28 Eylül 2019 Cumartesi

Her Yaşa Disiplin

Disiplin, aslında çocukların doğumuyla birlikte hayatlarında yer etmeye başlayan bir kavramdır. Daha doğdukları anlardan itibaren beslenme, uyuma gibi temel gereksinimleri tutarlı olarak yetişkinler tarafından giderilen bebekler, yavaş yavaş disiplin kavramını öğrenmeye başlamaktadırlar. Peki ne demektir “Disiplin”?

Disiplin denince akla ilk gelen kelime genellikle “ceza”dır. Halbuki, disiplin kelimesi ile ceza kelimesi arasında aslında sanıldığı kadar güçlü bir bağlantı bulunmamaktadır. Disiplin, çocuklarımızın kuralları ve istenilen davranışları öğrenmesini sağlayarak, onlara iç denetim kazandırmak, bu sayede hem aile içinde hem de toplum içerisinde çocuklarımızın uyumlu bireyler olarak yaşamasını sağlamak anlamına gelmektedir. Disiplin çocuğun aslında doğumu ile birlikte yaşamaya başladığı bir süreç olarak ele alınabilir. Disiplin çocuk eğitiminin temel taşlarından biridir. Disiplindeki temel amaç; çocuğa istenilen davranışları öğreterek kendini kontrol edebilme ve kurallara uyma becerisini kazandırabilmektir. Çünkü her zaman çocuğumuzun yanında olarak onu “Bu doğru, bunu yapabilirsin.” ya da “Bu yanlış, bunu yapamazsın.” şeklinde yönlendirebilmemiz çok ta mümkün olmayacaktır. Bunu sıklıkla çocuğumuzun henüz bize bağımlı olduğu dönemde yani 0-3 yaş döneminde yapabiliriz. 3 yaşından sonra çocuğumuz bağımsızlığı kazanma yoluna girer, bir birey olma yolunda hızla ilerlemeye başlar, dış dünyayı tanımaya yönelir, yaşıtı çocuklar ile birlikte vakit geçirmek onun için çok önemli olmaya başlar yani sosyal gelişim hızla ilerler. Yaşayarak ve görerek öğrenmek ile davranışlarımızın sonuçları önem kazanmaya başlar. Burada önemli olan, çocuğumuza uygun olan davranışları ve kuralları öğretebilmek ve benimsetebilmektir. Bunun için ihtiyacımız olan temel anahtarlar; ‘sevgi ve güven’dir. Eğer çocuğumuza onu koşulsuz olarak sevdiğimizi ve güvendiğimizi hissettirebilirsek, onun disiplini ve kuralları öğrenerek benimsemesi daha kolay olacaktır.

Disiplini öğrenmek okul yıllarında başlamaz. Çocuğun kurallar ile karşılaştığı ilk yer okul değil ev ve aile ortamı olmalıdır. Temel alışkanlıkların kazanıldığı okul öncesi dönem, uyku, yemek, temizlik alışkanlıklarının yanı sıra temel disiplinin de edinilerek içselleştirilmesi adına en uygun dönemdir. Ev ortamında hiçbir kural ile karşılaşmayan, her istediğini istediği anda yapabilen ve her isteği anında yerine getirilen çocuk, okula başlaması ile birlikte büyük sıkıntılar ile karşılaşacaktır. Onun ve ebeveynlerinin kuralları koyduğu ev ortamının yerini, kuralları öğretmenlerin koyduğu bir okul ortamı; istediği gibi dağıttığı odasının yerini, her zaman düzenli olması gereken bir sınıf; istediği oyunu istediği an oynayabildiği zaman dilimlerinin yerini, sadece zil çaldığı zaman oyun oynayabileceği “teneffüsler” aldığı zaman, çocuğunuzun yaşadığı bocalama zaman içerisinde bir uyum problemine dönüşecektir. Bu sebeple aile olarak bizlere düşen görevler, çocuğumuza evimizin bazı kuralları olduğunu öğretmektir. Bu kuralları evinizin ortamına, sizin ve çocuğunuzun kişilik yapılarınıza, çocuğunuzun gelişim düzeyine ve beklentilerinize göre birlikte belirleyebilirsiniz. Ancak kuralların çocuğunuzun yaşına uygun olması çok önemlidir. Örneğin 3 yaşındaki çocuğunuz için oynadıktan sonra oyuncakları toplamak uygun bir kural olabilir. 5 yaşındaki çocuğunuz yemeğinizi masada hep birlikte yedikten sonra kendi tabağını mutfağa götürmeyi bir kural olarak öğrenebilir.

Peki bu kurallar kimler için geçerlidir? Çocuklar anne-babalarını gözlemleyerek öğrenirler. Anne-baba ne yaparsa çocuk için doğru olan odur. Çünkü çocuklar ebeveynlerini model alarak büyürler. Anne-babanın her davranışı, her yaşantısı, yaşadığı her duygu, verdiği her tepki çocuğun gözlemi altındadır. Yani biz nasıl davranırsak, çocuğumuz da aynen o davranışı sergileyecektir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarına “model” olmaları çok önemlidir. Çocuğumuzdan sergilemesini istediğimiz bir davranışı eğer biz sergilemezsek, çocuğumuzun o davranışı sergilemesini beklemek ona yapılmış bir haksızlık olacaktır ve tabii ki çocuğumuz bu davranışı sergilemeyecektir. Bu nedenle kurallar sadece çocuklar için değil, yetişkinler için de geçerli olmalıdır.

Çocuk disiplininde “model olmak” kadar önemli bir diğer nokta da “tutarlı” olmaktır. Tutarlı olmak demek, çocuğu yetiştiren anne ve babanın hemfikir olması ve uygulamalarda aynı şekilde davranması anlamına gelmektedir. Tutarlı olunduğu takdirde çocuk, doğru davranışları daha kolay ve hızlı bir şekilde öğrenecektir. Annesinin onay verdiği fakat babasının desteklemediği davranışlar ile karşılaşan çocuk bocalayacak, şaşıracak ve davranış edinimi gerçekleşemeyecektir. Bazı durumlarda çocuk bunu kendi çıkarları için kullanarak davranışını onaylayan ebeveyn ile aynı safta yer alabilir. Burada anne-babalara düşen görev, hem sözlü hem de davranışsal yaklaşımlarda tutarlı olup hem de kendi aralarında tutarlı olmalarıdır.

Yaşlara Göre Disiplin:
0-3 Yaş: Yaşamın ilk 3 yılında çocukların sahip olduklar temel psikolojik özellikler; anneye bağımlılık ve benmerkezcilik özellikleridir. Bu yaş grubundaki çocuklar, temel ihtiyaçlarının giderilmesi için onlara bakım veren kişilere, yani genellikle annelerine bağımlıdırlar. Bu bağımlılık özelliği nedeniyle annelerini hep yanlarında isterler ve neredeyse tüm ihtiyaçların giderilmesinde anneler başrolü oynamaktadır. Benmerkezcilik ise; isteklerin ertelenememesi, anında yerine getirilmesinin istenmesi, başkalarının da isteklerinin olabileceğinin fark edilememesi ve istenen her şeye ne şekilde olursa olsun anında sahip olabilme isteğidir. İşte tam bu noktada disiplinin önemi başlamaktadır. Eğer bebeğiniz o anda yerde duran oyuncağını alıp ağzına atmak istiyorsa, ancak bunu yapması tehlikeli ve yanlış ise, bu noktada ebeveynlere düşen görev; bu davranışın yapılamaz olduğunu bebeğe anlatmaktır. Bu tip davranışlar ve yaklaşımlar ile birlikte çocuklar bazı isteklerinin kabul edilmeyeceğini anlamaya başlarlar ve bu sayede disiplin anlayışı hayatlarına yerleşmeye başlar. Çocuklara disiplini öğretirken bir taraftan da kendine ve çevreye olan güvenini geliştirmek, koşulsuz olarak sevildiğini göstermek ve olumlu bir benlik algısı şekillendirmesine yardımcı olmak çok önemlidir. İlk 3 yaş için çocukların becerilerini geliştirmelerine fırsat vermek ve bu sayede hem çevre ile kontak kurmalarını sağlamak hem de deneyim kazanmalarına olanak yaratmak gerekmektedir. Çocukların yemeklerini döke saça da olsa yemelerine, yavaş da olsa kıyafetlerini giymelerine fırsat vermek; hem bu becerilerin gelişimine hem de temel alışkanlıkların oluşmasına yardımcı olacaktır. Becerilerin gelişimi ile birlikte yavaş yavaş ihtiyaçları giderme konusunda anneye olan bağımlılık azalmaya başlayacak ve çocuklar birey olma yolunda adımlar atarak ihtiyaçlarını kendi kendilerine giderebildiklerini gördükçe kendilerine olan güvenleri de artacaktır. Ebeveynler bu noktada çocuklarını pozitif yönde destekleyerek beceri geliştirme konusunda destekleyici olmalıdırlar. Bunun tam tersi durumlarda; yani anne-baba çocuğa hiç fırsat vermeden tüm ihtiyaçları kendileri giderdiklerinde, çocuk beceriyi tam olarak sergileyemediğinde kızdıklarında; çocuklar ebeveynlerine bağımlı olarak kalmayı sürdürürler ve bir görevi tamamlama, sorumluluk alma gibi durumlar ile karşılaşamadıklarından ilerleyen yıllarda aldıkları görevleri başaramayabilir, sorumluluklarını yerine getiremeyebilir ve konulan kurallara uymakta güçlük yaşayabilirler. Bu tarz durumlar 3 yaş civarında yuvaya başlayacak çocuklar için disiplin ve kurallara uyum ile ilgili problemlere sebep olabilmektedir. Bu nedenle aileler çocuklarına basit kurallara uymayı, paylaşımı ve yaşıtlar ile ilişki kurmayı; olumlu geribildirimler ile pekiştirmelidirler.
3-6 Yaş: 3 yaşını dolduran çocuklar artık birçok ihtiyaçlarını kendi başlarına gerçekleştirebilecek düzeyde beceri kazanımını sağlamışlardır. Benmerkezcilik özellikleri ve anneye bağımlılıkları artık azalmıştır. 3 yaş çocukları artık ev ortamının yanı sıra yaşıtları ile vakit geçirmeyi de çok önemserler. Bu yaş grubunda özellikle anne-babanın ve arkadaşların, çocuklar tarafından sürekli olarak gözlemlendiğini unutmamak gerekir. Bu yaşın disiplin açısından en önemli kavramı “model almak”tır. Burada yetişkinlere düşen en önemli görev; çocuktan sergilemesini bekledikleri davranışları, ona model olarak kendilerinin de sergilemesi ve çocuk bu davranışı sergilediğinde, ona olumlu geribildirim vererek bu davranışın pekişmesini sağlamaktır. 4 yaş civarında, sosyalleşme yuva ile birlikte daha da önem kazanmaktadır. Çocukların sosyal uyumlarını arttırmak ve kurala uyum becerisini geliştirmek, bu dönemde de çok önemlidir. Ancak bu yaş döneminde zorluk yaratabilecek bir nokta; çocukların artık daha da hareketli olmasından dolayı karşılaşılabilecek kazaların sayısında artış olabilmesidir. Bu kazaları engelleyebilmek için kurallara mutlak ihtiyaç duyulmaktadır. Kurallar sayesinde çocuklar hem nerede durmaları gerektiğini öğrenecek, hem otokontrol becerilerini geliştirecek hem de neyin yararlı, neyin kendileri için zararlı olduğunu tespit ederek disiplin uygulamalarına uyum sağlayabileceklerdir. 5 yaş çocukları artık iyice bağımsızlaşmış, neredeyse tüm ihtiyaçlarını yetişkin düzeyinde giderebilecek beceriye sahip hale gelmişlerdir. Çocuklara yaşlarına ve becerilerine uygun sorumluluklar vermek ve sorumluluklarını yerine getirdiklerinde onları ödüllendirmek önemlidir. 5 yaş çocukları sofranın kurulması, odalarının toplanması gibi konularda aktif sorumluluk alabilirler. Bunların yanı sıra; dişleri fırçalamak, belli bir saatte yatakta olmak gibi kurallar da temel disiplin anlayışının yerleşmesi için kullanılabilecek temel alışkanlıklara örnek olarak verilebilir. Bu yaşta çocukların yetenekli oldukları alanlar belirlenmeye başlar. Bu yeteneklere göre aktivitelere katılmak, bu aktivitelerin kurallarına, saat planlamalarına uymak, malzemelerini edinmek ve takip ederek sahip çıkmak, temel disiplin anlayışının yerleşmesinde işe yaramaktadır. 6 yaş çocukları, artık yavaş yavaş okula hazırlık çağına gelmektedirler. Psikolojik olarak iyice olgunlaşan 6 yaş çocuğu, hem anne-babası ile sohbet yürütebilecek hem de fikir alışverişinde bulunabilecek kadar olgundur; bir taraftan da anne-babasının sürdürmekte olduğu disiplin anlayışına ihtiyaç duymaktadır. Bu kurallar sayesinde çocuklar okul ortamında karşılaştıkları kurallara uyum sağlamakta güçlük çekmeyeceklerdir.
Anne-babalara Disiplin Önerileri:

*Kuralları çocuğunuza açıkça, kısa ve net bir şekilde ifade edin. Aklında bir soru işareti kalmasın.

*Çocuğunuza, göstermesini beklediğiniz davranışlar konusunda model olun.

*Kurallarınız çocuğunuzun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olsun.

*Gerektiğinde esnek olun.

*Kurallara uyduğu zaman onu ödüllendirin. Ödüller maddi olmaktan çok manevi ödüller olmalıdır. Ona sarılın, onu öpün, saçlarını okşayın. Sözel pekiştireçleri de kullanarak onu motive edin.

*Davranışlarının sonuçlarını yaşamasına izin verin. Çocuklar en iyi yaşayarak öğrenirler.

*Çocuğunuzun disiplini ve kuralları öğreneceği yer evinizdir. Kuralları öğrenmesi için okula gitmesini beklemeyin.

*Çocuğunuzu iyi gözlemleyin, onu iyi tanıyın. Gelişimini takip edin. Böylece ona en uygun kuralları belirlemek daha kolay olacaktır.

*Çocuğunuzdan ne beklediğinizi açıkça ifade edin. Olumsuz davranışı sergilediği zaman “Yapma” demek yerine yapmasını beklediğiniz davranışı ona anlatın.

*Çocuğunuza vakit ayırın. Birlikte eğlenceli şeyler yapın. Ona karşılıksız sevildiğini ve kabul edildiğini hissettirin.
Psikolojik Danışman Tuğba Yarız

18 Eylül 2019 Çarşamba

5-6 Yaş Arası Çocuklarda Kitap Okumanın Yaraları

Kitaplar çocukların hem bilişsel hem de duygusal gelişiminde etkili yegane araçlardandır. Kitap okumaya başlama yaşı daha geç olsa da bebeklik yaşından itibaren anne – baba tarafından yapılan okumalar yararlı olmaktadır. 5 -6 yaş grubundaki çocuklar için de durum aynıdır. Kitaplar, çocukların kendi hayal gücünü zenginleştirdikleri gibi yer alan olayları birer deneyim olarak sayarsak;  çeşitli değerleri öğrendikleri birer kaynak vazifesi de görürler.
Çocuk bu yaşlarda okumayı bilmese dahi anne-babasıyla birlikte yaptığı
okumalar yani anne-babanın çocuğa kitap okuması çocuğa ne gibi yararlar
sağlar?
Çocuk için anne ve babasıyla geçirdiği vakti değerlendirmek önemlidir. Bundan zevk almaları kuşkusuz gerçektir. Kitap okumak da ortak geçirilen bir vakit haline geldiğinde; çocuk kitaptan aldığı zevkin beraberinde anne- baba ile birlikte olmaktan da zevk almaktadır.  Böylece çocuğun kitapla ilgili algısı değişecek; daha fazla hoşlanacaktır. Kitap okumayı belirli bir düzende yapabilmek çocuğun güven duygusunu pekiştirecek; bununla ilgili motivasyonunu arttıracaktır. Bunun yanı sıra; çocuğun kitapla ilgili süreçte sadece dinleyici olmaması gerekmektedir. Kitabı seçme ve satın alma sürecine onu dahil etmeye çalışılmalıdır. Kitap okurken hikayede geçen olaylar, kahramanlar hakkında konuşmak; seslerini taklit ederek kahramanları canlandırmak da geçirilen vakti eğlenceli hale getirecektir. Duyguları, düşünceleri birlikte ele almak; üzerinde konuşmak ve yorum yapmak da ebeveyn-çocuk iletişiminde etkili olmaktadır.
Anne – baba çocuğa ne tür kitaplar okumalıdır?
5-6 yaş döneminde kitap okumak önceki yaş dönemlerinde olandan daha farklı bir hal alır. Çocuğun bilişsel ve duygusal açıdan gelişimine uygun olarak kitapların içeriği değişecektir. Bu açıdan kitaplar bilgi edinmenin yanı sıra hayal gücünü ve yaratıcılığı da pekiştiren birer unsur olacaktır. Kitap olarak masallar, tekerlemeler, kısa hikayeler ilgi çekici hale gelir. Gece yatmadan önce çocuklar bu tür kitapları tekrar tekrar okumanızı ister; bununla mutlu olurlar. Kitap okumaya başlamadan önce atlanmaması gereken önemli bir nokta kitap alma aşamasındadır. Kitabı alırken dikkat etmemiz gereken bu nokta ; kitabın içeriğinin ve yapısının çocuğun yaşına ve ilgi alanlarına uygun olmasıdır. Kitaplar çocuklar için öğretici yanları da olan kaynaklardır. Dolayısıyla kitaptaki temaların çocuğun değer sistemini, duygusal gelişimini destekler nitelikte olmasına dikkat edilmelidir. Diğer bir nokta ise; kitabın anne – baba ile okunması sonucunda zevk alınan ortak bir uğraş olabilmesidir. Bu açıdan bakarsak kitabın içeriğinin sadece okunarak değil birlikte olaylar hakkında konuşarak, sorular sorarak ele alınabilmesi de kitaptan alınan zevki arttıracaktır. Bu yaş için kitapların bol resimli olması; resimlerin yazıyla eşleşmesi önemlidir. Olayları resimler üzerinden takip edebilmek bu yaş için gereklidir. Böylece belirli bir olayı hem sözel olarak hem de görsel olarak zihninde canlandırmasında yararlı olacaktır.
Çocuğa okuma alışkanlığı kazandırmak için neler yapılmalıdır; okumalar ne sıklıkla yapılmalıdır?

Çocuğun kitap okuma alışkanlığını kazanmasında bu etkinliğin öncelikle zorunluluk gibi hissedilmeden; anne-babanın da gönüllü olarak katılmasıyla; birlikte keyif alınarak sürdürülmesi gereklidir. Anne - babanın da  gönüllü olarak etkinliği yürütmesi gereklidir. Kitabı satın almadan önce konusunda birlikte seçim yapabilmek; çocuğun fikrini iletebilmesini sağlamak yararlıdır. Çocuğun kitaba okuma konusunda alışkanlığını pekiştirmesi için kitabın anlatımına dikkat edilmelidir. Zor anlaşılan, resimleri yeterli olmayan kitaplar bu yaş için zevk vermeyen bir etkinlik  haline gelebilir. Bu açıdan anlatıma, işlenen konuya ve içeriğin görsel açıdan da zengin olmasına dikkat edilmelidir. Yazımın anlaşılacak sadelikte olması gerekmektedir. Bununla birlikte kitabı okurken ve öncesinde de ona bazı imkanlar tanımanız yararlı olacaktır. Örneğin; kitapların koyulacağı yeri evin herhangi bir yerinde onun belirlemesi ve kitaplar için özel bir yer ayırması sağlanabilir. Kitapların kolay zarar görebilen sayfa yapısında olmaması çocuklar için daha kullanışlı olacaktır. Ancak kitaplarının değerli olduğu, onları uzun süre saklayabileceği konuya verdiği değeri yüksek tutmak için söylenebilir. Okuma sıklığı açısından her çocuğun bu konudaki duyarlılığı ayrı ayrı düşünülmelidir. Ancak her türlü alışkanlığın yerleşmesi için düşündüğümüz gibi, bu tür bir durumda da okuma süresinden çok; sıklığının iyi ayarlanması yararlı olacaktır. Bu durumda çocuk için belirli bir kitabın öyküsünün takibi kolaylaşacak; merak duygusunun artmasıyla motivasyonu yükselecektir.
Resimli kitap okunuyorsa çocuğun bu resimleri görmesinin ne gibi yaraları
olur?
 
Bu yaş için uzun anlatımlardan çok bol resimli kitapları kullanmak uygundur. Kitapta yer alan resimlerin hikayeyle bağdaşıyor olması gerekmektedir. Böylece çocuk ona anlatılanları resimler  üzerinden sırasına dikkat ederek takip edebilecektir. Bu anlamda olayları görsel olarak canlandırabilmekte; hayal gücünü geliştiriyor olacaktır. Aynı zamanda resimler üzerinden kendi ifadelerini yaratabilecek, hayal gücünü geliştirecektir. Duygularını açığa çıkarmasında da resimler aracı olabilecektir. Bu anlamda dinlediklerini anlamlandırması ve resimler üzerinden giderek olay-resim bağdaştırmasını yaparak olayları anlatmasını isteyebilirsiniz.
5-6 yaşlarında anne-babayla yapılan okuma çalışmaları çocuğun gelişiminde
ne gibi yararlar sağlar?
Bu dönemde anne ve babanın ev içerisindeki rolleri, çocuklar tarafından önemle karşılanır. Dolayısıyla anne ve babanın yaptıkları, onayladıkları çocuklar için değerlidir. Okuma çalışmalarında da anne ve baba ile geçirilen vakit ‘birlikte’ bir şeyler yapabilmenin değerini taşır. Aile olarak ortak bir etkinlik yapabilmek; iletişimi ve bağlılığı güçlendirir. Kitabı bir araç olarak kullanıp, aile bireyleri buradaki olaylar üzerinden konuşup, tartışabilirler. Böylece fikir alışverişi yapılır; aile bireylerinin birbirlerini anlamasına katkı sağlanmış olur.
Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

3 Eylül 2019 Salı

Sınıf İçi İletişim




Sınıf ve okul çocuğun dünyasında ne anlam ifade eder?

Okul ve sınıf yaşantısı çocukların yaşamında oldukça yoğun bir yer işgal eder. Okul çağı çocukları zamanlarının büyük çoğunluğunu okulda geçirirler. Bu nedenle çocuğun okulda ve sınıf ortamında ne yaşadığı, kendisini nasıl algıladığı, nasıl ilişkiler içinde olduğu, okul çevresinden, arkadaşlarından ve öğretmenlerinden ne tür geri bildirim aldığı çok önemlidir. Çocuk bu geri bildirimlerle benlik değerini pekiştirir. Okul öncesi dönemde anne-babasının geri bildirimleri önemliyken okul döneminde daha çok okul çevresinin geri bildirimleri önem kazanır ve çocuk kendine güvenini ve kendine saygısını bu yolla geliştirir. Çocuk okulda kendini başarılı, değerli ve önemli hissediyorsa kendine güveni daha da gelişir. Hem öğrenmek keyifli bir aktiviteye dönüşür hem de okul sevilen ve özlenen bir yer olur. Ancak okul ortamında problemler yaşayan sık  uyarı alan, olumsuz yönleri vurgulanan ve bu nedenle arkadaşları tarafından dışlanan çocuklar hem okula gitmeye isteksiz olurlar hem de okumak-öğrenmek keyifli olmaktan çok sıkıntılı ve tatsız bir hal alacağı için çocuk okul ve okumak kavramlarını genel olarak olumsuz bir tavır geliştirebilir. Bu nedenle çocukların birinci sınıftan itibaren çocukların sınıf içinde takip edilmeleri, var olan problemlerin ortaya çıkartılıp gerekli müdahalelerin geciktirilmemesi büyük önem taşır.  Hem olası problemleri önlemek hem de var olan problemlere etkin bir müdahale yöntemi geliştirebilmek için öncelikle sınıfta iyi bir iletişim ortamının oluşturulması gereklidir. Kuralları çocukların ihtiyaç ve özelliklerine göre belirlenmiş, sınırların çocukların gelişimlerini engelleyici olmadığı ve duygu ve düşüncelerin rahatça ifade edilebildiği disiplin yöntemlerinin benimsendiği sınıf ortamları etkili iletişim açısından da en uygun ortamlardır.

Yaş ve cinsiyete göre farklılık var mıdır?
Birinci sınıf, çocukların yuvadan sonra ilk sosyal iletişim ortamı olması itibarı ile çocukların yaşamında çok daha büyük bir önem taşır. Bu yaştaki çocuklar ailelerinden aldıkları tek ilgiden sonra sosyal bir grubun parçası olmanın, yeni kurallara ve yepyeni bir ortama uyum sağlamanın sıkıntılarını yaşayabilirler. Bu uyum süreci tamamlanırken yine çocuğun kendini ve duygularını ifade edebileceği, kuralları yumuşak bir geçişle öğrenebileceği bir ortam sağlanması önemlidir. Birinci sınıfın ilk 2 ayı içinde genellikle çocuklar kurallara uymaya ve öğretime uyum sağlamaya başlarlar. Bu yaşta çocuklara kurallar öğretilirken onlarla bire bir ilişki kurulması önemlidir. Sosyal bir grubun parçası olmadan önce çocuk öğretmenle bire bir yakın ilişki kurma ve ona güvenme ihtiyacındadır. Bu aşamada öğretmenin çocuğu dinlemesi, onun zorluklarının farkına varması, anne-babayla iletişim halinde çocuğu hem okul ortamına ısıtması hem de kuralları öğrenmesine yardımcı olması gerekmektedir. İkinci sınıfta  okuma-yazma becerisinin de gelişmeye başlamasıyla çocuklar başarıyı daha fazla önemsemeye başlarlar. Bu nedenle başarılarının görülmesi ve takdir edilmesi önem kazanır.  Bu dönemde kurallara daha kolay uyum sağlayabilirler. Ancak yargılanma kaygısı olmadan  kendilerini rahat ifade edebilmeleri,  olası problemlerle baş etme becerisi kazanmaları ve bu konuda desteklenmeleri önemlidir. Bu nedenle disiplin uygulaması baskıcı ve tek taraflı olmamalı, çocukların da kararlara katıldığı, olumsuz ve istenmeyen davranışlarının kırıcı bir şekilde dile getirilmediği bir ortam yaratılmalıdır. Üçüncü sınıftan itibaren çocuklar kendi duygularını düşüncelerini ifade etmek konusunda daha fazla beceri kazandıkları için bu dönemde özgürce kendini ifade etmesine fırsat verilen çocuklar, kendilerini geliştirme fırsatı bulurlar. İstisnaları olmakla birlikte kız çocukların genellikle sözel yeteneklerinin daha fazla gelişmiş olduğu bilinmektedir. Yani kendilerini sözel olarak ifade etmek konusunda becerileri daha gelişmiştir. Bu nedenle iyi dinlenen ve duyguları anlaşılan kız çocuklar, kendilerini ifade etmeye daha istekli olacaklardır ve bu da olası problemlerin önlenmesi açısından önem taşımaktadır.

Sınıfta İletişim Temel İlkeleri

Sınıfta iletişimin varlığından söz edilebilmesi için hem öğrencilerin, hem de öğretmenin kendini rahat ve doğru bir şekilde ifade etmesi ve iletişim engelleri kullanılmadan karşılıklı anlaşılma hissinin yaşanması gerekmektedir. Öğrenciler nasıl davranmaları ve nasıl davranmamaları gerektiğini net olarak bilmelidirler. Bunun için de kuralların net bir şekilde belirlenmesi ve kurala uymamanın ceza nedeni olmasındansa kurala uymanın ödül ve takdir nedeni olması prensibi benimsenmelidir. Kurallara rağmen bazen çocuklar, kendi yaşadıkları sıkıntılar ve problemlerle ilgili olarak sınıf içinde problem yaratacak davranışlar sergileyebilirler. Burada öğretmenin çok dikkatli olması gerekmektedir. Çocuğun hangi duyguyu yaşadığı, bu davranışının nedeninin ne olabileceği dikkatle değerlendirilmelidir. Çocuğun her davranış problemi bir disiplin problemi gibi algılanmamalı, önce bu durumun çocuğun yaşadığı bir sıkıntıyla ilgili olup olmadığından emin olunmalıdır. Eğer çocukla ilgili bir sıkıntı söz konusuysa yapılması gereken şey çocuğu dinlemektir. Duygusu anlaşılarak çocuğun da bu duyguyu fark etmesine yardımcı olmak gerekmektedir. Çocuk ancak anlaşıldığını hissettiği zaman problemiyle baş etme gücü kazanabilir. Eğer çocukların davranışları öğretmeni kızdıracak nitelikteyse ve başka bir problemle bağlantılı değilse bu durumda da öğretmenin kendi duygularını ve kendisini kızdıran davranışı açıklıkla ifade etmesi gerekmektedir. Bunun yerine nasıl davranmalarını istediğini de ifade etmelidir. Bu iletişim şekli çocukların kendi aralarındaki iletişim biçimi için de bir model oluşturacaktır. Eğer öğretmen sınıfta her türlü problem karşısında bağırıyor ve çocukları suçluyorsa çocuklar da oyun sırasında ve birbirleriyle ilişkilerinde suçlayıcı, kırıcı ve kavga eğilimli olacaklardır. Öğretmen çocukları dinlediğinde, bir sorun olduğunda kendi olumsuz duygularını ben dili ile çocukları kırmadan ifade ettiğinde, çocukların duygularını anlama ve keşfetme konusunda istekli davrandığında çocuklar da kendi aralarında benzer türde bir iletişim kurmaya başlayacaklardır.

Ebeveynlerin ve eğitimcilerin sınıf yapısındaki olumlu-olumsuz rolleri ve bu rollerin etkileri

Çocuklar bir çok konuda olduğu gibi iletişim kurma ve sorun çözme konusunda da önce anne-babalarını ardından da öğretmenlerini model alırlar. Anne-babalar evde çocuklarıyla etkili iletişim kurabilirlerse, herkesin söz hakkının olduğu, demokratik, sınırları belli disiplin yöntemleri uygulayabilirlerse, çocuklar okuldaki kurallara daha kolay uyum sağlayacaklardır. Ev ortamında  kendilerini ifade etme becerileri gelişmiş olan çocuklar sınıf ortamında da problemlerle daha kolay baş edebilirler. Sınıfta ise eğitimcilerin anlatan-dinleyen türündeki tek yönlü iletişim yerine karşılıklı duygu ve düşüncelerin ifade edilebileceği çift yönlü iletişim yöntemini tercih etmeleri gerekmektedir. Burada eğitimcilerin hem iletişim yöntemlerini iyi bilmeleri hem de kendilerini iyi tanımaları gerekmektedir. Aslında eğitimcilerden beklenen “mükemmel insan” olmaları değildir. İyi bir iletişimle aslında mükemmel olmak gerekmez. İletişim aksine insani yanımızın her iki tarafı da incitmeyecek ve karşılıklı anlaşılmış olma hissini sağlayacak şekilde ortaya konulmasından başka bir şey değildir. Yani öğretmen kızgın da olabilir, keyifsiz de olabilir. Tıpkı diğer bütün insanlar gibi… İyi ve etkili iletişim önce kendimizi tanımakla başlar. O gün daha gergin ve sinirli isek bunu uygun bir dille ifade etmeli ve bunu karşılıklı bir çatışmaya dönüştürmemeliyiz. Kızgınlığı doğru ifade etmek çocuklar için de çok önemlidir. Çünkü genellikle ifade edilemeyen kızgınlıklar, öfke patlamalarına veya saldırganlığa dönüşebilmektedir. Bu da okullarda ciddi sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Bu nedenle hem anne-babaların, hem de öğretmenlerin kızgınlığı doğru ifade etmeleri ve kızgınken de doğru iletişim kurmak konusunda model olmaları çok önemlidir.

Mevcut eğitim sisteminde sınıf yapısı nasıl? Neler Yapılabilir?

Eğitim sistemimiz sınıf yapısıyla ilgili daha çok fiziksel özellikleri vurgulamaktadır ve çocukların psikolojik ve zihinsel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hedefler belirlenmekle birlikte bu hedeflere nasıl ulaşılacağı daha çok öğretmenlerin insiyatifinde olmaktadır. Öğretmenler iletişim becerileri konusunda kendilerini geliştirmişlerse ve çocuklarla çift yönlü, çocukları da aktif kılan bir iletişim yöntemi uygulayabiliyorlarsa çok fazla problem yaşanmamaktadır. Ancak geleneksel yöntemlerle çocukları disipline etmeye çalışan, bir problem yaşandığında öğretmenin konuşup öğrencinin dinlediği tek yönlü bir  iletişim uygulayan bir öğretmenin sınıf içinde problem yaşama olasılığı çok yüksektir. Üstelik böyle bir sınıfta çocukların iç disiplin kazanmaları mümkün olmayacağı için öğretmenin görme alanı dışına çıkan çocukların benzer, istenmeyen davranışları sıkça tekrar etmeleri söz konusu olacaktır. Sınıf mevcutlarının fazlalığı da düşünüldüğünde geleneksel yöntemlerin hiç işe yaramadığı, öğretmenin, bağıran, kızan, kuralların bekçiliğini yapan adeta polis rolünde olduğu sınıflarda işler karmakarışık bir hal almaktadır. Oysa etkili iletişim yöntemiyle çocukların her biri birey olarak değer görmektedir. Davranışlarından kendileri sorumludurlar. İstenen davranışları sergilediklerinde takdir ve övgü alırlar. Bir problem yaşadıklarında bunu ifade etmeyi ve çözüm için çaba göstermeyi öğrenmişlerdir.

Sınıf içi iletişim nasıl düzeltilebilir?

Öğretmenlik belki de en zor meslek. Sürekli gelişmeyi, öğrenmeyi, yenilenmeyi gerektiriyor. Hem hep enerjik olmak gerekiyor hem de yöneticilik vasıflarıyla donatılmış olmak. Bunun yanı sıra çocukları sevmek, çocuk psikolojisini bilmek, çocukluk çağının ruhsal problemleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Bütün bunlar gerçekten bu mesleği çok sevmeyi gerektiren faktörler. Etkili iletişim de her zaman doğuştan getirdiğimiz yapısal bir özellik değildir. Bu konuda eğitim görmeyi, çaba göstermeyi gerektirir. Her öğretmenin bu beceriler konusunda kendisini geliştirmesi, duygu ifadesi, duyguları anlama, kızgınlığın ben diliyle ifadesi, dinleme (etkin dinleme) gibi iletişim kavramlarını öğrenmesi bu becerileri uygulama pratiği kazanması gerekmektedir. Kalabalık sınıflar, tanınamamış problemler ve bu problemleriyle baş başa bırakılmış binlerce çocuk öğretmenlerimizin ellerine bırakılmış durumdadır. Yaşanan problemlere daha duyarlı ve daha eğitimli bir bakış şart görünmektedir. Sorunların çeşitliliği, büyüklüğü yıldırıcı olmamalı aksine beceri geliştirerek problemler en aza indirilmeye çalışılmalıdır. Etkili iletişim yönteminin öğrenilmesi, uygulanması hem var olan problemlerin en aza indirilmesi konusunda etkili olacaktır, hem de öğretmene yardımcı bir yöntem olduğu için öğretmenin ağır yükünü hafifletecektir. Bu konuda öğretmenlerimizin bireysel çabaları elbette etkili olmaktadır. Ancak bu konunun bir eğitim politikası olarak ele alınması ve tüm öğretmenlerimizin iletişim becerilerini öğrenmelerini sağlayacak hizmet içi eğitim programlarının uygulanması eğitim alanında yaşanan birçok sorunun hafifletilmesini sağlayacaktır.

Belgin Temur
Uzm. Pedagog