıktan korkma ve odasında yalnız uyuyamama sık görülen bir davranıştır. Bu tip huzursuzluklar nedeni ile korkuyla uyanan çocuklar, gece anne-babalarının yanına gelmek isteyebilirler. Bu hem yaşanan korkuyla bağlantılı çaresizlik duygusuyla ilgili olabilir hem de çocuğun o anda ilgi ve şefkat ihtiyacıyla ilgili olabilir. Ancak bu durumda çocuğunuzu yatağa almak geçici bir çözümdür ve korku duygusunu pekiştirebilir.
İlk 6 yaşta çocuğun temel güven duygusunun geliştirilmesi çok önemlidir. Eğer çocuk bu dönemde her türlü tehditten uzak olduğunu, korunduğunu, her koşulda sevildiğini ve kabul gördüğünü hissedebilirse, huzurlu ve güven veren bir aile ortamında olduğunu bilirse temel güven duygusunu kazanabilir. Bazı durumlarda çocukları psikolojik gelişimlerinin yeterli olmamasıyla bağlantılı olarak anne-babanın yatağında uyuma eğiliminin olduğu ve bu tip yaşam krizlerinin bu eğilimi alevlendirdiği bilinmektedir. Böyle bir durumda da çocuğun gerçek ihtiyacının ne olduğu iyi saptanmalı bu gerçek bir korku mu, gelişim dönemiyle ilgili bir davranış mı yoksa anne-babanın yatağına dönmek için kullandığı bir bahane mi bunun iyi ayırd edilmesi gerekmektedir.
Tüm korkuların yoğunluğu ve var olma süresi her çocukta değişiklik gösterebilir. Ama temel olarak korkuların pekiştirilmedikleri sürece geçici oldukları varsayılır. Kriz dönemlerinde ve yaşam akışı içinde ortaya çıkabilecek sorunlarla bu korkuların yoğunluğunun ve şiddetinin farklılaşması da doğaldır.
Gelişim dönemlerine ait bu korkuların yoğunluğunun artması da doğaldır ve çocukları rahatlatmak, güven vermek, hep yanındayız mesajını vermek önemelidir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus çocukların gelişim dönemlerine ait psikolojik özellikleri gözden kaçırmamaktır.
Anne-babalar nasıl davranmalı?
Uzman Pedagog Belgin Temur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder