Çocuklarda güven duygusu ilk bir yılda gelişir. Bebekler hep annelerinin yanında olmak isterler; huzursuz olduklarında annenin yüzü, sesi, dokunuşuyla rahatlarlar ve bu yakınlığı hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Bu noktada ebeveynler ile sağlıklı bir bağlanma gerçekleşebilmesi için bebeklerin ihtiyaçlarının olabildiğince çabuk karşılanabilmesi gereklidir. Çocukların, ne olursa olsun, her zaman annelerinin yanlarında olacağını ve ihtiyaçlarını karşılayacağını hissetmesi önemlidir. 1 yaş itibariyle de çocuklar bu güven duygusunun rahatlığıyla anneden ayrı kalmaya biraz daha tolerans gösterebilir ve çevresini yaşayarak öğrenmeye çalışan, bağımsız bir birey olma yolunda adım atarlar. Dış dünyayı kontrol edebildiklerinin, birçok şeyi kendi kendilerine yapabildiklerinin farkına varırlar. Böylece, kendilerine olan güvenleri de artar. 2 yaş itibariyle konuşmalarının gelişmesiyle dış dünya ile ilişki kurarlar ve kendi ihtiyaçlarını ifade ederler. Hareket etme becerilerinin de artmasıyla daha çok bağımsızlaşan çocuklar büyük bir merak duygusuyla etrafı keşfetmek ve kendi sınırlarını test etmek isterler. Ve bu noktada benmerkezcilik özelliği devreye girer. Yaşamın ilk yıllarında anneye bağımlılığın yanı sıra çocukların sahip oldukları temel psikolojik özelliklerden biri de benmerkezciliktir.
Benmerkezcilik çocuğun kendini dünyanın merkezinde görmesi; herkesin ve her şeyin onun için var olduğuna inanmasıdır. Çocuk istediği her şeye istediği an ulaşabileceğine inanır ve isteklerini ertelemekte zorlanır. Engellenmeye toleransı yoktur ve müdahale edildiğinde zorlanılır. Sözel ifade becerisi geliştikçe de tüm isteklerini fazlasıyla dile getirmeye başlar. Başkalarının da isteklerinin olabileceğinin fark edemez ve istenen her şeye ne şekilde olursa olsun anında sahip olabilmek ister. 2 yaş döneminde, çocukların anlam veremediğimiz tutarsız istekleri olur. Önceden çok arzuladıkları bir şey önlerine konduğunda “ben bunu değil diğerini istemiştim” diye sızlanabilirler. Ve karşılarındaki kişiyi pes ettirene kadar bu çatışmaya devam edebilirler. Bu yaş diliminde çocuklar her şeye karşı gelen bir tavır içinde olabilirler. Söz dinlemezler; her konuda çatışabilir; sürekli inatlaşır; ellerine geçirdiklerini sahiplenebilir; her şeye “bu benim” diyebilir; ellerinden alınınca huysuzlanabilirler. Alışverişte istedikleri her şeyin alınmasını ister ve onu alıncaya kadar ağlayıp bağırır ve kendilerini yerden yere atabilirler.
Aslında, sürekli isteklerde bulunarak, dokundukları, beğendikleri, gerekli gereksiz her şeyi satın almak isteyerek, çocuklar hem kendilerini, kendi kurallarını, bağımsızlıklarını kabul ettirmeye çalışırlar hem de çevredeki sınırlamaların, ailenin kurallarının ne kadar geçerli ve tutarlı olduğunu test ederler. Çocuklar varlıklarını kabul ettirebilmek için istenilen ne olursa olsun karşı çıkar ve sadece kendi istediklerini yapacaklarını kanıtlamaya çalışırlar. Bu durum 2 yaş dönemi çocuklarında beklenilen normal bir gelişim sürecidir ve kişilik gelişimi açısından da oldukça önemlidir. Özellikle ilk 3 yıl çocuklarda benmerkezcilik çok belirgin bir tutumdur. Bu dönemde çocuklarda empati becerisi gelişmemiştir; ‘başkaları’ kavramı oturmamıştır; kendilerini başkalarının yerine koyabilme yetileri yoktur. Diğer insanların duygu ve düşüncelerini dikkate alma ve mantıksal muhakeme yapabilme olgunluğuna ulaşmamışlardır. Olayları sorgulamaz; somut ve soyut kavramları ayrımlaştırmakta zorlanırlar. Başkalarının eşyalarını da sahiplenebilirler. Ancak 3 yaş itibariyle çocukların kendilerinden başka bireylerin de olduğunu fark etmeleri, kabullenmeleri, paylaşıma daha açık bir tutum sergilemeleri beklenir. Benmerkezcilik özelliği yavaş yavaş törpülenir ve yaş ilerledikçe de azalır.
Benmerkezcilik özelliğinin zaman içinde azalabilmesi için ebeveynlerin ufak adımlarla disiplin anlayışlarını devreye sokmaları gerekir. Ebeveynler çocuklarını erken yaşlardan itibaren sınırlarla tanıştırmalılardır. Hangi yaşta olursa olsun her çocuk belli sınırları olmasını ister; buna ihtiyaç duyar. Karşısında, kuralları uygulayan tutarlı bir anne baba görmekten hoşlanır; ancak böyle kendini güvende hisseder. Bu nedenle mutlaka önceden belirlenmiş anlaşılır ve net kurallar koyulmalıdır. Kuralların konmuş olması tek başına çocuk için yeterli olmaz; aynı zamanda koyulan kuralların tutarlı bir şekilde uygulanabiliyor olması da gerekir. Ebeveynlerin de söz konusu problemle ilgili olarak işbirliği yapmaları ve kendi aralarında da tutarlı olmaları önemlidir. Çocuğunuz sizi test edecektir ve ona karşı direnemediğinizi gördüğünde sizinle baş edebileceğini düşünecek ve isteklerine devam edecektir. Bu nedenle; önce “hayır” denilen bir şeye sonradan “evet” dememeye özen göstermek, anne-babanın dışında çocuğun çevresindeki diğer bireylerin de koyulan bu kurallara uygun davranmasını sağlayabilmek önemlidir. Ancak o zaman çocuk isteklerini törpüleyebilir ve kurallara daha rahat uyum sağlayabilir. Her iki ebeveynin de çocuğun tutumları karşısında koyulan kuralları esnetmemesi; çocuğun karşısında kararlı bir şekilde durabiliyor olması çocuğa, anne-babasının kararırın ne yaparsa yapsın değişmeyeceği mesajını iletir. Oysa tam tersi durumlarda; örneğin evde aynısının mavi rengi bulunan arabasının kırmızısını da isteyen çocuğuna annenin ‘hayır; alamayız’ dediği ancak babanın istenileni satın alarak geldiği zamanlarda; öncelikle çocuk koyulan kuralın geçerliliğini sorgular; kendince yaptığı testte babasının direnişleri karşısında mağlup olduğunu görür; ve bundan sonra bir şey aldırmak istediğinde engelle karşılaşmadan direk babasından isteyebileceğini öğrenir. Aynı zamanda çocuğun istediği oyuncağı almayan ebeveynin otoritesi de sarsılmış olur.
Çocuğun isteğini gerçekleştirmeden ya da istediği şeyi almadan önce mutlaka bunun gerçekten çocuğun ihtiyacı olup olmadığına karar vermek önemlidir. Çocuğunuzun mantıklı isteklerine cevap verilmelidir. Tabiki de çocuğunuza çok sevdiği çikolatayı ya da oyunu alacak, oyun zamanı geldiğinde onu parka götürecek, ona beğendiği ayakkabıyı alması için fırsat tanıyacaksınız. Ama bu onun her isteğini gerçekleştirmek, tüm taleplerine cevap vermek ve kuralları onun belirlemesine izin vermek anlamına gelmez. Çocuklar çoğu zaman neyin doğru neyin yanlış; neyin zararlı neyin zararsız; ya da neyin gerekli neyin gereksiz olduğunu ayırt edemezler. Anne-babalarının ve çevrelerindeki diğer yetişkinlerin yönlendirmeleriyle iyiyi, yararlıyı öğrenir ve doğru alışkanlıklar edinerek kendilerini karşılaşabilecekleri tehlikelere karşı koruyabilirler. Anne-baba olarak uygulanabilecek en doğru tutum çocuğunuzun belirlediğiniz ihtiyaçlarından uygun olan birkaç alternatifi belirleyerek çocuğunuza seçim şansı sunmaktır. ‘Mavi ayakkabıyı mı yoksa pembe olanı mı almak istersin?’ diye sorduğunuzda onun da kendi seçimlerini yapabilmesine fırsat tanımış olursunuz. Alternatif sunmak aynı zamanda kurallara uyumu da kolaylaştırır. Bu şekilde, çocuğunuz mantıklı ve mantıksız istekleri karşısında ebeveynlerinin davranışları arasındaki farkı gözlemleyebilecek; hangi isteklerine cevap veriliyor; hangileri karşılıksız kalıyor daha iyi anlayabilecektir.
Çocuğa kuralları hatırlatıp, istediğinin neden olamayacağını açıkladıktan sonra çocuk hala inatlaşmaya ve isteklerini dile getirmeye devam ederse bir süre bunu görmezden gelmek; yine de vazgeçmiyorsa, ilgisini başka bir yöne, hoşlanabileceği bir objeye, yemeğe çekmeye çalışmak işe yarayabilir. Dikkatini dağıtabilecek çeşitli yollar denenebilir. Çocuğa anne ve babasıyla beraber paylaşım içinde olacağı aktiviteler önerilebilir. “Eve gidince beraber kitap okumak mı istersin yoksa resim yapmak mı ?” gibi yerine getirebileceğiniz alternatifler sunulabilir ve onun seçmesine izin verilebilir. Bu durum çocuğun ebeveynlerine karşı daha ılımlı yaklaşmasını da sağlayacaktır. Çocuk, artık kendi kararlarını veren bir birey olarak kabul edildiğini hissedecektir. Böyle davranıldığında, çocuk onun fikirlerine değer verdiğinizi, önemsediğinizi düşünecek ve yaşanılan olaya karşı direncini azaltacaktır. Çocuklar anne-babalarını zor duruma soktuklarında ya da inatlaştıkları sürece nelerle karşılaşabileceklerini bilmelidirler. Onlara, kurallara uymamanın, anne-babanın sözünü dinlememenin bazı sonuçları olduğu hatırlatılmalı ve çocuklar bu sonucu yaşayarak öğrenmelidirler.
Çocukluk döneminde kazanılan alışkanlıklar, çocuğun kimliğini oluşturmasında, kişiliğinin gelişiminde önemli rol oynar. İleriki yaşantısında göstereceği tutum ve davranışlarda, çevresindeki bireylerle kuracağı ilişkilerin temelinde çocukluk döneminde yaşadığı deneyimler yatar. Dolayısıyla isteklerini ertelemeyi öğrenememiş, benmerkezci tutumu sergilemeye alışmış bir çocuğun bunun etkilerini yetişkinlik döneminde de taşıyacağı düşünülmelidir.
Benmerkezciliği pekiştirilen, sınırsız yetişen, her talebi yerine getirilen, her istediği alınan çocuklar ileriki yaşlarda sosyal çevreye uyum sağlama da ciddi problemler yaşarlar. Küçük yaşlarda sınırlarla tanışmayan, ‘hayır’ı duymayan çocuklar büyüyüp bağımsızlaşmaya, aile bireylerinin dışındaki kişilerle iletişim kurmaya başladıklarında, gerçek dünyanın farklı olduğunu, her şeyi istedikleri gibi kontrol edemediklerini, her istediklerine istedikleri an ulaşamadıklarını fark ederler. Ve bu onlar için çok daha büyük bir yıkım olur. Oysaki küçük yaşlarda kural ve sınırla tanışmış çocuklar ileriki yaşlarda yaşanabilecek bu tarz sıkıntılarla baş edebilme becerilerini kazanmış olacak ve bu durumları daha iyi tolere edebileceklerdir. Belli bir disiplin anlayışı ile yetişen, her istediklerini satın alamayacaklarını bilen, istediği şeye sahip olabilmek için sabretmesini öğrenen çocuklar, yetişkinlik döneminde kendine yetebilen, özgüvenli, sorumluluk sahibi, yeni girdiği ortamlara uyum sağlayabilen bireyler olurlar. Her istedikleri ertelenmeden gerçekleştirilen, sınırları olmayan, kurallara uymadığında bunun sonuçlarıyla yüzleşmeyen çocuklarsa ileriki yaşlarda sabırsız, dürtülerini ve kendilerini kontrol etmekte zorlanan, sırasını bekleyemeyen, isteklerini erteleyemeyen, doyum sağlamakta zorlanan, istekleri gerçekleşmediğinde öfke, mutsuzluk, huzursuzluk gibi duygusal tepkiler veren, agresif davranışlar gösterebilen bireyler olabilirler. Ayrıca, bu tutumlar depresyon, kaygı bozuklukları gibi daha ciddi psikolojik problemlere de sebebiyet verebilir.
Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder