Sınıf ve okul çocuğun
dünyasında ne anlam ifade eder?
Okul ve sınıf
yaşantısı çocukların yaşamında oldukça yoğun bir yer işgal eder. Okul çağı
çocukları zamanlarının büyük çoğunluğunu okulda geçirirler. Bu nedenle çocuğun
okulda ve sınıf ortamında ne yaşadığı, kendisini nasıl algıladığı, nasıl
ilişkiler içinde olduğu, okul çevresinden, arkadaşlarından ve öğretmenlerinden
ne tür geri bildirim aldığı çok önemlidir. Çocuk bu geri bildirimlerle benlik
değerini pekiştirir. Okul öncesi dönemde anne-babasının geri bildirimleri
önemliyken okul döneminde daha çok okul çevresinin geri bildirimleri önem
kazanır ve çocuk kendine güvenini ve kendine saygısını bu yolla geliştirir. Çocuk
okulda kendini başarılı, değerli ve önemli hissediyorsa kendine güveni daha da
gelişir. Hem öğrenmek keyifli bir aktiviteye dönüşür hem de okul sevilen ve
özlenen bir yer olur. Ancak okul ortamında problemler yaşayan sık uyarı alan, olumsuz yönleri vurgulanan ve bu
nedenle arkadaşları tarafından dışlanan çocuklar hem okula gitmeye isteksiz
olurlar hem de okumak-öğrenmek keyifli olmaktan çok sıkıntılı ve tatsız bir hal
alacağı için çocuk okul ve okumak kavramlarını genel olarak olumsuz bir tavır
geliştirebilir. Bu nedenle çocukların birinci sınıftan itibaren çocukların sınıf
içinde takip edilmeleri, var olan problemlerin ortaya çıkartılıp gerekli
müdahalelerin geciktirilmemesi büyük önem taşır. Hem olası problemleri önlemek hem de var olan
problemlere etkin bir müdahale yöntemi geliştirebilmek için öncelikle sınıfta
iyi bir iletişim ortamının oluşturulması gereklidir. Kuralları çocukların
ihtiyaç ve özelliklerine göre belirlenmiş, sınırların çocukların gelişimlerini
engelleyici olmadığı ve duygu ve düşüncelerin rahatça ifade edilebildiği
disiplin yöntemlerinin benimsendiği sınıf ortamları etkili iletişim açısından
da en uygun ortamlardır.
Yaş ve cinsiyete göre farklılık var mıdır?
Birinci sınıf,
çocukların yuvadan sonra ilk sosyal iletişim ortamı olması itibarı ile
çocukların yaşamında çok daha büyük bir önem taşır. Bu yaştaki çocuklar
ailelerinden aldıkları tek ilgiden sonra sosyal bir grubun parçası olmanın,
yeni kurallara ve yepyeni bir ortama uyum sağlamanın sıkıntılarını
yaşayabilirler. Bu uyum süreci tamamlanırken yine çocuğun kendini ve
duygularını ifade edebileceği, kuralları yumuşak bir geçişle öğrenebileceği bir
ortam sağlanması önemlidir. Birinci sınıfın ilk 2 ayı içinde genellikle
çocuklar kurallara uymaya ve öğretime uyum sağlamaya başlarlar. Bu yaşta
çocuklara kurallar öğretilirken onlarla bire bir ilişki kurulması önemlidir.
Sosyal bir grubun parçası olmadan önce çocuk öğretmenle bire bir yakın ilişki
kurma ve ona güvenme ihtiyacındadır. Bu aşamada öğretmenin çocuğu dinlemesi,
onun zorluklarının farkına varması, anne-babayla iletişim halinde çocuğu hem
okul ortamına ısıtması hem de kuralları öğrenmesine yardımcı olması
gerekmektedir. İkinci sınıfta
okuma-yazma becerisinin de gelişmeye başlamasıyla çocuklar başarıyı daha
fazla önemsemeye başlarlar. Bu nedenle başarılarının görülmesi ve takdir
edilmesi önem kazanır. Bu dönemde
kurallara daha kolay uyum sağlayabilirler. Ancak yargılanma kaygısı
olmadan kendilerini rahat ifade
edebilmeleri, olası problemlerle baş
etme becerisi kazanmaları ve bu konuda desteklenmeleri önemlidir. Bu nedenle
disiplin uygulaması baskıcı ve tek taraflı olmamalı, çocukların da kararlara
katıldığı, olumsuz ve istenmeyen davranışlarının kırıcı bir şekilde dile
getirilmediği bir ortam yaratılmalıdır. Üçüncü sınıftan itibaren çocuklar kendi
duygularını düşüncelerini ifade etmek konusunda daha fazla beceri kazandıkları
için bu dönemde özgürce kendini ifade etmesine fırsat verilen çocuklar,
kendilerini geliştirme fırsatı bulurlar. İstisnaları olmakla birlikte kız
çocukların genellikle sözel yeteneklerinin daha fazla gelişmiş olduğu bilinmektedir.
Yani kendilerini sözel olarak ifade etmek konusunda becerileri daha
gelişmiştir. Bu nedenle iyi dinlenen ve duyguları anlaşılan kız çocuklar,
kendilerini ifade etmeye daha istekli olacaklardır ve bu da olası problemlerin
önlenmesi açısından önem taşımaktadır.
Sınıfta İletişim Temel İlkeleri
Sınıfta
iletişimin varlığından söz edilebilmesi için hem öğrencilerin, hem de
öğretmenin kendini rahat ve doğru bir şekilde ifade etmesi ve iletişim
engelleri kullanılmadan karşılıklı anlaşılma hissinin yaşanması gerekmektedir.
Öğrenciler nasıl davranmaları ve nasıl davranmamaları gerektiğini net olarak
bilmelidirler. Bunun için de kuralların net bir şekilde belirlenmesi ve kurala
uymamanın ceza nedeni olmasındansa kurala uymanın ödül ve takdir nedeni olması
prensibi benimsenmelidir. Kurallara rağmen bazen çocuklar, kendi yaşadıkları
sıkıntılar ve problemlerle ilgili olarak sınıf içinde problem yaratacak
davranışlar sergileyebilirler. Burada öğretmenin çok dikkatli olması
gerekmektedir. Çocuğun hangi duyguyu yaşadığı, bu davranışının nedeninin ne
olabileceği dikkatle değerlendirilmelidir. Çocuğun her davranış problemi bir
disiplin problemi gibi algılanmamalı, önce bu durumun çocuğun yaşadığı bir
sıkıntıyla ilgili olup olmadığından emin olunmalıdır. Eğer çocukla ilgili bir
sıkıntı söz konusuysa yapılması gereken şey çocuğu dinlemektir. Duygusu
anlaşılarak çocuğun da bu duyguyu fark etmesine yardımcı olmak gerekmektedir.
Çocuk ancak anlaşıldığını hissettiği zaman problemiyle baş etme gücü
kazanabilir. Eğer çocukların davranışları öğretmeni kızdıracak nitelikteyse ve
başka bir problemle bağlantılı değilse bu durumda da öğretmenin kendi
duygularını ve kendisini kızdıran davranışı açıklıkla ifade etmesi
gerekmektedir. Bunun yerine nasıl davranmalarını istediğini de ifade etmelidir.
Bu iletişim şekli çocukların kendi aralarındaki iletişim biçimi için de bir
model oluşturacaktır. Eğer öğretmen sınıfta her türlü problem karşısında
bağırıyor ve çocukları suçluyorsa çocuklar da oyun sırasında ve birbirleriyle
ilişkilerinde suçlayıcı, kırıcı ve kavga eğilimli olacaklardır. Öğretmen
çocukları dinlediğinde, bir sorun olduğunda kendi olumsuz duygularını ben dili
ile çocukları kırmadan ifade ettiğinde, çocukların duygularını anlama ve
keşfetme konusunda istekli davrandığında çocuklar da kendi aralarında benzer
türde bir iletişim kurmaya başlayacaklardır.
Ebeveynlerin ve eğitimcilerin sınıf
yapısındaki olumlu-olumsuz rolleri ve bu rollerin etkileri
Çocuklar bir çok
konuda olduğu gibi iletişim kurma ve sorun çözme konusunda da önce
anne-babalarını ardından da öğretmenlerini model alırlar. Anne-babalar evde
çocuklarıyla etkili iletişim kurabilirlerse, herkesin söz hakkının olduğu,
demokratik, sınırları belli disiplin yöntemleri uygulayabilirlerse, çocuklar
okuldaki kurallara daha kolay uyum sağlayacaklardır. Ev ortamında kendilerini ifade etme becerileri gelişmiş
olan çocuklar sınıf ortamında da problemlerle daha kolay baş edebilirler.
Sınıfta ise eğitimcilerin anlatan-dinleyen türündeki tek yönlü iletişim yerine
karşılıklı duygu ve düşüncelerin ifade edilebileceği çift yönlü iletişim
yöntemini tercih etmeleri gerekmektedir. Burada eğitimcilerin hem iletişim
yöntemlerini iyi bilmeleri hem de kendilerini iyi tanımaları gerekmektedir.
Aslında eğitimcilerden beklenen “mükemmel insan” olmaları değildir. İyi bir
iletişimle aslında mükemmel olmak gerekmez. İletişim aksine insani yanımızın
her iki tarafı da incitmeyecek ve karşılıklı anlaşılmış olma hissini sağlayacak
şekilde ortaya konulmasından başka bir şey değildir. Yani öğretmen kızgın da
olabilir, keyifsiz de olabilir. Tıpkı diğer bütün insanlar gibi… İyi ve etkili
iletişim önce kendimizi tanımakla başlar. O gün daha gergin ve sinirli isek
bunu uygun bir dille ifade etmeli ve bunu karşılıklı bir çatışmaya
dönüştürmemeliyiz. Kızgınlığı doğru ifade etmek çocuklar için de çok önemlidir.
Çünkü genellikle ifade edilemeyen kızgınlıklar, öfke patlamalarına veya
saldırganlığa dönüşebilmektedir. Bu da okullarda ciddi sorunların yaşanmasına
neden olmaktadır. Bu nedenle hem anne-babaların, hem de öğretmenlerin
kızgınlığı doğru ifade etmeleri ve kızgınken de doğru iletişim kurmak konusunda
model olmaları çok önemlidir.
Mevcut eğitim sisteminde sınıf yapısı
nasıl? Neler Yapılabilir?
Eğitim
sistemimiz sınıf yapısıyla ilgili daha çok fiziksel özellikleri vurgulamaktadır
ve çocukların psikolojik ve zihinsel ihtiyaçlarının karşılanması konusunda
hedefler belirlenmekle birlikte bu hedeflere nasıl ulaşılacağı daha çok
öğretmenlerin insiyatifinde olmaktadır. Öğretmenler iletişim becerileri
konusunda kendilerini geliştirmişlerse ve çocuklarla çift yönlü, çocukları da
aktif kılan bir iletişim yöntemi uygulayabiliyorlarsa çok fazla problem
yaşanmamaktadır. Ancak geleneksel yöntemlerle çocukları disipline etmeye
çalışan, bir problem yaşandığında öğretmenin konuşup öğrencinin dinlediği tek
yönlü bir iletişim uygulayan bir
öğretmenin sınıf içinde problem yaşama olasılığı çok yüksektir. Üstelik böyle
bir sınıfta çocukların iç disiplin kazanmaları mümkün olmayacağı için öğretmenin
görme alanı dışına çıkan çocukların benzer, istenmeyen davranışları sıkça
tekrar etmeleri söz konusu olacaktır. Sınıf mevcutlarının fazlalığı da
düşünüldüğünde geleneksel yöntemlerin hiç işe yaramadığı, öğretmenin, bağıran,
kızan, kuralların bekçiliğini yapan adeta polis rolünde olduğu sınıflarda işler
karmakarışık bir hal almaktadır. Oysa etkili iletişim yöntemiyle çocukların her
biri birey olarak değer görmektedir. Davranışlarından kendileri sorumludurlar.
İstenen davranışları sergilediklerinde takdir ve övgü alırlar. Bir problem
yaşadıklarında bunu ifade etmeyi ve çözüm için çaba göstermeyi öğrenmişlerdir.
Sınıf içi iletişim nasıl düzeltilebilir?
Öğretmenlik
belki de en zor meslek. Sürekli gelişmeyi, öğrenmeyi, yenilenmeyi gerektiriyor.
Hem hep enerjik olmak gerekiyor hem de yöneticilik vasıflarıyla donatılmış
olmak. Bunun yanı sıra çocukları sevmek, çocuk psikolojisini bilmek, çocukluk
çağının ruhsal problemleri hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. Bütün bunlar
gerçekten bu mesleği çok sevmeyi gerektiren faktörler. Etkili iletişim de her
zaman doğuştan getirdiğimiz yapısal bir özellik değildir. Bu konuda eğitim
görmeyi, çaba göstermeyi gerektirir. Her öğretmenin bu beceriler konusunda
kendisini geliştirmesi, duygu ifadesi, duyguları anlama, kızgınlığın ben
diliyle ifadesi, dinleme (etkin dinleme) gibi iletişim kavramlarını öğrenmesi
bu becerileri uygulama pratiği kazanması gerekmektedir. Kalabalık sınıflar,
tanınamamış problemler ve bu problemleriyle baş başa bırakılmış binlerce çocuk
öğretmenlerimizin ellerine bırakılmış durumdadır. Yaşanan problemlere daha
duyarlı ve daha eğitimli bir bakış şart görünmektedir. Sorunların çeşitliliği,
büyüklüğü yıldırıcı olmamalı aksine beceri geliştirerek problemler en aza
indirilmeye çalışılmalıdır. Etkili iletişim yönteminin öğrenilmesi, uygulanması
hem var olan problemlerin en aza indirilmesi konusunda etkili olacaktır, hem de
öğretmene yardımcı bir yöntem olduğu için öğretmenin ağır yükünü
hafifletecektir. Bu konuda öğretmenlerimizin bireysel çabaları elbette etkili
olmaktadır. Ancak bu konunun bir eğitim politikası olarak ele alınması ve tüm
öğretmenlerimizin iletişim becerilerini öğrenmelerini sağlayacak hizmet içi
eğitim programlarının uygulanması eğitim alanında yaşanan birçok sorunun
hafifletilmesini sağlayacaktır.
Belgin
Temur
Uzm.
Pedagog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder