30 Ekim 2019 Çarşamba

Biz Bilmeden Çocuğumuz Bizden Neler Öğrenir?

  Anne babalar olarak, çocuğumuza olan tutum ve davranışlarımızda olabildiğince farkında olarak hareket etmeye çalışırız. Bunu yapabilmek için de çoğunlukla anne babalık hakkında arkadaşlarımızla sohbet ederiz, doğum öncesinden başlayarak sık sık dergi kitap karıştırıp bilgi edinmeye çalışırız, kişisel farkındalık kazanmak adına profesyonel destek alabiliriz. Deneyim ve bilgilerimizi her ne kadar anne babalığımız içine katabilsek de bu durum farkında olmadan hatalar yapmayacağız anlamına gelmez. Bazen de çocuğumuza yönelik tutumlarımızın doğruluğundan emin bir şekilde aynı söz ve davranışları kullanmaya devam ederiz. İşte farkındalık burada devreye girmektedir. Yaptıklarımızın farkına vararak anne babalığımızla ilgili değişim sağlayabiliriz. Bu doğru bildiklerimize olan inancımız bazen çocuğumuzun verdiği tepki bazen çevremizin verdiği farklı tepki ya da uyarılar sayesinde değişebilmektedir. Bu gibi durumları bir fırsat olarak görebiliriz. Dolayısıyla çocukla olan ilişkide çocuğun ve kendinizin neler yaşadığı hakkında dolayısıyla ilişkinizle ilgili fikirleriniz sizin için yönlendirici ve öğretici olacaktır.

    Çocuklar çoğu şeyi yaşamın ilk döneminden başlayarak anneden, babadan hatta onlarla ilişkilerinde yaşadıkları deneyimlerinden öğrenirler. Ayrıca anne babanın ilişkisi de onlar için bir gözlem bir öğreti kaynağıdır. Anne babanın birbirine söyledikleri, nasıl davrandıkları kadar çocuklarına gerek davranışlarıyla gerek söyleyerek ifade ettikleri beklenti, kural ve algılayışları; çocuğun iç dünyasında kendini ve çevreyi nasıl algılayacağını önemli ölçüde belirleyecektir.

    Bu gibi davranışlara birçok örnek bulabiliriz. Burada dikkat edilecek nokta, anne ve babanın çocuğun kendi davranışlarının, sözlerinin çocukları tarafından nasıl anlaşılacağıyla ilgili empati kurabilmesidir. Anne babaların en sık yanlış mesaj verdiği konulardan biri çocukların korkularıdır. Örneğin, yalnız yatmakta zorlanan bir çocuğu annesi/babası sürekli yanında yatırarak ‘korkmamasını’ sağladığını düşünürken; bilmeden ona yalnızken korkularıyla baş etmek konusunda yetersiz olduğu mesajını vermektedir. Ölümden korkan bir çocuğa ‘çocuklar ölmez’ gibi ifadeler kullanarak çocuğun dikkatini konudan uzaklaştırmak isterken; çocuğun korkusunu yok saymış ve yanlış bir bilgilendirme yapmış olmaktadır.

    Anne babaların genelde en çok zorlandığı diğer bir konu da çocuklarıyla ilgili endişeleridir. Kendilerinin bir parçası olarak gördükleri çocuklarının tek başına zorluklarla başa çıkabileceğine olan inançları, çocuklarına bazen dış dünyanın ne kadar tehlikeli bir yer olduğuyla ilgili endişeyi arttırıcı mesajlar vermelerine neden olur. Ufak yaşlardan itibaren, parkta, alışverişte, sokakta çocuklarını yanlarından ayırmakta zorlanan ebeveynler, çocuklarının zarar görmesiyle ilgili yoğun endişe yaşarlar. Çocuklarının zarar görmemesi için dışarıda yanlarından ayrılmayarak ve onların kendi başına hareket etme alanını kısıtlayarak aslında onlara dünyanın korkulacak bir yer olduğu mesajını sık sık vermektedirler. Çocuk açısından farklı bir algı da kendilerinin bu dünya ile baş etmede çoğu zaman ‘yetersiz’ dolayısıyla ‘dayanıksız’ oldukları hissiyle oluşur. Örneğin parkta oynayan çocuğa sık sık ‘hızlı koşma düşersin’, ‘terleme üşütürsün’ gibi uyarılarda bulunmak.

    Anne babanın birbiriyle olan ilişkisi de çocuğun bir kadınla/erkekle ilişkinin nasıl yürüdüğüne dair mesajlar edinmesini sağlar. Örneğin sürekli sorumluluklarını unuttuğu ve diğerinin hatırlatan rolünde olduğu evlerde, çocuk anne/babanın rollerine dair mesajlar alır ve içselleştirir.

    Anne babaların çocuklarına yanlış mesaj verdikleri konularla kendi iç dünyalarında nasıl başa çıktıkları da önemli olmaktadır. Kendi endişelerini, hayatla ilgili mutsuzluklarını çocukla ilişkisine yansıtan ve çocuktan beklentilerini bu yönde belirleyen anne babalar çocuklarında da bu algının oluşmasına neden olabilir. Örneğin parayla ilgili endişesi yoğun olan bir annenin çocuğuna yönelik kısıtlayıcı davranışları, sözlü uyarıları; çocuğun da ‘yetemeyebilirim, her zaman aşırı tutumlu olmam gerekir’ gibi inançlar geliştirmesine sebep olabilir.

    İşin zor kısmı bu gibi yanlış mesajların fark edilmesidir. İkinci kısım ise fark edilenlerle değişim aşamasıdır. Sık karşılaştığımız bir durum ise yanlış olduğunu bilsek de değişim için harekete geçemeyişimizdir. Özellikle kendi anne babamızdan öğrendiğimiz birçok anne babalık bilgisi bize tek doğru gibi gelebilir, değişime direnç gösterebiliriz. Aynı şekilde davranmaya devam ederiz. Bu gibi değişimde zorlandığımız zamanlarda neyi nasıl yapacağımız ve genel olarak nasıl anne/babalık yaptığımızla ilgili farkındalık edinmek için profesyonel destek alabiliriz.

Uzman Psikolog Emre Altınel

18 Ekim 2019 Cuma

Çocukla Kaliteli Zaman Geçirmek ve Oyun


Son yıllarda çocukla geçirilen zamanın miktarının değil, kalitesinin önemli olduğu savunuluyor. Bunun nasıl olması gerektiği konusunda da çeşitli görüşler ve öneriler mevcut.

Ailede hem anne hem baba çalıştığında, çocukla fazla vakit geçirememek en büyük sorundur olarak dile getirilir. Oysa   bu durumdaki anne-babaların, bu konuda endişelenmeleri genellikle  yersizdir. Zira  çocuğa ayrılan sınırlı zamanda bile, onunla geçirilen kocaman boş bir günden daha fazla yararlı aktivite yapılabilmesi mümkündür.


Çocukla geçirilen kaliteli zaman

Anne-babalar çocuklarıyla yeterli zaman geçiremediklerinde, bu durumun çocukları üzerindemutlaka  olumsuz etkiler yaratabileceği konusunda kaygılar yaşarlar. Özellikle yoğun çalışan ve dolayısıyla çocuklarıyla baş başa geçirilecek zamanları yetersiz olan anne-babalar, bu kaygıyı daha yoğun yaşarlar. Yoğun iş temposu, başka yaşam zorunlulukları, zaman zaman anne-babaların eve çok geç saatlerde gelmelerine ve bu nedenle de bazen neredeyse çocuklarıyla hiç görüşememelerine neden olabiliyor. Üstelik bütün günün yorgunluğu eklendiğinde zamanın yetersizliği kadar anne babanın, sabrının ve enerjisinin de yetersizliği söz konusu oluyor. İşte bu noktada gerçekten çocukla nasıl daha iyi ve daha kaliteli zaman geçirilmesigerektiği  sorusu tüm anne babaların zihnini meşgul etmeye başlıyor.

Tüm insan ilişkilerinde olduğu gibi çocuk ile anne-baba ilişkisinde de zamanın paylaşım, etkileşim ve karşılıklı duygu alışverişi şeklinde geçirilebilmesi önemlidir. Fiziksel olarak çocuğun yanında yer almak, çocuklar için zamanın birlikte iyi ve doyurucu geçirildiği anlamına gelmiyor. Çocuklar, anne-babalarının kendi dünyalarına aktif bir şekilde katılımına ihtiyaç duyarlar. Birlikte geçirilen zamanın mümkün olduğunca; çocuğu dinlemeye, anlamaya, ihtiyaçlarını, sevinçlerini, mutluluklarını, kızgınlıklarını, üzüntülerini, kaygılarını, kısacası tüm duygularını anlamaya yönelik olarak geçirilmesi esastır. Ayrıca çocuklar kendi dünyalarındaki heyecanları anne-babalarıyla paylaşmaya ihtiyaç duyarlar. Deneyimledikleri her şeyde anne babanın yüreklendirmesine, becerilerini geliştirirken ve dünyayı keşfederken, kendi yaratıcılıklarına zarar vermeden eşlik etmelerine ihtiyaç duyarlar.  Kendileri için önemli olan her şeye anne-babanın da aynı ilgi ile katılımını beklerler. İşte çocukla geçirilen zamanın böyle bir paylaşım içinde geçirilmesi durumunda, zamanın kaliteli olmasından söz edilir. Elbette çocuğun bu ihtiyaçlarını giderebilmesi için belli bir süreye de ihtiyacı vardır. Ancak anne babanın koşulları elvermediğinde, çocuğa bakım veren kişi de bu ihtiyaçların bir kısmını karşılayabilir. Böyle bir durumda anne baba çocukla birlikte iken çocuğun keyif alıp mutlu olacağı ve özellikle çocuğu duygusal olarak doyurabilecek aktivitelerle zaman geçirmelidir.

Çocuğu tanımanın önemi

Çocukla kaliteli zaman geçirebilmek için onu tanımak oldukça önemlidir. Anne-baba olduğunuzda birçok beceriye sahip olmalı ve birçok konuda hassasiyet kazanmalısınız. Çocuklar sürekli bir değişim ve gelişim halindedirler. Ve başlangıçta neredeyse her gün, zaman ilerledikçe her hafta ve neredeyse çocukluk boyunca her ay çocuğunuzun değiştiğini ve geliştiğini görürsünüz. Ve her değişim aşaması başka bir yaklaşım gerektirir. Tüm bu aşamaları dikkatlice izlersek ve okuyarak, araştırarak,  çocuğun değişimini öngörerek gerekli hazırlıkları yapabilirsek zorlanmadan bu aşamaları keyifle atlatabiliriz.   Çocuğun doğumundan itibaren onu izlemek, tanımak, ihtiyaçlarını, özelliklerini, farklılıklarını ve duygularını ifade etme biçimini kavramak gerekir. Çocuğun söylediklerinin, davranış ve tutumlarının altındaki mesajları kavrayabilmek, söylediği ile söylemek istediği arasındaki farkı gözlemleyebilmek dikkat gerektirir. Bazen çocuklar, bazı ihtiyaçlarını talep etmezler. Burada onun ihtiyacını fark etmeniz önemlidir. Çocukların direkt söyledikleri şeyler genellikle onların gerçek ihtiyaçları değildir; asıl ihtiyaçları örten daha kabul edilebilir taleplerdir. Her çocuğun kendini ifade ediş biçiminin farklı olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle öncelikle çocukların bebekliklerinden itibaren çok dikkatlice gözlenmeleri önemlidir. Çocukla geçirilecek zamanın içeriğinde hem birtakım becerilerin geliştirilmesine olanak verilmesi hem de oyuna yer verilmesi gerekir. Bu içeriğin belirlenmesi için de çocuğun çok iyi tanınması gerekir. Çocuğun bireysel özelliklerinin tanınmasının yanı sıra, belirli yaşlara ait gelişimsel ve psikolojik özelliklerin de bilinmesi önem taşır. Örneğin bir çocuğun yaşadığı korkuların o yaşa ait doğal bir korku mu, yoksa fobi mi olduğunu ayırt edebilmek ve ilişkide kullanılacak dili belirlemek önemlidir. Ayrıca soyut düşünmenin çocuğunuzda ne zaman geliştiğini bilmek onunla kuracağınız iletişimin içeriğini belirlemede de önemli bir kriterdir. Bir önemli konu da, çocuğun yaşına uygun olarak yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının ayırt edilmesidir. Eğer anne-babalar çocuklarının bazı becerilerinin gelişmesi için fırsat yaratmazlarsa, çocuklar yaşlarına ait becerileri geliştiremezler. Örneğin eline hiç kalem verilmeyen bir çocuk, çizgi çizme becerisini geliştiremeyecektir. Birlikte geçirilecek zamanın içeriğinde, çocuğun yaşına ait becerileri sergileyebilmesine ve geliştirmesine fırsat vermek de önemlidir. Bazen de tam tersi olarak aileler, çocukların gelişim düzeylerinin çok üzerinde bazı becerileri sergilemeleri konusunda çocukları zorlayabilirler.Bir çok anne baba çocuğa bir şeyler öğretme çabasındadırlar ve bu çaba bazen çocuğun eğlenme ihtiyacının önüne geçebilir. Oysa anne babanın rolü öğretmenlik olmamalıdır. Anne baba çocuğun öğrenmesini kolaylaştırıcı ortamı hazırlayıp, çocuğun spontan bir şekilde öğrenmesine ve daha önemlisi de öğrenmeye ihtiyaç duymasına yardımcı olmalıdır. Çocuğun kapasitesinin üzerinde bir şeyleri öğrenmeye zorlanması, çocuğun yoğun performans kaygısı ve yetersizlik duygusu yaşamasına neden olabilir. Yine bazı çocuklar, yaşadıkları değişik duygusal ve algısal sorunlar nedeniyle bazı becerileri, yaşıtlarına göre daha geç geliştirebilirler. Böyle bir durumda da çocuğun yapabileceğinden daha fazlasını beklemek, aynı tür kaygılara ve yetersizlik duygularına neden olabilir, bu da çocuğun daha da başarısız olmasına neden olabilir. Öğrenme ile kaygının yan yana yer alması çocuğun yaşam boyu mutsuzluk yaşamasına sebep olabilir. Bu nedenle anne babanın çocukla ilişkisinde “öğretici” rolünün vurgulanmaması ve daha çok sağlıklı ve mutlu bir anne-baba-çocuk ilişkisinin oluşturulmaya çalışılması önemlidir.



Birlikte geçirilen zamanda neler yapılabilir?


Çocuğunuzla oyun oynayın

Oyun ve çocuk birbirinden bağımsız düşünülemez. Çocuk denince akla gelen ilk şey oyundur. Çocuklar dünyayı oyun aracılığıyla tanırlar; oyun aracılığı ile yaşamdaki zorluklarla baş etmeyi deneyimlerler ve oyun aracılığıyla haz duyacakları şeyleri belirler ve keşfederler.  Oyuncaklar, çevredeki objeler, kişiler, olaylar, doğa, yapılar, araçlar, hayvanlar ve yollar çocuklar için oyun, öğrenme ve eğlence malzemesi olabilir. Bu nedenle de anne-babanın oyun oynaması, oyunun bir parçası olması veya oyuna aracılık edebilmesi çok önemlidir. Oyun, hem çocuğun ihtiyacını karşılayan hem de anne-babanın çocuğu yakından tanımasını ve takip etmesini sağlayan bir aktivitedir. Oyun oynarken çocuğun özgür olması, kendini rahat ifade edebilmesi ve yargılanmaması önemlidir. Anne-babaya çocuksu veya bebeksi görünen bir oyun ve oyuncak, çocuğun önemli bir ihtiyacını karşılıyor olabilir. Oyun oynayabilmek, anne-baba için her zaman kolay değildir. Bazı kişilerin böyle bir yatkınlığı olmayabilir. Böyle bir durumda da oynayabileceğiniz, keyif aldığınız oyunlarla, keyif almadıklarınızı birbirinden ayırmak önemlidir. Belki de anne-babanın oyun paylaşımı yapmaları gerekir. Örneğin anne, evcilik oyununu daha keyifli oynayabilirken, baba da top ve bahçe oyunlarında çocuğa eşlik edebilir. Çünkü sıkılarak, keyif almadan oynanan oyunlar, çocukların da sıkılmasına ve oyundan tatmin olamamalarına neden olur. Tabii tüm oyunlar sizi sıkıyorsa, bu durumda çocuğunuzla oyun paylaşabilme olasılığınız olmayacaktır. Bu nedenle her anne-babanın oyun öğrenmek, oynamak ve yatkınlık kazanmak konusunda çaba sarf etmesi gerekir. Oyunun her zaman zihinsel gelişimi desteklemesi gerekmez. Oyun adı üstünde “oyun”dur. Sadece eğlenmek için de oyun oynanmalıdır. Anne baba ile birlikte çocuk kahkahalar atarak bir oyun oynuyorsa, genellikle bu oyun çocuk için en doğru oyundur. Elbette, eğitici bir yönü de olması önemlidir ama ilk önemli kriter çocuğun eğlenmesidir. Bunun için evde bulunan bir çok malzeme ve eşya çocuk için oyun malzemesi olabilir. Bazen  hiç oyun malzemesi olmadan keyifli oyunlar oynanabilir. Saklambaç gibi, dans gibi, taklit oyunları gibi….


Çocuğunuzu Gözlemleyin

Anne babanın öncelikle iyi bir gözlemci olması gerekir. Oyunda çocuğu gözlemek ve duygularını ifade etmesi için ortam yaratmak da önemlidir. Özellikle okul öncesi yaşlarda evcilik ve kukla gibi hayal gücüne yönelik oyunlar çocukların iç dünyalarını yansıtmaları için çok önemlidir. Bu tip oyunlar için gerekli malzemelerin bulundurulması da bu açıdan önem taşır. Resim için tek tip boya kalemleri yerine, değişik özellikte boyalar, fırçalar, değişik dokulu kağıt, karton, kumaş gibi malzemelere yer verilmelidir. Resim  çok önemli bir oyun ve ifade aracıdır. Çocuklar dış dünyayı, kendi duygularını ve yaşadıklarını resim ve boyalar aracılığıyla genellikle çok açık bir şekilde ifade ederler. Bu nedenle bol bol resim malzemesi almak ve bu konuda onu desteklemek önemlidir. Tüm diğer oyun ve aktivitelerde olduğu gibi resim yapması sırasında da çocuğa öğretici davranmak yerine, onu serbest bırakmak önemlidir. Örneğin çocuğun kırmızıya boyadığı bir bulutun ısrarla maviye boyanmasını istemek yerine, boyadığı kırmızı bulutun onun için ne ifade ettiğini konuşmak, birlikte geçirilen zamanın daha kaliteli hale gelmesi anlamına gelecektir. Elbette ki çocuklara bilgiyi öğretmek de önemlidir. Ancak özellikle oyun sırasında bu zamanın bir paylaşım ve rahatlama zamanı olduğu unutulmamalı, çocukta performans kaygısı yaratacak şekilde öğretici ve zorlayıcı olmamaya özen gösterilmelidir.

Çocuğunuza empatik bir ilişki kurun

Kaliteli zamanın içeriğinde en önemli hususlardan biri de çocukların duygularının anlaşılması yani empatik yaklaşılmasıdır. Empati; karşınızdakinin duruşundan, bakışından, söylediklerinden, bazen söylemediklerinden ne hissettiğini anlamaya çalışmak ve bunu ona geri bildirmek anlamına gelir. Çocukların da tıpkı yetişkinler gibi daha kolay ifade ettikleri duygular vardır. Örneğin çocuklar öfkeyi daha kolay ve çabuk ifade ederler. Ama genellikle öfkenin altında daha farklı, bazen yumuşak, üzücü, sıkıntı veren başka bir duygu olabilir. Sizin bu altta yatan duyguyu anlayabilmeniz ve bunu çocuğa fark ettirmeniz önemlidir. Çünkü ifade edilen duygular, kabul göreceğinden kuşku duyulmayan duygulardır. Eğer siz çocuğunuzun her türlü duygusunu kabul edeceğinizi ona fark ettirirseniz, onun da bu duyguları ifade edebilmesi kolaylaşacaktır. Empati, birçok kişide doğuştan var olabilen, ama aynı zamanda öğrenilebilen bir beceridir. Ancak üzerinde düşünmeyi ve çalışmayı gerektirir. Söylenen sözlerden direkt anlamlar çıkarmaya alışık olmanız durumunda, söylenenin altında yatan gerçek duyguyu anlama fırsatını da kaçırabilirsiniz. Bu nedenle, empati kurabilmek  her anne-babanın öğrenmesi gereken bir beceridir.

Çocuğun Tatmin Olacağı Aktiviteler Bulun

Çocukların anne-babalarıyla birlikte oldukları zamanlardan keyif almaları ve doyuma ulaşmaları önemlidir.  Çocuğunuzla geçirdiğiniz kısa zamanda onunla açık, yakın, anlayan, dinleyen bir rolde ilişki kurabilirseniz, çocuğunuzun da böyle bir zamandan tatmin olma olasılığı artacaktır. Böylece birlikte olunan zamanlara problem taşınmayacaktır. Çocuklar, ailece birlikte olunan zamanlar gergin geçtiğinde, anne-babadan ilgi alma yolu olarak kızgınlığı, agresyonu ve problemler yaratmayı kullanırlar. Oysa birlikte kaliteli zaman geçirmek, çocuğu tatmin edeceği için, anne-baba ile ilişki için, olumsuz bir yöntem denemesine gerek kalmayacaktır.

Oyun, hem çocuğun huzur, rahatlama ve öğrenme ihtiyacını karşılayan hem anne-babanın çocuğu yakından tanımasını ve takip etmesini sağlayan hem de ailece birlikte mutlu, keyifli zaman geçirilmesini sağlayan bir aktivitedir.

Belgin Temur
Uzman Pedagog



15 Ekim 2019 Salı

Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu Nasıl Farkedilir?

Günümüzde, yerinde duramayan, isteklerine karşı gelindiğinde ağlayıp kendini yerden yere atan, söz dinlemeyen ya da akademik problemleri olan hemen hemen bütün çocuklar aileleri ya da çevreleri tarafından hiperaktif olarak adlandırılıyor. “Bu çocuk hiperaktif, hiç söz dinlemiyor; kurallara uymuyor” gibi cümleleri daha sık duymaya başladık. Evet; aile tarafından gözlenen bu tarz problemlerin temelinde bir hiperaktivite bozukluğu olabilir; ancak bir çocuğun hiperaktivite tanısı almasını belirleyen bir çok kriter vardır.Yaşanılan sıkıntılar; tamamen hiperaktiviteden bağımsız aile tarafından uygulanan yetersiz ya da hatalı disiplin yöntemlerinin, başka bir psikiyatrik rahatsızlığın, aile içi gerginliklerin, problemlerin, boşanma ya da ölüm, deprem, göç gibi travmatik olayların da bir sonucu olabilir. Bu nedenle, çocuğun gözlemlenen problemlerinin ne zaman başladığı, nerelerde görüldüğü, ne kadar süredir devam ettiği ve bu yaşadıklarının çocuğun yaşamına etkileri ayrı ayrı değerlendirilmelidir. 
             Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun üç temel belirtisi bulunur: Dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik ve dürtüsellik. Bazı çocuklar bu üç belirtiyi birden taşırken, bazılarında sadece dikkat eksikliği ya da sadece aşırı hareketlilik-dürtüsellik ağır basar.  
             Dikkat eksikliği, çocuğun  konsantrasyon becerisinin ve süresinin kısa olması ile fark edilebilir. Dikkatleri çok çabuk dağılır; masa başı oturma süreleri kısadır. Sizin dikkatinizi çekmeyen dışarıdan gelen bir ses ya da masanın üzerindeki renkli bir obje çocuğun ilgisini çekebilir ve dikkatini dağıtır. Onlara sıkıcı gelen ev ödevi, kitap okuma gibi işlerde dikkatlerini belirli bir noktaya toplamakta çok zorlanırlar; ayrıntıları gözden kaçırırlar; bu nedenle de basit hatalar yaparlar.Ancak sessiz,uyaranın az olduğu ortamlarda daha rahat çalışabilirler ve hoşlandıkları, çok fazla zihinsel çaba gerektirmeyen bir etkinlik ile uzun süre uğraşabilirler.  Sadece okul ya da evde değil toplumsal alanlarda da konsantre olmakta zorlanırlar. Yönergeleri takip etmekte ve uygulamakta sorunlar yaşarlar; sanki karşılarındaki kişiyi dinlemiyormuş gibi gözükürler. Bir işi bitirmeden diğerine başlarlar. Planlama ve organizasyon becerileri zayıftır. Belli bir programa uymakta ya da yalnız çalışmakta zorlanırlar. Dağınık ve unutkan olabilirler. Verilen görevleri, ev ödevlerini, eşyalarını unutabilirler. Çantaları, odaları dağınıktır. Dağınıklıklarının sebebi, bir işi yaparken aynı anda akıllarından başka şeyler geçiriyor olmalarıdır. Örneğin; bu tanıyı almış bir çocuk, birazdan oynayacağı oyuncağı düşünerek salona gelirken elinde getirdiği kalemi salonda bırakır ve daha sonra salonda bıraktığını unutur.     
              Aşırı hareketli çocuklarsa beklenen durumlarda sakince duramayan, oturamayan, sürekli bir yerden bir yere koşuşturan, uzun süre yerinde rahatça oyun oynayamayan,  aktiviteleri sürdüremeyen, çok fazla konuşan çocuklardır. Uykuda bile hareketlilik görülebilir. Konuşma sırasında da cümleyi tamamlamadan bir konudan başka bir konuya atlayabilirler.  
              Dürtüsellik ise çocuğun kendini ve davranışlarını kontrol edebilme kabiliyetinin zayıf olması ile açıklanır. Dürtüsel çocuklar, kendilerini durdurmakta zorlanırlar; ortama uygun, beklenen bir davranış olmasa da istedikleri şeyi o anda yapar, düşündükleri her şeyi o anda söylerler. Yaptıkları davranışın sonucunu, diğer bireyleri nasıl etkileyebileceğini düşünmezler. Kurallara uymakta, sıra beklemekte büyük problemler yaşanır. Her şeye karışır, söz keser, konuşmalarını durduramazlar. Sabırsızdırlar; karşılarındaki kişinin söylediğini, verdiği yönergeyi ya da sorduğu soruyu dinlemeden cevap verirler. Uyarıldıkları bir konuda bir daha yapmayacaklarına söz verseler de kendilerini durduramadıkları için istenilmeyen davranışı tekrar tekrar yaparlar. Hatta, aileler bu durumu “Onu kaç defa uyarmamıza, cezalar vermemize rağmen sanki bize inat hala yapmaya devam ediyor” diye ifade ederler.  
              Bazen dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların ebeveynleri, çocuklarını iki kişilikli olarak tanımlarlar; bir gün kendisine verilen tüm sorumlulukları yerine getirdiğini ama diğer gün hiç kurallara uymadığını söylerler. Bu tanıyı almış çocukların okul başarılarında, duygu durumlarında değişkenlikler, tutarsızlıklar gözlemlenebilir. Bunun dışında, ince ve kaba motor becerilerinde zayıflıklar görülebilir. Sakar olurlar; sık düşerler, yazı yazmakta, ayakkabı bağlamakta zorlanırlar. Uyumakta ve sabah erken kalkmakta problemler yaşanabilir.  
               Öğretmenlerin ve ailelerin en çok yakındığı konulardan biri de çocuğun yaşadığı hafıza sorunlarıdır. Aslında bu sorunlar dikkat eksikliği ile bağlantılıdır. Çocuğun hatırlayamamasının sebebi o anda konuya dikkatini yoğunlaştıramamasıdır. Dersi takip etmekte zorlanır ve bir süre sonra dağılır. Bu durum öğrenmeyi zorlaştırır ve okul başarısızlığına neden olur. Oysa, dikkatini vererek dinlediği şeyi çabuk öğrenir ve unutmaz. İlgi alanları ile ilgili olan şeyleri ise diğer çocuklara oranla daha iyi hatırlayabilir.  
               Bütün bunların neticesinde, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar yaşıtlarıyla ve yetişkinlerle sosyal ilişki problemleri yaşarlar. Aslında duyarlı, sıcakkanlı ve sevecen olmalarına rağmen özellikle dürtüsellik problemi sebebiyle iletişime geçmekte, arkadaşlık başlatmakta ve devam ettirebilmekte zorlanırlar. Söz kestikleri, oyunları kurallarına göre sıra bekleyerek oynayamadıkları; söyledikleri,yaptıkları birçok şeyin karşılarındaki kişileri nasıl etkileyeceğini ve davranışlarının sonuçlarını düşünmedikleri için yaşıtları tarafından dışlanabilirler. Aileler “diğer çocuklar tarafından grup aktivitelerine dahil edilmiyor; oyunlara, etkinliklere çağırılmıyor” gibi ifadeleri sıklıkla kullanırlar. İstedikleri şeyi o anda yapamayınca, engellendiklerinde, dışlandıklarında sonradan pişman olsalar da saldırgan davranışlarda bulunabilirler; bu da kardeşlerle ve arkadaşlarla yaşanabilecek uyum problemlerine işaret eder.     
                Aile ve arkadaşlık ilişkilerinde yaşanılan problemler, okulda yaşanılan başarısızlık, aileden, öğretmenlerinden duyduğu olumsuz tepkiler ve eleştiriler, çocuğun kendine olan güvenini zedeler. “Ben başarısızım; kötüyüm; beni kimse sevmiyor” gibi kendisi ile ilgili düşünceler oluşturur. Kendine olan güvenini kaybettiği için zaten yapamayacağım diye düşünüp kolay bir şeyi denemekten bile çabuk vazgeçer; uğraşmak istemez. Bu durum ileride çocuğun depresyon ya da kaygı bozuklukları yaşamasına neden olabilir.            
                Bu nedenle dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu mutlaka tedavi edilmeli ve önlemler alınmalıdır. Tanının koyulabilmesi ve çocuğa uygun tedavi yönteminin belirlenebilmesi için detaylı bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu aşamada aileden, okul ve öğretmenden alınan bilgiler, çocukla yapılan değerlendirmeler büyük önem taşır.Çocuğun yaşadığı sıkıntılar, kişilik özellikleri, içinde bulunduğu koşullar, çevresel faktörler düşünülerek çocuğa uygun bir tedavi planlanır. Bu nedenle her çocukta farklı bir tedavi yöntemi uygulamak gerekebilir. Hiperaktivite tedavisinde genellikle psiko-sosyal tedavi ve ilaç tedavisi beraber yürütülür. Öncelikle çocuğun yukarıda bahsettiğimiz belirtilerden hangilerini gösterdiği ve bu yaşadığı sıkıntıların boyutlarını öğrenmek önemlidir. Her çocuk kendi yaş dilimine göre değerlendirilmelidir. Örneğin; yaşa uygun dikkat süresi erken çocukluk ve okul öncesi dönemde farklılıklar gösterir ve bu farklılık dikkate alınmalıdır. Sonuç olarak; aşamalandırılmış bir özel eğitim programı hazırlanır. Kendini gözlemleme  ve kontrol edebilme becerileri kazandırılmaya; dikkate yönelik egzersizler uygulanarak masa başı çalışma süresi ve dikkati arttırılmaya çalışılır. Buna ek olarak, evde nasıl davranacakları ve neler yapabilecekleri konusunda aile bilgilendirilir. Bir psikiyatrist gözetiminde yapılan ilaç tedavisi de psikososyal tedaviyi destekler. Hiperaktivite tedavisinde en önemli noktalardan biri aile-okul ve uzmanın iletişim halinde olması ve beraber bir program yürütmeleridir. 
Anne-babalara Öneriler: 
  • Öncelikle hiperaktivitenin belirtilerini öğrenin ve çocuğunuzu gözlemleyin. Çocuğunuzun hiperaktivite tanısı alabilmesi için üç temel belirtinin 7 yaşından önce görülmeye başlamış olması; en az 6 aydır devam ediyor olması, ev-okul gibi birden fazla ortamda görülüyor olması ve çocuğunuzun yaşamını etkileyecek boyutta olması gerekir.
  • Eğer çocuğunuzun bu sıkıntıyı yaşadığını düşünüyorsanız mutlaka bir uzmana başvurun.
  • Çocuğunuzun yaptığı birçok olumsuz davranışın ve söylediği sözlerin yaşadığı bu rahatsızlığın; dürtüselliğinin bir sonucu olduğunu unutmayın. Ona karşı sabırlı ve anlayışlı olun.
  • Önceden basit ve net kurallar, sorumluluklar belirleyin ve bunu tutarlı bir şekilde uygulayın. Kurallara uyduğunda, sorumluluklarını yerine getirdiğinde onu teşvik edin.
  • Beraber günlük programlar hazırlayın, ne zaman ne yapacağını önceden bilsin. Bu planlama ve organizasyon becerilerinin gelişimi açısından da önemlidir.
  • Ondan beklentilerinizi çocuğunuzun içinde bulunduğu durumu göz önünde bulundurarak belirleyin.
  • Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocukların birden fazla yönergeyi hatırlamakta zorluk çektiğini unutmayın. Bu nedenle çocuğunuza “Mutfağa git, dolabı aç,bardağa su koy, buraya getir” demektense, daha basit yönergeler verin. Dikkatini toplamakta zorlanacağı için yönergeleri yerine getiremez ya da sadece bazılarını uygular.
  • Çocuğunuzun okul yaşamında karşılaşabileceği akademik ve sosyal problemlere hazırlıklı olun.
  • Sürekli uyarmak ve olumsuz eleştiri yapmaktan kaçının. Olumlu yönleri üzerine konuşun, beğendiğiniz davranışlarını, başarılarını mutlaka övün ve ödüllendirin. Bu sayede kendine olan güveni ve saygısı da artacaktır.
  • Çocuğunuza destek olun ve dinleyin. Onu dinleyen bir anne-baba olduğunu fark etmesi sizinle olan iletişimini de güçlendirecektir.
  • Kendini ifade edebileceği drama gibi bir aktiviteye ya da enerjisini boşaltabileceği sportif faaliyetlere yönlendirin.
  • Ne kadar erken tedaviye başlanırsa o kadar hızlı sonuç alınabileceğini; gerekli önlemler alınmazsa hiperaktiviteye eşlik edebilecek başka psikolojik problemlerin de ortaya çıkabileceğini unutmayın.

  • Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat