23 Mart 2021 Salı

Öğrenmeye Katkı Sağlamada İzlenmesi Gereken Yollar

Öğrenme her yaştan herkesin hayatında bir yaşam boyunca varlığını ve etkisini sürdüren, ihtiyaç olarak giderilmesi istenen bir kavramdır. Öğrenme doğumdan başlayarak devam eder. Ancak bu konunun en fazla önemsendiği dönem; anaokulundan üniversite yıllarına dek süren okul dönemidir.

 Anne ve babaların, çocuklarının, hayatı tanımalarını, edindikleri bilgileri kullanmalarını, kendi ve çevrelerindeki insanların deneyimlerinden faydalanmalarını ve bunlardan birer sonuç çıkarmalarını isterken, bu isteklerinin belirli koşullar gerektirdiğini bilmeleri gerekmektedir. Eğer çocuktan okul hayatında ve diğer sosyal alanlarda öğrenmesini ve bu öğrendiklerini kullanmasını istiyorsak, öğrenmenin gerçekleşmesi için gereken merak ve bilme güdüsünü destekleyip, bu ihtiyacını karşılayabilecek güvenli ortamlar yaratmalıyız. Öğrenmenin gerçekleşmesi için; küçük yaşlardan daha ileriki yaşlar da dahil olmak üzere, çocuğun güven hissi taşıdığı ortam içerisinde özgürleşip, merak duygusu beraberinde araştırması, keşfetmesi ve deneyimler kazanması gerekmektedir. Bunun yanı sıra; öğrenmenin bir başka yolu da çocuğun gördükleri, duyduklarıyla anne-babadan ya da diğer kişilerden öğretici faaliyetlerle edineceği bilgidir. Bu şartlar altında öğrenme çok daha fazla alanda ve daha hızlı olacaktır.  Bu merak duygusunu perçinlemek için aileler ve eğitimciler uygun şartları hazırlamalıdır. Çocuğa güvendiğimizi hissetmek ve bunu ona aktarabilmek; kendine güven duygusunu pekiştirip; araştırma ve  bilmeye yönelik faaliyetlerini tetikleyecektir.

Ailelerin öncelikle bilmesi gereken; her bireyin kendine ait bir öğrenme tarzının var olduğudur. Kimi insanlar duyarak, kimileri görerek, kimileri de yaşayarak daha fazla şey öğrenirler. Bilginin nasıl öğrenildiği dolayısıyla nasıl öğretildiği de; okul çağı çocukları için önemlidir. Bu açıdan çocukları değerlendirirken onların öğrenme tarzı hakkında farkındalık kazanmak; ailenin, eğitimcilerin ve diğer ilgili kişilerin çocuğun öğrenme becerilerini herhangi bir ortamda(ev, okul..vb.) geliştirebilmekte yardımcı olacaktır. Ancak öğrenmenin, çocuğun psikolojik durumundan etkilendiğini de unutmamak gerekir.

Bir çocuğun öğrenme konusunda bir sıkıntı yaşamasından bağımsız olarak; öğrenme becerilerini geliştirmekle ilgili çocukların ve aile, öğretmen gibi kişilerin bilmeleri gerekenler vardır. Okul içi öğrenme becerilerini geliştirmek, sadece öğretmenin yeteneği değildir. Çocuğun katılımıyla birlikte ailenin de gereken miktardaki katılımı öğrenmeyi etkiler. Öncelikle ilgili, destekçi bir ebeveyn olmak gereklidir. İlgilenmek konusu elbette sınırlıdır; çocuğun bir anlamda ‘ bekçisi ’ olmamak gerekir. Ailenin çocuğu gözlemlemesi, başarısını takdir etmesi ve çocuğun desteğine karşılık verebilmesi önemlidir. Öğrenmek kadar öğretmenin ve bu alanda destek olmanın da sabır ve içtenlik gerektirdiğini bilmek; aileler ve çocuklar için unutulmaması gerekenlerdendir. Anne ve babanın çocuğun öğretmeniyle bilgi alışverişinde olması, çocuğa okulda öğrendikleri konusunda yardımcı olmalarını ve öğretmenin tutumunu anlamalarını kolaylaştırır. Çocuğa yönelik olumsuz, yapıcı olmayan davranışlar ve sözler karşısında; çocuğun var olan öğrenme becerilerinde performans düşüklüğü ve diğer bazı psikolojik problemler gözlenebilir. Bu konu hem aileleri hem de çocuğun çevresindeki diğer yetişkinleri (öğretmen, ağabey. abla.. vs.) ilgilendirmelidir.

Ev içi düzen ve Öğrenmeye Etkisi..

Ailenin çocuğun hayatındaki güçlü etkisinin öğrenmede de devam ettiğini görmekteyiz. Öğrenmenin her ortamda gerçekleşebildiğini bilmek; ailelerin bu konuda daha duyarlı olmalarını sağlayacaktır. Öncelikle ev içerisinde öğrenmeyi gerçekleştirmekle başlamak gerekir. Bunu sağlamak için de en küçük yaşlardan itibaren çocuğun ev ortamında öğrenmeyi gerçekleştirebileceği düzenlemeleri yapmak gereklidir. Örneğin çocuk için, aile içi sohbetler yapmak, kitap okumak, yap-boz yapmak, bulmaca çözmek, oyun oynamak gibi faaliyetler öğrenmeye katkısı olan faaliyetlerdendir. Ayrıca sakin, ışığın yeterli olduğu bir ortam da okul derslerini çalışırken gerçekleşen öğrenmeyi etkileyecektir.  Çocuğun dengeli beslenmesi, düzenli uyku uyuması, yeterli fiziksel faaliyetler yapıyor olması da öğrenmede etkili olacaktır. Çocukların hayatlarının anne ve baba tarafından gerekli miktarda düzenlenmesinin yanı sıra, çocuğun da kendi planlama ve sistem oluşturmaya dayalı becerilerinin gelişmesine yardımcı olmak bu açıdan da önemlidir. Kendi odası, çantası, eşyaları için düzenli olmayı öğrenmesi için ona anne ve baba olarak model olmak yararlıdır. Ev içerisindeki düzenin çocuğun kendi düzenini oluşturmasına yansıyacağını unutmamak gerekir. Bunlarla birlikte çocukların okuma alışkanlıklarını geliştirmek için birlikte kitap okumak ve onun okuması için bir plan oluşturmak; öğrenme açısından büyük bir adımdır.  Okuma konusunda bir plan yürütüp; uygulamak için  ödüllendirme sistemini kullanılabilir. Ancak aile ile birlikte okumalar yapmak; çocuğun bilinmeyen konular üzerinde düşünmesini ve sorup öğrenebilmesini sağlayabildiği için ayrıca önemli gözükmektedir. Okulda öğrenmenin daha iyi olabilmesi için gereken dersi dinleme, dinlediğini not alma ve derse katılma konusunda onu teşvik etmeniz işe yarayabilir. Okul sonrası ödev konusunda çocukların isteklerini arttırabilmek ve onların zamanlarını iyi kullanmalarını sağlamak; okulda öğrenilenlerin ev ortamında daha etkili olarak pekişebilmesi için gereklidir. Okulda olanlar hakkında onunla konuşmanız ve öğretmenle iyi bir iletişiminizin olması, bunun yanı sıra bu durumun çocuk tarafından fark edilmiş olması da çocuğun okul konusunda ve dolayısıyla öğrenme konusundaki motivasyonunu arttıracaktır.

Okul içi Öğrenme..

Öğretmenlerin de çocuğun öğrenmesine olan etkisi yadsınamaz. Öğretmenlerin öğrencileriyle öncelikle iyi bir ilişki kurması, sonrasında olumlu bir sınıf ortamı oluşturmaları öğrenmenin gerçekleşmesinde öncül bir gerekliliktir. Bu güvenli ve etkili ortamda, öğrencilerin dikkatlerini toparlayıp, öğrenecekleri materyale odaklanmaları daha kolay olur.     Ayrıca öğretmenlerin çalışma koşulları da mesleki performanslarını etkilediğinden, sınıf mevcudu, dış ortam koşulları da öğretmenin çalışma performansını dolayısıyla da çocukların öğrenme performansını etkileyecektir. Çok kalabalık bir sınıf ortamında; öğretmenin öğrenciler arasındaki akademik ve duygusal farkları keşfetmesi, buna uygun bir müdahale geliştirebilmesi zorlaşabilmektedir. Ancak öğretmenin ve okuldaki diğer eğitimcilerin çocuğun ve ailesinin bireysel özelliklerini bilmesi; öğrenmede etkili olabilecek etkenleri bilmesi demektir. Örneğin duygusal çatışmaların yoğun olduğu bir ailede yetişen çocuğun, öğrenme performansındaki düşüş öğretmen tarafından zor fark edilebilir ve altında başka nedenler olduğu düşünülebilir. Bu açıdan okul-aile ilişkisinde özellikle sınıf öğretmeni ve rehber öğretmen tarafından çocuğun ve ailenin tanınıp, bilgi edinilmesi yararlıdır. Bununla beraber öğrenme konusunda zorluk yaşayan çocukların ayrıca öğretmen tarafından aileye; eğer aile tarafından fark edilmişse de öğretmene bilgi verilmesi gereklidir. Bu durum işbirliği kurarak, sorunların çözümünde ortak hareket edilmesini sağlar.

Okulda öğrenim gören çocuklar açısından bazı belirgin noktalar üzerinde durmak; öğrenmeyi kolaylaştıracaktır. Bunlardan bir tanesi; çocuğun dikkatini toparlayıp, anlatılanları bu şekilde dinlemesi ve sonuçta bilgi edinimini böylelikle sağlıklı olarak yapması beklenmelidir. Bunun için de, öğrenmenin gerçekleştirdiği ortamın dikkatin yoğunlaştırılmasına engel olmayacak konumda olup olmamasının yanı sıra çocuğun kendi dikkatini yoğunlaştırmayla ilgili bir sıkıntısının olup olmadığı da araştırılmalıdır. Evdeki odasının ve sınıf ortamının öğrenme için uygun olması; çok kalabalık olmayan bir sınıf, gereksiz seslerin ortama pek giremediği, ışığın yeterli derecede olduğu bir oda veya sınıf  demektir. Bunun haricinde öğretmenin ses tonunun nasıl olduğu da öğrenmede etkilidir. Ayrıca çocuğun herhangi bir işitme ya da görme sorunu olmadığı ancak dikkatini toparlamakta güçlük çekiyor olması öğrenmeyi olumsuz olarak etkileyecektir. Ailelerin ve eğitimcilerin bu durumun farkında olabilmesi, sorunun çözümü için ön adımdır.

Özel Durumlar..

Ailelerin ve öğretmenlerin çocuğun var olan öğrenme becerilerinin ortaya çıkmasına ve gelişmesine katkısı oldukça fazladır. Bunun için çocuğun iyi birer gözlemcisi olmak işe yarayabilir. Çocuğun gelişirken ‘daha fazla bilgi sahibi’ olduğu alanlar; çevresindekiler için çocuğun ‘özel ilgi alanı’ olarak görünebilmektedir. Dolayısıyla öğrenme tek bir alanda hakim olmadığı gibi; birtakım özel alanlarda yoğunlaşabilir. Bu alanların çocuk tarafından değil çevresindekiler tarafından fark edilmesi, çocuğu yönlendirebilme konusunda kolaylık sağlar. Ancak çocuğun ilgisini azaltmak da; çevresi tarafından sağlanabilir. Anne- baba tutumları ya da öğretmen-öğrenci ilişkisi burada belirleyici olabilir. Çocuğun belirli bir alana yönelik öğrenme isteğini perçinlemek; bu alanda kullanması gereken becerilerini geliştirmeye katkı sağlayabilir. Ancak böyle bir durumu fark edememek ya da arka plana atmak; çocuğun farklı bir özelliğini ortaya koymasını engellemek demek olabilir. Ancak burada çocuğun ilgi alanını tek taraflı görmesine izin vermemek; başarabileceği diğer alanlar bulmasına ve deneyimlenmesine katkı sağlayacaktır.

Aileler çocuklarında gözlemledikleri ve normal görmedikleri bir durumda profesyonel bir destek alıp; soruna gerçekten neyin neden olduğunu görmelidirler. Öğrenme sorunu yaşayan bir çocuğun öğrenme ile ilgili sıkıntıları, erken müdahale edildiği takdirde daha hızlı çözümlenecektir.  Bu şekilde, çocuğun farkında olmadığı bir problem nedeniyle hissettiği başarısızlık, yetersizlik gibi duygularının üstesinden gelmek de mümkün olabilir. Bazen ise, çocuğun öğrenme tarzına yönelik farklılık, çocuğun öğrenme performansını etkileyeceğinden; çocuğun nasıl daha etkili öğrenme gerçekleştirebileceği aile tarafından bilinmek istenebilir. Çünkü çocukla yapılan öğretim çalışmalarında kullanılan tarz çocuk için önemlidir. Bu durumda da profesyonel bir desteğe ihtiyaç duyulabilir.  Ancak, öğrenmeyle ilgili sıkıntının varlığı ya da yokluğunda, öğrenme konusunda çocuk için ailelerin yapmaları gereken en temel şey özgüvenini yüksek tutabilmektir. Başarabildiği alanları ona gösterebilmek; başaramadıkları için çaba harcamaya yönlendirecektir.


Çalışma Becerilerinin Kazanılmasının Öğrenmeye Etkisi..

Okul döneminde, aileler ve eğitimciler, çocuğun kendi becerilerini bağımsız şekilde kullanarak öğrenmeyi gerçekleştirmelerini isterler. Ancak bu durum çevrenin yönlendirmesine gerek duyurabilir. Çocuğun daha etkili nasıl öğreneceğini ona bulması için yardımcı olmanız ve uygun çalışma becerilerini geliştirerek; kendine çalışma sistemi kurması yolunda ona rehberlik edebilmeniz önemlidir.  Çocukların bu yetkin duruma kavuşması için; öğrenme için araç olan çalışmayla ilgili becerileri de kazanmaları gereklidir. Çalışma becerileri gelişip, nasıl çalışılacağı bilindikçe ve bu konuda ustalaşıldıkça;  bilgiler giderek daha iyi öğrenilmeye başlanır ve öğrenilenlerin kalıcılığı artar.

Öğrenilen bilginin belirli bir sistem dahilinde çalışılması ve tekrar edilmeye uygun hale gelmesi de öğrenmenin pekiştirilmesi için gereklidir. Bunun farklı teknikleri üretilebilir ancak okurken önemli gözüken satırın altını çizmek, önemli konuları listelemek, ders malzemelerini hazırlamak ve nasıl not alınacağını bilmek en çok kullanılanlardandır. Örneğin, not almak gerekli ve dikkat çekici, hatırlatıcı bilgilerin kaydedilmesi anlamına gelir. Fazladan, yerine geçebilecek bilgiyi aynı kağıda sıkıştırmak; daha önemli bilgilerin kalıcı olarak öğrenilmesini zorlaştırır. Konu listesi yapmak da belirli bir sıra dahilinde çalışabilmek ve bitirilen – kalan bölümlerin daha rahat ortaya çıkmasını sağlayarak öğrenmeye katkı sağlar.

Bunların dışında öğrenilen konunun tekrarı ve öğrenilenleri uygulamaya koyma; diğer aşamalardır. Tekrar okumak; bilgileri pekiştirmek ve daha kalıcı hale getirebilmek için yapılır. Uygulamaya koymak ise; öğrenilenleri farklı alanlarda kullanabilmektir. Çocuğun okulda öğrendiği bir bilgiyi; hem sınavda hem de dışarıda kullanabilmesi buna bir örnektir. Dolayısıyla çocuğun öğrenmede; bilgiyi edinebilmesi için dinleme, okuma ve tekrar ederek çalışmaya dikkat etmesi gerekir. Edindiği bilgiyi düzenlemek için altını çizme, not alma, konulara ayırma ve sorular üretme gibi teknikler kullanması; bilgiyi hatırlamak için ise tekrar edip muhakeme edebilmesi gerekir. Bütün bu kullanılan bilgilerin uygulamada kullanılması ise birçok alanda yer alabilir. Bütün bu aşamalara çocuğu yüreklendirerek yönlendirebilmek;  hem anne-babanın hem de eğitimcilerin ilgisiyle gerçekleşecektir.

Ödül – Ceza ve Öğrenme..

Öğrenmenin çocuk için ihtiyaç duyulduğunu ancak bazı bilgilerin öğrenilmesinin daha zor olabileceği ya da daha az öğrenilmek isteneceği de bilinmelidir. Ancak aileler ve eğitimciler çocuğun öğrenmeye yönelik motivasyonunu yani istekliliğini arttırmakta etkili olabilirler. Bunu da genellikle ödüllendirme ve cezalandırma yöntemlerini kullanarak yapmaya çalışırlar. Bu noktada öncelikle bilinmesi gereken; istemediğimiz şeyin ortadan kalması ve istenen davranışın gerçekleşmesi için, ödüllendirmeyi kullanmak; cezalandırma yoluna gitmekten daha etkili ve psikolojik açıdan daha doğru bir yaklaşımdır. Cezalandırma hem istediğimiz davranışın tekrarlanmama; hem de istemediğimiz davranışın yapılma sıklığını arttırabilir. Dolayısıyla diğer durumlarda olabildiği gibi, öğrenme için de ödüllendirme motivasyonu arttırmak için gerekebilir.

 Öğrenmeye karşı gelişen direnç aile ya da öğretmen tarafından kolay fark edilebilir. Ancak bu direncin nedeni de araştırılmalıdır. Dirence neyin neden olduğu; çocuğun direkt kendinden kaynaklanan bir durum mu yoksa dış ortamın etkisiyle mi oluştuğu öncelikle araştırılmalıdır. Problemin kaynağına ulaşılıp; sorun profesyonel bir destek eşliğinde ya da bu destek olmadan çözüldükten sonra çocuğun ödüllendirme ile öğrenmeye dayalı isteğinin oluşmasına uğraşılmalı; bu şekilde yavaş yavaş kendiliğinden öğrenmenin gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Küçük yaşlar için bu motivasyon sağlama yöntemi daha çok anne-baba tarafından kullanılsa da; daha büyük yaşlarda çocuğun çevresinin genişlemesiyle beraber diğer ‘öğretici’ rolünde olan ya da olmayan insanların da bu yolu kullanmaları gerekebilir. Anne babanın yeni öğrenip, meraklandığı bir konuda onu teşvik edip, ‘aferin’ demesi de; öğretmenin öğrenilmiş olan bir konuda onu takdir etmesi de aslında bir çeşit ödüllendirmedir. Dolayısıyla ödüllendirme sadece maddi şeylerle değil; sözel olarak çocuğa ifade ettiklerimizle de gerçekleşebilir. Ancak bu olumlu yöntemi uygulama konusunda bilmemiz gereken önemli noktalar vardır. Öncelikle eğer isteğimiz çocuğun öğrenme becerisinin gelişmesi ve kalıcı bir öğrenmenin sağlanabilmesi ise; tıpkı öğrenmede olduğu gibi ödüllendirirken de bir sistem uygulamalıyız. İlk olarak ödülün,  pahalı, büyük, gösterişli gibi niteliklerinin olmaması; aksine ufak, mutluluk verici olması yeterlidir. Abartılı ödüllerle, çocuğun var olan motivasyonunu azaltıp; bir sonraki sefer heveslenmesini sağlayamamış oluruz. Çocuğun nelerden hoşlandığını bilmeniz ve kimi zaman ödüle beraber karar vermeniz yararlı olacaktır.

 Hedefler koyarak oluşturacağınız öğrenme isteğini arttıracak olan bir planı çocuğunuzla paylaşıp; birlikte hareket etmeniz iyi bir başlangıç olacaktır. Öğrenmeyi sağlayan ve pekiştiren davranışlarda bulunması için onunla anlaşma yapmak ve ödüllendirmeyi bu anlaşmaya uyulduğunda uygulamak; ortak hareket etmek için gereklidir. Örneğin ders çalışma programı yapmak ya da ödevleri zamanında yapmak gibi planlamalar sonucunda kazanılan ödüller; hem belirli bir programa uyma alışkanlığını kazandırmakta etkilidir hem de belirli bir sistem içerisinde öğrenme için gereken motivasyonu arttırır. Bu gibi bir sistemi uygularken zaman sınırı koyabilmek gerekir. Öğrenmeye dair isteğinin, ödüller verilmediğinde yeterli düzeyde olabileceği fark edildiğinde ödüllendirme sistemi sonlandırılabilir. Ancak ailenin bu konudaki teşviği sözel yanıyla sık sık sürdürülmelidir.

Öğrenme Güçlüğü ve Öğrenme ile ilgili diğer sıkıntılar..

Çocukların öğrenme ile ilgili güçlük yaşamaları mümkündür. Öğrenme güçlüğü, okuma, yazma, matematik alanlarında ya da sosyal bilgiler, fen veya yabancı dil gibi konularda etkisini gösterebilir. Anne ve babanın okuldaki ilerlemeyle ilgili kaygıları varsa; bu konuyu öncelikle öğretmeniyle konuşmaları gerekir. Bu gibi bilgi alışverişinin dışında ailelerin evde yapabilecekleri bazı çalışmalar; çocuğun bu sorununun çözümüne yardımcı olmalarını sağlayacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki düşük okul başarısı tek başına öğrenme güçlüğü anlamına gelmemektedir. Ayrıca ‘öğrenme güçlüğü’ tanısı alan çocukların haricinde bu tanıyı almayan ancak ‘öğrenme’ konusunda zorluk yaşayan çocuklar da bulunmaktadır. Bu gibi sorunların çözümü için profesyonel bir destekten yararlanılabilmesinin yanı sıra anne ve babanın yaşanan sıkıntıların çözümüne olan katkısı her zaman var olmalıdır.

Örneğin çocuğunuz harfleri ters yazıyorsa, büyük bir karton ya da kart üzerine alfabeyi yazın ve kendi yazdıklarını oradan kontrol etmesi için teşvik edin. Bu yöntem, sayıları ters yazıyorsa; aynı uygulamayı sayılarla yaparak da gerçekleştirilebilir. Bunun yanı sıra;  eğer çocuğunuz doğru yazmakta zorlanıyorsa; kelimeleri gruplara ayırarak çalışabilirsiniz. Matematik problemlerinde zorlanıyorsa, konuları gruplara bölerek çalışmak ve eski konuları bol bol gözden geçirmek yararlı olacaktır. Okumakta zorlanıyorsa; okumasını istediklerinizi ona okuyup; sonrasında ondan aynı yerleri okumasını istemeniz performansının artmasını sağlayabilecektir.

Bu gibi çalışmaları yaparken çocuğun ve kendinizin motivasyonunu düşürmeyecek sıklıkta ve sürede çalışmakta yarar vardır. Bunun için ise belirli bir programı ailece sistemli bir şekilde uygulamaya çalışmak; çalışmaların sonuna keyifli vakit geçirebilmek adına etkinlikler eklemek, motivasyonunuzu arttıracaktır. Yaptıklarımızın yanı sıra çalışma yapılırken söylenen sözler de çocuğu ve sizi etkileyecektir. Gerçeklerin gözden kaçmaması önemli olmakla birlikte; çocuğun yapamadıklarından çok yaptıklarını ona fark ettirmek çalışma isteğini arttıracaktır. Çocuğun öğrenme konusunda yaşadığı sıkıntı içerisinde nasıl hissettiği yaşanan sıkıntının boyutundan etkilenecektir. Dolayısıyla öğrenme güçlüğü olan çocuklar; öğrenme konusunda sıkıntıları olup, bu tanıyı taşımayan çocuklardan daha fazla yetersizlik hissedebilirler. Tekrar tekrar aynı konuyu çalışmalarına rağmen; kendilerini başarısız olarak görebilirler. Bu durumun öğrenmeyle ilgili sıkıntı yaşayan çocuklar için de mümkün olacağını unutmamak gerekir. Ailelerin her iki durumda da çocuğun kendisini nasıl hissettiğine kulak vermeleri gerekmektedir. Dolayısıyla çalışmalarda farklı farklı yöntemler bulabilmek, çocuğun kendisiyle ilgili tekrar tekrar ortaya çıkan yetersizlik duygusunu hissetmesini azaltabilir. Çocuğun başarısından bağımsız olarak çabasının fark edilmesi ve farklı yollarla ödüllendirilebilmesi, diğer çalışmalarda çaba göstermesinde etkili olabilir. Dolayısıyla zorluk yaşadığı bir alanda sabretmesini kolaylaştıracaktır. Çocuğu başarabildiği farklı alanlara yönlendirmek ve başarısını takdir edebilmek; kendiyle ilgili düşüncelerini değiştirecek; kendisini daha değerli görebilecektir. Çocuğun öğretmeniyle iletişime geçmek; akademik ve psikolojik olarak durumunu değerlendirmenizi kolaylaştıracaktır. Ayrıca çocuğun öğrenmeyle ilgili sıkıntısına eşlik eden ve öğrenme becerisini etkileyen farklı psikolojik rahatsızlıkların da var olabileceğini unutmamak gerekir. Dolayısıyla ailenin yaşanan sıkıntı karşısında profesyonel bir destek alması; soruna müdahale ve çözüm yolları bulmak konusunda yararlı olacaktır.

Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel 

15 Mart 2021 Pazartesi

Çocuğunuz Depresyonda Mı ?

 Üzücü ve rahatsız edici durumların ardından çocuğun üzgün olması beklenen bir sonuçtur. Ve rahatsız edici durumun ortadan kalkması ile kısa sürede bu üzüntünün de geçmesi beklenir. Depresyondaki bir çocuk için ise bu durum daha ciddi ve uzun sürelidir. Çocuğunuzun yaşadığı olumsuz duygular uyumunu, katılımını etkiliyor; uyku, yemek gibi günlük alışkanlıklarını bozuyorsa ve çevresiyle ilişkileri bozuluyorsa depresif bir bozukluğun varlığı düşünülmelidir. Somatik etkilere depresyonda sıkça rastlanır. Bunlar başağrıları şeklinde olabilir. Mide, adale ve eklem ağrıları şeklinde de görülebilir. Kabızlık olabilir; depresyondaki çocukların yaklaşık % 20’sinin alt ıslatma problemi olduğu bildirilmiştir. 


Depresyonda da diğer psikiyatrik problemlerde olduğu gibi genetik ve biyolojik bir yatkınlık söz konusudur. Bununla birlikte bazı eşlik eden ve hazırlayıcı durumlar depresyon oluşumunu tetikleyici ve hızlandırıcı olabilmektedir. 

Depresyonun fizyolojik Belirtileri

Fizyolojik belirtiler şu başlıklar altında toplanabilir:

Uyku bozuklukları: Sık uyanma, uykuya dalamama, uyku uyanıklık döngüsünün değişimi
Somatik rahatsızlıklar: Başağrıları, mide ağrıları vs.
Gıda alımı ile ilgili bozukluklar: İştah azalması veya artması, kabızlık
Kiloda değişiklik
Yorgunluk
Psiko-motor rahatsızlıklar: Vücut heriketlerinde artış veya azalma, 
Bilişsel fonksiyonların azalması veya çoğalması, konsantrasyonun bozulması, kafa karışıklığı 
Çevredeki olaylara reaksiyon göstermeme
Çocuğun moralinde gün içinde sık değişiklik olması

Depresyonun Psikolojik Belirtileri:

Mutsuzluk, ağlama
Kendisi hakkında olumsuz duygular (kendine güvenin ve özsaygının azalması)
İlişkileri ve arkadaşlıkları hakkında olumsuz duygular
Gelecek konusunda olumsuz duygular, gelecekten umutsuzluk
Sinirlilik, tahammülsüzlük, öfke patlamaları
Sosyal çekiniklik
Suçluluk duygusu, çevresinde olan olumsuz olaylardan kendini suçlama eğilimi
Günlük aktivitelere karşı olan ilginin ve alınan zevkin azalması, oyundan keyif almama, oyun oynamak istememe, derse isteksizlik, okula gitmek istememe
Detaylara takılma, (özellikle ergenliğe yaklaşırken) intiharla ve ölümle ilgili düşünceler ve teşebbüsler

Tüm bu belirtilerin sayısı ve şiddeti çocukların yaşına, kişilik özelliklerine ve içinde yaşadıkları koşullara göre değişkenlik göstermektedir.    

Bebek Depresyonu 

Depresyona küçük bebeklerde de rastlanmaktadır. Çocuklarda depresyonun ifade biçimi, hangi yaşta olduklarıyla çok ilgilidir. Bebeklerde depresyonun çok nadir görüldüğü bilinmekle birlikte, olması durumunda da etkilerinin oldukça uzun süreli olduğu bilinmektedir. Bebek ile kendisine bakan kişi arasındaki bir rahatsızlığın yansıması olarak ortaya çıkar. Özellikle annenin ya da bakıcının depresif olması durumunda bebeğin de bu karamsar bakıştan etkilendiği bilinmektedir. Özellikle annelerde %25 ile %30 oranında görülen post-partum (doğum sonrası) depresyon annelerin bebekleriyle kurdukları ilişkinin kalitesini de etkilemektedir. Depresyondaki bir annenin bebeğiyle daha az ilişki kurması, bakımı, beslenmesi konusunda bebeği ihmal etmesi, yetersiz sevgi ve yetersiz beden teması bebeğin de depresif özellikler göstermesine neden olabilmektedir. Depresif bebekler içe dönebilir, çevrelerine olan ilgileri ve ilişkileri azalabilir, uyku ve yeme sorunları yaşayabilirler. Mutlu ve neşeli görünmeyebilirler. Hatta bazen bu durum bebeğin fiziksel gelişimini ve büyümesini yavaşlatabilir.

Okul Öncesi Dönem

Okul öncesi dönemde çocuklar depresyonlarını daha çok davranışlarıyla ifade ederler. Bu yaştaki çocukların duygularını direkt ifade edemedikleri ama davranışlarıyla bu mesajları verebildikleri bilinir. Öfkeli, agresif ve sinirli olabilirler. Aşırı hareketli veya aşırı hareketsiz olabilirler. Korkular geliştirebilirler ve uyku sorunları olabilir. Evdeki ve okuldaki kurallara uymakta zorlanabilirler. Yaşıtlarıyla oyun oynamak ve oyunu sürdürmekle ilgili sorunlar yaşayabilirler. Bazen oyundan kaçınma ve içine kapanma olabilir. 

Okul Çağı

İlkokul çağında da benzer özellikler görülebilir. Depresyondaki bir çocuk mutsuzluk, durgunluk, genel anlamda bir isteksizlik gösterebileceği gibi öfke, saldırganlık, aşırı hareketlilik, dikkat bozukluğu, uyku ve iştahta değişiklikler de gösterebilir. Çabuk parlama, tahammülsüzlük, sebatsızlık, sabırsızlık, ruh halinde ani değişiklikler (çok sevinçliyken birden ağlama veya aşırı üzüntülü görünme vs.) gibi belirtiler gösterebilir. Tüm bu belirtilerin yaklaşık 2 hafta devam ediyor olması depresyon riskini düşündürmeli ve profesyonel bir yardıma başvurulmalıdır. Küçük yaşlarda ortaya çıkan fobiler, ayrılığa (özellikle anneden ayrılmaya) hassasiyet en önemli işaretlerden biridir. Depresyon açısından risk taşıyan çocukların yeni durumlara adapte olmak konusunda bir beceri eksikliği taşıdıkları bilinmektedir. Okul reddi de bu nedenle bu yatkınlığı taşıyan çocuklarda daha sık rastlanan bir problemdir. Ümitsizlik ve karamsarlık, gelecekle ilgili beklentilerinin olmaması eşlik eden duygulardır. 

Okul çocuklarında özellikle başarının birden bire düşmesi ve sosyal uyumun bozulması potansiyel bir depresyonun işareti olarak değerlendirilmelidir. 

Hangi Çocuklar Riskli?

Genetik ve biyolojik olarak depresyona yatkın olan çocuklar için bazı risk faktörlerinin varlığı bilinmektedir. 

Ailesinde depresyon geçirmiş kişilerin varlığı çocuğun da depresyon açısından risk taşıdığının bir göstergesidir. 

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan, davranış bozuklukları olan ve ağır ayrılık anksiyetesi yaşayan çocuklar da depresyon riski taşırlar. 

Depresyonun Tetikleyicileri

Ailelerinde fonksiyon bozukluğu olan çocuklarda depresyon riski artmaktadır. Aile içinde huzursuz ortam, kavga, çocuğun ve/veya aile bireylerinden birinin duygusal istismarı, anne-baba arası ciddi anlaşmazlıklar, çocuğun ihmali, anne-babanın boşanması, aşağılayıcı, onur kırıcı anne-baba tutumları, çocuğa veya aile bireylerinden birine fiziksel şiddet uygulanması, ailenin birlik ve bütünlüğünün tehdit altında olması depresyonu tetikleyici olmaktadır. 

Aşırı eleştirici ortamların, mükemmeliyetçi, hataya izin vermeyen, yüksek beklentilerin olduğu ev ve okul ortamlarının da riskli olduğu bilinmektedir.

Ağır hastalıklar gibi kimi stres arttırıcı hayat zorluklarının da ruhsal durumu bozduğu bilinmektedir.

Yakınlarından aile üyelerinden birinin ölümü veya çocuğun çok sevdiği bir yakınını, arkadaşını kaybetmesi, bazen bir hayvanının ölümü depresyon açısından riskli durmlardır.

Ne Zaman Harekete Geçilmeli?

Depresyonu fark etme konusunda en önemli görev aileye düşmektedir. Çocuğunuzu çok iyi tanımalısınız. Günlük rutinlerini, alışkanlıklarını ve ilişki kurma biçimini çok iyi bilirseniz ortaya çıkabilecek değişiklikleri farketmeniz ve takip etmeniz kolay olacaktır.

Sözü edilen belirti ve sinyaller en az iki haftadır devam etmekte ise öncelikle aile içinde çocuğunuzu iyi tanıyan diğer kişilerden de yardım istemeli, onların da görüşünü almalısınız. Okulu ve öğretmeniyle görüşüp bu belirtilerin hangi ortamlarda nasıl ve ne sıklıkta ortaya çıktığını iyi belirlemelisiniz. Bu bilgiler ışığında bir uzmandan yardım istemelisiniz. 

Bu yardım öncesinde çocuğa karşı tavrınız onu bu durumuyla ilgili suçlayıcı bir şekilde sorgulamak olmamalıdır. Bunun yerine onu dinleyen ve sorunun ne olduğunu anlamaya çalışan bir yaklaşımda olmalısınız. Onunla empati kurup duygularını anlamalı, kendi duygularını farketmesi konusunda ona yardımcı olmalısınız.

Bir uzmana gitmeye karar verdiğinizde ona bunu açıklarken bu durumu kendisine bir ceza gibi algılamaması için öncesinde onunla açıklıkla konuşmanız önemlidir. Örneğin “Hiç laf dinlemiyorsun seni psikoloğa götüreceğim” derseniz bunun bir ceza olduğunu düşünecektir. Bunun yerine çocuğunuza, onun durumunun sizi endişelendirdiğini ona yardım etmek istediğinizi ve bu nedenle de profesyonel bir yardımın iyi olacağını anlatmalısınız.

Anne-babalara öneriler

Bebekliğinden itibaren çocuğunuzla iyi, yakın bir ilişki kurun. Onun fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının yeterince ve zamanında karşılandığından emin olun. 

Bebeğinize sizin dışınızda biri bakıyorsa (anneanne-babaanne veya bakıcı vs) bu kişinin depresif bir kişilik özelliği olup olmadığına dikkat edin. Unutmayın ki bebekler karamsar ve yeterince sıcak olmayan bir tavrı hissederler. İhmal edilmek bebeğin depresif özellikler göstermesi açısından riskli bir durumdur.

Aile içinde huzursuzluklar varsa, anne-baba arası tartışmalar yoğunsa ve boşanma veya boşanma riski söz konusuysa bu durumda çocuğunuzun duygularını ifade etmesine fırsat verin. Onun sizin için ne kadar değerli ve önemli olduğunu, her koşulda onun hep yanında yer alacağınızı anlatın ve belli edin.

Çocuğunuzdan beklentilerinizi belirlerken onun psikolojik özelliklerini ve becerilerinin sınırını iyi gözlemleyin. Yapabileceğinin çok üstünde, baskıcı ve mükemmeliyetçi bir yaklaşım depresyonu tetikleyici bir ortam yaratmanıza neden olabilir.

Çocuğunuz okula gidiyorsa, öğretmenin, okulunun tavrını iyi araştırın. Yüksek başarıya odaklı, baskıcı bir okul ortamı tıpkı baskıcı ev ortamı gibi risk yaratmaktadır.

Çocuğunuzun genel ruh halini, alışkanlıklarına uyum biçimini, çevresiyle ilişki kurma biçimini, okula ve derslere ilgisini iyi gözlemleyin. Ani olarak ortaya çıkabilecek bir uyum ve davranış sorunu depresyonun bir işareti olabilir. 

Uyku ve iştahla ilgili değişiklikleri göz ardı etmeyin.

Öfkeli ve saldırgan davranmaya başlayan çocuğunuzu cezalandırmak yerine onun bu davranışına neden olabilecek etkenleri anlamaya çalışın. Çocuğun anlaşıldığını hissedebileceği sakin ve anlayışlı bir ortam yaratmaya gayret edin. 

Aile bireylerinden birinin kaybı sözkonusuysa, bu kayıpla ilgili üzüntü ve acıyı çocuğun ifade etmesine fırsat verin. “Üzülecek birşey yok ya da ağlama sakın” yaklaşımı yerine bu durumun gerçekten üzücü olduğu, sizin de benzer acı ve üzüntüyü yaşadığınız, bu üzüntünün de zaman içinde üstesinden gelebileceğiniz mesajını verin.
Uzman Pedagog Belgin Temur