30 Temmuz 2020 Perşembe

‘Alış-veriş’i Öğretmeye Çok Erken Başlamalısınız

    Yıllardan beri devam eden ‘her gördüğünü almak istiyor’ konusu ailelerin çocuklarıyla ilgili en sık şikayet ettikleri ve aslında en temel endişelerinden biri olarak devam etmektedir. Çocuğunuza alışveriş kavramını öğretmek için öncelikle para kavramını ona öğretebilmek ve para ile nelerin yapılıp nelerin yapılamayacağını parayı fark ettiği andan itibaren ifade etmek gerekir. Çünkü para ve alışveriş hayatlarında hem sık duydukları hem de dolaylı yoldan deneyimledikleri bir şeydir. Para kullanma ve yönetme eğitiminin temelinde de çocuk eğitimindeki en önemli noktalardan biri olan çocuğa ‘hayır’ diyebilmek ve sınır koyabilmek yatmaktadır. Çocuk doğduğu andan itibaren önce annesinden sonra babasından ve dış dünyadaki insanlardan bir şeyler talep etmeye başlamakta; bir süre sonra da etrafındakilerin de ondan talepleri olmaktadır. Aslında çocuk bir şeyleri istemeyi, almayı ve vermeyi çok öncelerden beri deneyimlemektedir.

    Ufak yaşlardan itibaren çocuğa size uymayan talepleri karşısında ‘hayır’ diyebilmek, ‘şu anda buna ihtiyacın olduğunu düşünmüyorum sonra tekrar bakarız’ diyebilmek gereklidir. Bu şekilde anne babası tarafından isteklerinin her daim istediği anda ve mekanda karşılanamayacağını deneyimleyen çocuk, alışverişi de bir ‘arz-ihtiyaç ve talep’ konusu olarak algılayacaktır. Bu noktada ‘para’ nın satın alınabilen şeyler için bir araç olduğunu fark eder. Bu noktada çocuktan satın alınmasını istediğin şeyin ‘paranın az ya da çok olmasına göre değil de o şeye ihtiyacının olup olmadığını ayırt edebiliyor olması’ nı beklemeliyiz. Dolayısıyla öncelikle çocuğu alışveriş konusunda eğitebilmek için öncelikle istediği şeyin gerçekten ihtiyacı olup olmadığını ayırt edebiliyor olmasına dikkati çekmek gerekir. Yapılan önemli hatalardan biri çocuğa istekleri karşısında sürekli ‘paramız yetmiyor’ mesajını vermektir. Ancak çocuk ailenin başka şeylere para harcayabildiğini gördükçe ailenin bu cevabını kendisine yönelik bir reddedilme olarak algılamaktadır. Sanki onun istekleri hep reddedilmekte; anne baba ise kendileri için sürekli istediklerini istedikleri anda para ile alabilmektedir. Dolayısıyla çocuğa onun isteklerini dinleyebileceğinizi ancak paranın nasıl kullanılması gerektiğini çoğu zaman planlayarak yaptığınızı ve önceliklerinizin olması gerektiğini de belirtmek gerekir. Tüm bunları yapması için bunlar hakkında örnekler vermeniz ve ufak alıştırmalar yapmanızda fayda var. Ufak yaşlarda buna kendi karar vermesi zor olacağından ona da kısa kısa anlatarak buna neden ihtiyacı olmadığını ve almanızın gerekli olmadığını söylemelisiniz. Yaşı büyüdükçe de buna kendisinin de karar verebileceğini söylemekte yarar vardır.

    Başka bir konu ise gerçekten çocuğun ihtiyaç duyabileceği ancak maddi açıdan yeterli olunamayan durumlardır. Böyle bir durumda çocuğunuzla açık bir şekilde konuşmalı; alternatifler üzerinde (örneğin daha ucuz alternatifler) tercih yapması için sunabilir ya da ertelenebilecek bir şey ise bunun için çocuğa ertelemeyi önerebilir ve bir zaman koyup tekrar değerlendirmek üzere konuyu rafa kaldırabilirsiniz. Çocuk böyle bir durumda isteklerinin önemsendiğini, değerlendirildiğini ve akılda tutulduğunu anlayarak kendini değerli hissedecektir.

    Çocuğunuzun bilinçli bir tüketici olması için parayla neler alınıp neler alınmayacağını, bazı isteklerinin ailenizin maddi durumu dolayısıyla kısa/uzun bir süre içinde alınamayacağını da öğrenmesi gerekir. Bu gibi konuşmalar çocukta hayal kırıklıklarına ve üzüntülere neden olsa da çocuğun gerçeklerle yüzleşmesini sağlayacağından zaman içinde hayalkırıklıklarını tamir etmesi çocuğun psikolojik olgunlaşması açısından kısa ve uzun vadede yararlı olacaktır. Çocuğu istekleri karşısında azarlamak, onun şımarık, arsız bir çocuk olduğuna dair kendini olumsuz algılamasına neden olacak genelleyici yakıştırmalar yapmaktansa gerçekliği anlatıp hayalkırıklıklarıyla baş etmesi için imkan sağlamak çocuğun benlik gelişimine olumlu bir etki sağlayacaktır.
    Diğer bir konu da çocuğa ihtiyaçlarını belirlemesi için belirli bir miktar parayı idare etme şansı verebilirsiniz böylece çocuk elindeki parayı nasıl harcadığını anlayacaktır. Kendi bütçesini ayarlamayı öğrenebilir. Örneğin ilk zamanlar bunu sizin yanınızda yapabilir ve ona fikir vererek ekonomisini yönetmesine yardımcı olabilirsiniz. Parasını biriktirmek için bir kumbara edinmesi de bir fikir olabilir. Okul zamanında kantinde yapılan harcamalarda çocuğun parayı kullanıyor olması onu parayı yönetmesi için deneyimlenmesine yardımcı olur.

Özetle madde madde yazarsak;

    - En temelde çocuğa talepleri karşısında ‘hayır’ cevabı da alabileceğini

  - Onun ihtiyaçları dışında ailenin diğer karşılanması gereken ihtiyaçlar için de para ayırmak durumunda olduğunuzu

    - Almak istediği şeyin ihtiyacı olup olmadığına bazen kendi karar veremeyebileceğini

    - Almak istediği şeyin ihtiyacı olup olmadığını düşünmesi gerektiğini

    - İhtiyacı olduğunu düşündüğü şey için paranın yeterli olup olmadığını öğrenmesi gerektiğini

   - İhtiyacı olan şey için parasının yeterli olmadığı durumlarda alternatiflere bakması gerektiğini veya ertelemek gerekebileceğini

   - Ailenin belirli bir bütçesi olduğunu ve bunun bazı şeyleri almaya yeterli olamayabileceğini çocuğunuza ufak yaşlardan itibaren öğretmeniz gerekmektedir. Böylece çocuğunuz ailesinin ve kendi imkanlarının sınırları hakkında gerçekçi bir değerlendirmeye sahip olarak isteklerini ve ihtiyaçlarını bu sınırlar içerisinde karşılamayı öğrenecektir.

Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

25 Temmuz 2020 Cumartesi

Çocuğum Bencil Mi?

Yaşamın ilk üç yılı, çocuk gelişimi ve eğitimi açısından bakıldığı zaman “sihirli” yıllardır. Çocuğun bilişsel, motor, dil ve sosyal gelişiminin yanı sıra kişilik gelişimine ait temeller de bu yıllar içerisinde atılmaktadır. 

İki yaş dönemi çocuğun gelişimi açısından çok renkli geçen bir dönemdir. Bu yaştaki çocuklarda gelişimin birçok basamağında seri ilerlemeler kaydedilmektedir. Çocuklar artık rahatlıkla kendi başlarına yürüyebilmekte hatta koşabilmektedirler. Oyuncaklarını tanıyabilmekte, onları isimlendirebilmekte hatta diğer çocuklar ile aynı ortamda oyun oynama becerisini bile gerçekleştirebilmektedirler. Kendi kaşıkları ile yemeklerini yiyebilmekte, bardaklarını taşıyabilmekte ve sularını içip bardaklarını yerine koyabilmektedirler. Karınları acıktığında veya susadıklarında bu ihtiyaçlarını rahatlıkla ifade edebilmektedirler. Kıyafetlerini çıkarabilmekte, çorabını ve ayakkabısını giyip şapkalarını takabilmektedirler. Önceki yıllarda her türlü ihtiyacını giderebilmek için annesine veya bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duyan çocuk, artık birtakım becerileri edinmiştir ve bunları bir yetişkinin desteğine ihtiyaç duymadan kendisinin gerçekleştirebildiğinin farkına varmıştır. İki yaş çocuğu, artık kendisinin farkına varmaktadır, çevredeki diğer bireylerden farklı olduğunu ayırt etmeye başlamıştır.

Bu yaş döneminde gerçekleşen birçok alandaki ilerlemeler, çocukları bağımsızlığa doğru yönlendirmektedir. Her gün yeni bir şeyler öğrenme isteği ile dolu olan iki yaş çocuğu sürekli sorular sormaktadır. Bu soruları sormasının nedeni; onun için yabancı olan dış dünyayı yavaş yavaş tanımaya başlaması ve bilmediği şeylere karşı iç dünyasında geliştirmiş olduğu meraktır. Çocuk sıklıkla sorduğu bu sorular aracılığı ile dış dünyaya ait belirsizlikleri ortadan kaldırarak merakını gidermek ve daha fazla bilgi edinmek istemektedir. Edindiği her bir bilgi ve başarabildiğini gördüğü her bir beceri, çocuğun kendine olan güvenini arttırarak sağlamlaştırmakta ve çocuğu bağımsızlığa doğru yöneltmeye devam etmektedir.

Kendi bağımsızlığını ve becerilerini kanıtlamak isteyen iki yaş çocuğu artık her şeyi ebeveynlerinin desteği olmadan kendi başına yapmak istemekte ve bu konuda yapılacak herhangi bir desteği reddetmektedir. Bu durum daha önceleri çocuklarına her alanda yardım etmiş olan ebeveynleri şaşırtmaktadır. Bu yaş döneminde çocuklar için önemli olan şey “kendi”leridir. Çocukların gerçekleştirdiği her etkinliğin temel amacı kendileridir. Bu dönemdeki çocukların taşıdığı temel özelliklerden bir tanesi de “egosantrizm” yani benmerkezciliktir. Benmerkezcilik, çocuğun kendini dünyanın merkezinde gibi hissetmesidir. Her ihtiyaçları anında karşılığını bulmalıdır, her dedikleri vakit kaybetmeden yerine getirilmelidir, istek ve talepleri kesinlikle reddedilemez, engellenmeye tahammülleri yoktur, başka bir kişinin istekleri olduğundan haberdar değillerdir, diğer bireylerin ihtiyaçlarının farkında değillerdir, her zaman ve her yerde her istediklerini yapabileceklerini düşünmektedirler, her şeyi kontrol etmek istemekte yani bir anlamda evin yeni patronu olduklarını düşünmektedirler. Bu tarz bir tablo ile karşı karşıya kalan anne ve babalar genellikle çok şaşırmaktadırlar. Bu “her şeyden önce ben ve ihtiyaçlarım” mantığı aslında çocuk gelişimi açısından doğal bir gelişim basamağıdır.

Dış dünyada gördüğü her şeye merak duyan iki yaş çocuğunun etrafındaki her uyarana yönelik bir ilgisi vardır. Çocuk bu uyaranları tüm duyu organları ile tanımak istemekte, onları ellemekte, koklamakta, onlar ile oynayarak onlar ile ilgili merakını gidermek istemektedir. Çocuklar etrafta gördükleri her şeyin kendilerine ait olduğunu düşünürler ve her şeyi almak istemektedirler. Her şeyi istediği anda yapabileceğini düşünen çocuk, bu istekleri engellenir veya ertelenirse, herhangi bir talebi karşısında “Hayır!” sözünü duyarsa buna tahammül edememekte, tepkisini ağlayarak, bağırarak, tepinerek, bir şeyleri fırlatarak, etrafındakilere vurarak, tekme atarak göstermektedir. Aslında bu yaş grubunda bu tarz tepkiler sıklıkla görülmektedir. Dünya çocuklar için çok büyük, belirsizlikler ile dolu ve korkutucu bir yerdir. Böyle bir yerdeki çocuk eğer güçlü ve sert tepkiler ile kendini ifade ederse, annesi, babası ve diğer yetişkinler tarafından “güçlü” olarak algılanacağını düşünmekte ve bu yönde bir “sorun çözme ve baş etme yöntemi” geliştirmektedir. Bu güçlü ve sert tepkileri sergileyen çocuk, bu sayede karşılaştığı tüm engellemeleri ortadan kaldırabileceğini düşünür.  

Bu yaş dönemindeki çocuklarda görülen bir diğer özellik; çocukların her şeye sahip olmayı istemeleri ve sahibi oldukları şeyleri diğerleri ile paylaşmamalarıdır. Kendilerine ait bir oyuncak bebeği, askerlerini, arabalarını, topaçlarını kimseye vermezler. O sadece onlarındır, onlara aittir ve o oyuncağı yöneten sadece kendileridir. Kendini her konunun tek hakimi gibi hisseden çocuk, tabii ki bu oyuncağın da patronudur, onun üzerinde bir güce sahiptir. Bu dönemdeki çocukların kendilerine ait hiçbir şeyi paylaşmamalarının temel sebebi; yeterli bilişsel gelişim düzeyine sahip olmayışlarıdır. Bu yaş grubundaki bir çocuk eğer ona ait nesne ortadan kaybolur ise o nesnenin bir daha geri dönmeyeceğini düşünmektedir, paylaşmanın ne demek olduğunu bilmemektedir. Yani eğer çocuk ona ait olan oyuncak arabasını başka birisine verirse artık o oyuncak arabanın onun olmadığını ve bir daha geri gelmeyeceğini düşünmekte ve bu konu onu kaygılandırmaktadır. Bu nedenle çocuk kendisine ait hiçbir şeyi kimse ile paylaşmaz. Böylece hem oyuncağı onda kalmaya, onun olmaya devam etmiş olur, çocuk bir şeylerin sahibi ve tek patronu olma duygusunu yaşamaya devam eder olur, hem de patron olmanın verdiği güçlü olma duygusunu yaşamayı sürdürür.

Bu yaş döneminde karşılaşılan bir diğer özellik ise çocukların, sorulan sorulara genellikle ‘Hayır!’ diyerek yanıt vermeleridir. Tıpkı bazı becerileri kazandıktan sonra destek almayı reddetmeleri gibi, sorulara yanıt vermeyi reddetmeleri de güçlerini çevreye ispat etmeye yönelik bir tepkidir. Karşısındaki bireyin sorusunu yanıtlamayı reddeden veya o kişinin bir talebini karşılamayı kabul etmeyen çocuk kendinin de diğer bireyler arasında güçlü bir şekilde var olduğunu ve diğer bireylerin de onun gücünü hissettiklerini düşünmektedir.

Eğer bu tarz bir sıkıntı yaşıyorsanız unutmayın:

 Unutulmaması gereken en önemli nokta, bu yaş dönemindeki çocukların benmerkezci özelliklere sahip olduklarıdır. Bu dönem geçici bir dönemdir ve çocukların bu özellikleri hep böyle devam etmeyecektir. Bu nedenle anne ve babaların yapmaları gereken en önemli şey; bu özelliğin yaş dönemine ait olduğunu unutmamaktır. Anne ve babalar çocuklarına karşı sabırlı olmalıdırlar. Çocuklar dünya ile daha yeni tanışmaktadır ve aslında nasıl davranmaları gerektiğini bilmemektedirler. Bu nedenle kendilerini korumak için güçlü olmaya ihtiyaçları vardır ve güç duygusunu ancak istedikleri anında gerçekleşirse hissedebilmektedirler.

 Unutulmaması gereken bir diğer önemli nokta, iki yaş çocuğunun henüz paylaşma kavramına ait bir bilgisinin olmadığıdır. Çünkü iki yaş çocuğu henüz verdiği nesnenin geri geleceğini tahmin edebilecek yeterli bilişsel gelişim düzeyine sahip değildir. Oyuncağını verdiği anda onu bir daha hiç göremeyeceğini düşünmektedir. Bu nedenle oyuncağını vermemekte, onunla sadece kendisi oynamaktadır.

 Bu yaş çocuğu için güç kavramı çok önemlidir. Yeni yeni bağımsızlaşmaya başlayan çocuğun temel güven duygusunu kazanabilmesi için bir şeylere sahip olduğunu ve onlar üzerinde bir hakimiyeti olduğunu hissetmesi çok önemlidir.

 Çocuğunuz size bencil gibi görünse de, aslında bunun tek nedeni bu yaşa ait özellikleri taşıyor olmasıdır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, sizin bu tarz durumlarda nasıl tepki verdiğinizdir. Çocuklar bu dönemde henüz disiplin kavramını edinmemişlerdir ve davranışlarının sonuçlarını deneyerek görmekte ve öğrenmektedirler. Neye nasıl tepki verdiğinize çok dikkat ederler ve aynı durum ile tekrar karşılaştıklarında nasıl tepki verecekleri aslında o tarz bir durum ile ilk defa karşılaştıklarında şekillenmektedir.

 Eğer çocuğunuz istediği bir şey gerçekleşmediği zaman ağlıyor, bağırıyor, tepiniyor ise; anne-babalar olarak sakin kalmalı, çocuğun bu sert tepkilerine sert ve inatçı tepkiler vermemeli, onun yerine çocuğunuzun dikkatini başka bir şeye yönelterek bu sıkıntıyı gidermeyi denemelisiniz. Eğer çocuğunuz ile inatlaşır, onu cezalandırırsanız; bu hem ebeveyn-çocuk ilişkisinin bozulmasına hem de çocuğun sizin ile ilişki kurma biçimi olarak bu yolu öğrenmesine ve hep bu yolu uygulamasına neden olabilir. Ayrıca öğrendiği bu davranış kalıbı ileriki yıllara taşınabilir ve çocuğunuzun çevresindeki bireyler ile kuracağı ilişkinin şeklini belirleyebilir. Yani çocuğunuz başka bireyler ile de inatlaşarak, karşılaştığı sorunları çözmeye çalışabilir ve bu, ilişkilerini olumsuz yönde etkileyebilir. 

Anne-Babalara Öneriler:

 İki yaş dönemindeki çocuğunuzun sorduğu sorulara onun anlayacağı basit bir dille yanıt verin.

 Çocuğunuza yavaş yavaş disiplini öğretmeye başlayın. Yani yaş dönemine uygun olarak kural ve sınırları koymaya başlayabilirsiniz. Ev ortamında her isteğine “Evet” yanıtı alan bir çocuk girdiği bir sosyal ortamda “Hayır” yanıtı ile karşılaşırsa ve bu duyduğu ilk “Hayır”ı olursa çocuk şaşırmakta, ne yapacağını bilememekte ve huzursuz olmaktadır. Bu sıkıntılar beraberinde uyum problemlerini getirebilmektedir. Bu nedenle ev ortamında uyması gereken bazı kuralları olması sosyal gelişimi ve kişilik gelişimi açısından olumlu olacaktır.

 Ebeveyn olarak anne-babalar yaşanan sıkıntılar karşısında ne kadar sakin kalabilirler ise, sorunu çözmek o kadar rahat ve kolay olacaktır. 

 Bir çocuğa bir davranışı öğretmenin en uygun yolu o davranışı pekiştirmektir. Eğer çocuğunuz oyuncağını paylaşmıyor, isteyen bir arkadaşına oyuncağını vermiyor ve bu durum sizi üzüyor ise yapmanız gereken şey; bu olumsuz davranışı sertçe cezalandırmak yerine davranışını görmezden gelmek ve   oyuncağını arkadaşı ile paylaşarak olumlu davranışı sergilediği anda onu hemen ödüllendirerek geribildirim vermektir. Çocuğunuz oyuncağını bir başkası ile paylaşınca, bu davranışını anında ödüllendirin. Bu ödül, sözel olarak onu tebrik etmek gibi manevi bir ödül olabileceği gibi yaşına uygun küçük bir maddi ödül de olabilir. Bu ödülü çocuğunuzun sevdiği şeyler içinden belirleyebilirsiniz.

 Çocuğunuz ne kadar sık yaşıtları ile bir araya gelirse, paylaşma becerisini o kadar hızlı bir şeklide edinecektir. Çocuklar birbirlerini gözlemleyerek birbirleri ile etkileşime geçmeye başlarlar. Birlikte geçirdikleri zaman dilimi attıkça birbirlerine alışacaklar böylece paylaşımlarda bulunmaya başlayacaklar ve sosyal gelişimleri olumlu yönde gelişecektir.


 Çocuklar görerek öğrenirler. Dünyaya gözlerini ilk açtıkları anda karşılarında annelerini ve babalarını görürler. Öğrendikleri ilk bilgiler, aile içi yaşantılar ile elde edilmektedir. Bu nedenle çocuklar evlerinde ne yaşanırsa onu görür, kalıp olarak öğrenir ve uygularlar. Yani çocuklar ebeveynlerini model alırlar. Bu nedenle anne ve babanın çocuklarına verdikleri mesajlar çok önemlidir. Anne ve babasını bir şeyleri paylaşırken gören çocuk, aslında paylaşılanların geri geldiğini görünce rahatlayacaktır. Burada önemli olan paylaşım konusunda çocuğa beklediğimiz davranışı gösteren bir model olabilmektir. Bunun yanı sıra çocuğa anne ve babadan giden mesajlar tutarlı olmalı ve birbiriyle çelişmemelidir. Ayrı iki kanaldan aynı mesajı alan çocuğun güven duygusu artacaktır. 

 Çocuklar yaşayarak öğrenirler. Bu nedenle yaşıtları ile vakit geçirebileceği bir oyun grubu ortamı, paylaşma becerisini geliştirici ve pekiştirici bir ortam olabilir.

Psikolojik Danışman Tuğba Yarız

10 Temmuz 2020 Cuma

Çocuğum Burnunu Karıştırma!

Burun karıştırma davranışı, pek çok çocukta gelişimlerinin belirli dönemlerinde gözlemlenen bir davranıştır. Özellikle 2-3 yaşlarında görülen burun karıştırma davranışı çocuğun kendisini ve vücudunu tanımaya yönelik bir davranış olarak değerlendirilebilir. Bazı araştırmalar bu davranışın çocuğun fark edilme ve odak olma çabası ile ortaya çıkabildiğini; bazı çalışmalar ise çocuğa rahatsızlık veren, endişe uyandırıcı durumlarda görülebileceğini aktarmaktadır.

Uygunsuz davranışların pek çoğu ebeveynler tarafından görmezden gelindiğinde sonlanır. Ancak burun karıştırma davranışı çocuğun çevresindeki herkes tarafından fark edilebilecek ve uyarılabilecek bir davranıştır; yani göz ardı etmek zordur. Bu nedenle, çocuğa hoşgörü ile yaklaşarak topluluk içerisinde burun karıştırmanın uygun bir davranış olmadığı anlatılmalı; bu davranışı banyo ya da kendi odası gibi özel bir ortamda yapmasının uygun olacağı vurgulanmalıdır. Çocuğa mendil kullanmayı öğretmek, gerekli durumlarda çocuğun mendil kullanmayı denemesine fırsat vermek ve onu motive etmek önemlidir. Burun karıştırma davranışı gösteren çocuklarda el temizliği de oldukça gereklidir. Çocuğun ellerini temiz tutmaya çalışmak ve tırnaklarını düzenli kesmek çocuğu mikroplardan uzak tutmayı sağlar.

Çocuk, el-yüz yıkama, banyo yapma gibi öz-bakım becerilerinde anne-baba tarafından nasıl bilgilendiriliyor ve kendi başlarına yapabilmeleri için teşvik ediliyorsa, burun temizliği için de aynı özende davranılmalıdır. Burun temizliğinin günlük alışkanlığa dönüşebilmesinde anne-babanın rolü büyüktür. Küçük yaşlardan itibaren burun temizliğine önem verilmeli ve çocuğa kazandırılacak temel temizlik alışkınlıkları içerisinde değerlendirilmelidir. Ebeveynlerin bakımlı ve temiz görünebilmek için gösterdikleri çaba çocuk tarafından fark edilecektir. Anne-baba kendi vücut temizliğine ne kadar önem verirse; bu çocuk için de o kadar önemli olacaktır. Çocuk çevresindeki bireylerin davranışlarını taklit etme eğilimindedir. Temizlik alışkanlıklarının kazanılmasında doğru bir model olmak, çocuğun da bu alışkanlığı kazanmasını hızlandıracaktır. Çocuktan hangi davranışları gerçekleştirmesi bekleniyorsa; anne-baba olarak da aynı davranışlar içerisinde bulunmak gereklidir. Dolayısıyla çocuklara kuralları ve alışkanlıkları öğretmede de en etkili yol bizim davranışlarımızdır.

Çocuğun burun karıştırma davranışının öncelikle fiziksel bir nedene bağlı olmadığından emin olunmalıdır. Çocuğun burnunu karıştırdığı görüldüğünde “çok çirkin”, “pis”, “iğrenç” gibi ifadeler kullanılmamalıdır. “Burnunu karıştırmaya devam edersen, seni artık sevmeyeceğim ya da gideceğim” gibi sevgiden mahrum etmeye yönelik ifadeler de doğru olmayacaktır. Çocuk bu tarz davranışlar gösterdiğinde küçümsemek; dalga geçmek, alay konusu haline getirmek ya da cezalandırmak yanlış tutumlardır ve çocuğun özgüven gelişimini de olumsuz yönde etkileyecektir. Çocuğu bu davranıştan vazgeçirmeye çalışırken, ona sorular sorarak uygun olan davranışı bulabilmesi için yol gösterilmelidir. Yaptığı uygunsuz davranışın sonuçlarının neler olabileceğini, çevresindeki kişilerin bu davranış karşısında nasıl hissedebileceğini tartışabilir; empati kurmasını da sağlayabilirsiniz. Çocuğunuzun burnunu karıştıracağını anladığınızda ilgisini başka bir yöne, sevdiği bir oyuncağa, hoşlanabileceği bir objeye ya da yemeğe çekmeye çalışabilirsiniz.Dikkatini dağıtabilecek çeşitli yollar; oyunlar önerebilirsiniz; “Beraber oyun hamurları ile mi oynamak istersin yoksa resim yapmak mı?” gibi yerine getirebileceğiniz alternatifler sunabilirsiniz. Çocuğunuzun özellikle ellerini kullanabileceği, duygu ifadesine fırsat verebilecek elişi kağıtları ya da artık materyallerle yapılacak çalışmalar, kil ve oyun hamurları, boya çalışmaları, yap-boz, lego, ritim araçları ile yapılan aktiviteler ilgiyi başka yöne çekme konusunda faydalı olacaktır. Çocuğunuzla oynayacağınız dramatizasyon oyunlarında da ona nasıl davranması gerektiği konusunda yol gösterebilirsiniz. Örneğin; oyuncak bir figürü yine oyuncaklardan yapılmış bir banyoya götürüp mendille burnunu siliyormuş gibi yapabilirsiniz. Çocuklar için –mış gibi yapılan davranışlar oldukça öğreticidir. Anne-babalar çocukla iletişimde olumsuz ifadeler yerine; olumlu bir iletişim dili kullanmaya da özen göstermelidir. Olumsuz ifadeler çocuğun istenmeyen davranışa daha fazla odaklanmasına yol açar; yani anne-baba farkında olmadan uygunsuz davranışa vurgu yapmış olur. “Burnunu karıştırma, yapma” demek yerine “Burnun kaşındığında mendil kullanmanı istiyorum” demek daha doğru bir ifade olacaktır.

Ayrıca, burun temizleme alışkanlığının pekiştirilebilmesi için çocuğun sergilediği uygun davranışlar desteklenmeli ve sözel olarak ödüllendirilmelidir. Olumlu davranışın arkasından gelen ‘aferinler’ o davranışın tekrar sergilenme ihtimalini arttırır ve çocuğu o davranışı göstermeye daha istekli hale getirir. Ebeveynler çocuklarının uygunsuz davranışları karşısında verdikleri tepkilerde ne kadar kararlı ve tutarlı olabildiklerini gösterirlerse çocuk da olumlu davranışı o kadar hızlı kazanır.

Tüm çabalara rağmen çocuğunuz burun karıştırma davranışını göstermeye devam ediyorsa bir uzman desteğine başvurmakta da fayda vardır.


Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat

3 Temmuz 2020 Cuma

Televizyon ve Çocuk

Televizyon çocukların ilk aylardan itibaren ilgisini çeken bir araçtır. Birkaç aylık bebekler bile bu renkli, hareketli ve sesli görüntüyle ilgilenirler, görme alanları içinde takip edebilirler. Bebekler büyüyüp özellikle müziğe ilgi duymaya başladıkça müzik eşliğinde verilen görsel olarak vurgulanan görüntülere daha fazla ilgi duymaya başlarlar. Televizyonda söz ve görüntü bir arada verildiği için çocuklar çok kolay etkilenirler. İyi seçilmiş programlar izlettirildiğinde çocukların bilgisini, hayal gücünü artırabilir. İlk yıllarda özellikle reklamlar bebeklerin ve çocukların ilgisini daha fazla çeker. Müzik kanalları da aynı şekilde müzik-ritm ve renkli görüntülerin eşlik ettiği klipler nedeniyle ilgi çekici olur.  Bu dönemde fazla televizyon karşısında tutulan çocukların televizyon izleme alışkanlıklarının gelişmeye başladığı bilinmektedir. Özellikle de çocuğa rahat yemek yedirmek veya onun sakince oturmasını sağlamak amaçlı olarak televizyon seyretmeye teşvik edilen çocukların okul yıllarında da sürdürecekleri şekilde televizyon izleme alışkanlığı gelişmektedir. Ayrıca anne-babası çok televizyon izleyen çocukların da yine model alma yoluyla zaman geçirme ve eğlenme aracı olarak televizyonu tercih etmeleri söz konusudur. Küçük yaşlardan itibaren televizyon izleme saatleri sınırlandırılmayan çocuklar okul yaşlarında televizyon bağımlısı olmaya aday olmaktadırlar. Kontrolsüz şekilde televizyon izlettirilen çocukların yorum yapma, muhakeme etme yeteneklerinin olumsuz etkilendiği bilinmektedir. Çünkü televizyon izlemek tek yönlü, pasif bir etkinliktir. Oysa en etkin öğrenme yolu deneyerek yaşayarak öğrenmedir. Fazla televizyon karşısında kalan çocuk direkt bilgi almaya alışır ve etkileşim içine giremez. Bu nedenle Televizyonun olumlu etkileri ancak sınırlı ve seçilmiş programların izlenmesiyle sağlanabilir.

Anne-Babalara öneriler

*  3 yaş civarında çocukların çizgi film, belgesel ve eğitimsel programları izlemeleri onların yaratıcılıklarını geliştirir  ve hoşça vakit geçirmelerini sağlar. Ancak bu yaşlardan itibaren televizyon başında geçirecekleri vakit sınırlandırılmalıdır. Bebeklik çağlarından itibaren fazla televizyon izlettirilen çocukların özellikle iletişim ve konuşma  becerilerinin gecikmesi riski oluşmaktadır.

*  Bazı çizgi filmlerin aşırı şiddet ve korku öğesi içerdikleri ve bu nedenle çocuklar üzerinde birçok olumsuz etkiye yol açtıkları bilinmektedir.  Oyun çağı çocuğu henüz hayal ile gerçeği ayırt edemeyeceğinden şiddet ve saldırganlık içeren görüntülerden daha çok etkilenir. Bu  nedenle çocuğunuzun izlediği çizgi filmlerin denetimini siz yapmalısınız. 

*  Okula giden çocukların, dinlenme, yemek yeme, oyun oynama, uyku ve ders zamanları çıkarıldığında eğer vakitleri kalıyorsa televizyon seyretmelerine izin verilmelidir. Bu saat de genellikle derslerin bitmesinin ardından planlanmalıdır.

*  Çocukların günlük televizyon izlemeleri gereken saatler konusunda değişik görüşler olmakla beraber özellikle okul çocuklarının günde bir saatten fazla televizyon izlememeleri önerilmektedir

*  Çocuğun yaşına uygun programlar izlemesi sağlanmalıdır. Yetişkinler için hazırlanmış dizi, film, magazin türü programların mümkün olduğunca çocuklara izlettirilmemesi gerekmektedir.  

*  Çocuklar genellikle evde yalnız hissettiklerinde ve uygun aktivite bulamadıklarında televizyonu tercih etmektedirler. Çocuğunuzun yaşına ve ilgi alanına uygun oyunlar bulup onunla oynayabilirseniz ve televizyon dışında birlikte eğlenebileceğiniz aktiviteler bulabilirseniz çocuğunuz televizyon izlemek yerine sizinle oynamayı tercih edecektir 


Çocuklar ilk olarak hangi yaşta televizyonla tanıştırılmalı? 
Çocuğun bebekliğinden itibaren televizyonun aynı ortamda açık olmasında bir sakınca yoktur. Hatta bol işitsel uyaran içermesi bakımından yararları da olabilmektedir. Ancak bu, çocuğun televizyon karşısına oturtulup başka uyaran verilmemesi anlamına gelmemelidir. Aslında çocuklar 2 yaşlarından itibaren televizyon karşısına oturup kısa çizgi filmler izleyebilirler. Ya da eğitimsel içerikli çocuk programlarını izlemeleri uygundur. Ama bebeklikten itibaren izlenen müzik kanallarının çocukların dil ve iletişim becerileri üzerinde olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Çocuklar okul öncesi dönemde çizgi filmler, çocuk filmleri ve eğitimsel programları izleyebilecek dikkat ve sabır süresine sahiptirler. Yani bir saat civarı televizyon başında oturabilirler. Bu süreyi aşmamak uygun olur. Çünkü bu dönemdeki çocuklar çok alıcıdırlar ve zihinsel gelişimleri için gerekli olan başka bir çok faaliyetle ilgilidirler. Öğrenmenin en yoğun olduğu bu dönemde tek yönlü bir etkinlik olan televizyon ile doldurmamak gerekmektedir. Ayrıca bu yaşlarda çocuklar yaşam rutinleri konusunda alışkanlıklar edinirler. Sürekli televizyon izleyen çocuklar bunu alışkanlığa dönüştürmekte ve bir çok gelişim alanında yetersiz uyaranlar nedeniyle geri kalabilmektedirler. Özellikle okul çağına gelindiğinde televizyon alışkanlığı nedeniyle okul ve derse uyum ve uygun çalışma alışkanlıkları geliştirme konusunda ciddi sorunlar yaşanabilmektedir. Bazen çocuklar için hazırlanan programlar ve çizgi filmler de şiddet ve uygun olmayan görüntüler içerebilmektedir. Buradaki denetim yine ailelere düşmektedir. Televizyon için ayrılan süre çocuğun gün içindeki boş zamanına oranlanmalıdır. Örneğin okul ve günlük ihtiyaçlarının karşılanması haricinde çocuğunuzun kalan boş vaktinin dörtte birinden fazlasının televizyon ile harcanması uygun olmayacaktır. Çünkü çocuğun oyuna, paylaşıma, hobilerini geliştirecek zaman geçirmeye de ihtiyacı vardır.  Eğer çocuğun boş zamanlarında onunla sohbet etmeye, oyun oynamaya veya başka hobilerine vakit ayırabiliyorsanız, çocuğunuz genellikle TV izlemek yerine sizinle vakit geçirmeyi tercih edecektir. 

Uzun süre televizyon karşısında bırakılan çocukların yaşayabileceği problemler nelerdir?
Televizyonun en önemli olumsuz etkisi çocuğun tek yönlü bir iletişim içinde olması ve karşılıklı etkileşime fırsat vermemesidir. Özellikle dil gelişiminin ve sosyal gelişimin temellerinin atıldığı  en önemli dönem  olan ilk 3 yılda televizyon karşısında fazla vakit geçiren çocukların konuşmada gecikmelerinin olma olasılığı artmakta ve dış dünya ile iletişimde sorunlar yaşayabilmektedirler. Okul çağı çocuklarında ise yeterli ve uygun çalışma alışkanlığı geliştirememe ve aktif öğrenme yerine kalıp öğrenmeye eğilim, düşünce esnekliğinin azalması gibi bazı olumsuz etkilerden söz edilmektedir.

Uzun süre klip ve reklam izlettirilen çocuklarda ne gibi problemler ortaya çıkabilir?

Renk, ses, ritm ve hareketin bir arada sunulduğu reklam ve müzik klibi gibi programlar çocukların çok ilgisini çekebilmektedirler. Reklamlarda kullanılan bazı bilinç altı uyaranların çocukların tutum ve tavırlarını etkilediği bilinmektedir. Yani bu tür programların çocukları çok fazla etkilediği bilinmektedir. Reklam ve klipleri kontrolsüzce izleyen çocukların verilen her tür mesajı kalıcı olarak alabilmekte, korku, kaygı, öfke gibi duyguları yoğun yaşayabilmekte, zaman zaman şiddet eğilimlerinin arttığı ve sosyal ilişkilerde zorlanabildikleri bilinmektedir.

Çocuğun televizyon izlemesi hangi durumlarda yararlı olabilir?

Bazı eğitimsel programların özellikle yetersiz çevresel koşullarda yaşayan çocuklar için yararlı olabileceği düşünülmektedir. Burada yine bu programların belli bir pedagojik sansürden geçmiş olması gerekliliği söz konusudur. Bunun yanı sıra çocukların gerçek hayatta karşılaşma fırsatı bulamadıkları doğa ve çevre ile ilgili bazı görüntüleri örneğin belgesel programlar aracılığı ile izlemeleri okul bilgisinin görsel bir malzemeyle eşleştirilmesi anlamında kalıcılık sağlamaktadır. Belgesel programlar hem çocukların ilgisini çekmekte hem de yeni bilgiler öğrenmek konusunda teşvik edici ve merak uyandırıcı olmaktadır.

Televizyonun yaralı olabilmesi için anne-babaların izlemesi gereken yollar nelerdir?

Sınırlandırma buradaki en temel prensiptir. Çocuğun zaman zaman dinlenmek ve eğlenmek için bir keyif aracı olarak kullanması durumunda televizyon etkili bir araçtır. Ancak çocuğu esir alan bir hale dönüştüğünde tamamıyla zarar verici olmaktadır. Öncelikle çocuğunuzun izlediği programların hangileri olduğunu bilmeli ve çocuğunuz için ne kadar yararlı ve gerekli olduğunu önce siz değerlendirmelisiniz. 

Televizyon dışında yararlı ve eğitici olabilecek ne gibi aktiviteler önerilebilir?

Her yaş grubunun ilgisi ve becerisi farklı olmakla beraber tüm çocuklar anne-babalarıyla zaman geçirmekten keyif alırlar ve her türlü oyunu anne-babalarıyla oynayabilirler. Seçtikleri, tercih ettikleri oyun ve oyuncaklarla sizin de ilgilenmeniz, oyun kurmak ve o oyunun parçası olmak konusunda ona destek vermelisiniz. Çocukların hem ilgilerini çekebilecek hem de dikkat, algı, hafıza ve muhakeme gibi yeteneklerini geliştirebilecek, dil gelişimine yardımcı, yaratıcılığı destekleyen birçok oyun mevcuttur. Çocuğunuzla yapacağınız aktiviteyi planlamadan önce onu çok iyi tanımalısınız. Bazen çocuklar hep benzer oyunları tercih ederler. Bu kolaylarına gelebilir. Bu durumda eğitimsel oyunlar ve materyaller satan mağazalara danışarak yaşına uygun yeni malzemelerle tanıştırabilirsiniz. Ayrıca evde oluşturacağınız kağıt, karton, boya, hamur vb gibi bazı yaratıcı malzemelerle de çocuğunuzun ilgisini çekecek oyunlar hazırlayabilirsiniz. Bu tarz aktiviteler hem çocuğun duygularını ifade etmesi için bir araç olmakta hem de becerilerini geliştirmeye yardımcı olmaktadırlar. Çocuklar genellikle bu tarz oyunlardan keyif alırlar. Onlara serbestçe oynamaları konusunda fırsat verilmesi önemlidir. Bazen anne-babalar çocuklarının çok mükemmel şeyler yaratmalarını isteyebilirler. Örneğin yaptığı resimleri eleştirirler ve neden daha özenle yapmadığını sorabilirler. Bu tavır çocukların kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olabilmekte ve bu tarz aktivitelerden kaçınmalarına neden olabilmektedir. Oysa televizyon izlemek bir performans gerektirmez. Bu durumda çocuk televizyon izlemeyi başka aktivitelere tercih edecektir.


Uzman Pedagog Belgin Temur