Evde çocuğun anne-babası tarafından kontrol edilmesi; genel anlamıyla evde sadece çocuğun isteklerine odaklı yaşanması olarak da düşünülebilir. Çocuk evde anne babayı kontrol edebildiğini hisseder; böyle bir his; dış dünyayı da kontrol etme isteğini arttıracak; bu da çocukta bunu yaptığında mutluluk; yapamadığında da üzüntü yaratacaktır. Bu tip bir ailede, çocuğun talepleri, reddettikleri; anne babanın hem kendi eş ilişkilerini hem de anne babalıklarını değiştiriyor olacaktır. Bu konuyu düşünürken, çocuğun kontrol etme duygusu üzerinde durulmalıdır. Ağırlıklı olarak böyle bir tutumla yetiştirilen çocuklar; dış dünya ile temasları arttıkça, aynı duyguyu burada da tatmak isteyeceklerdir. Evde anne babasını yönetmeye alışmış çocuklar sıklıkla okulda ya da dışarıda da arkadaşlarıyla oynarken oyunu kendi isteklerine göre kuracak, kuralları kendi koyup-kendi kaldıracak, kendi istediğinde oyunu başlatıp, bitirecektir. Dolayısıyla bu duygu çocuğun anne-babasının yanından ayrılıp okula gittiğinde, sosyal bir aktivite edindiğinde de bir grup içerisinde oynamak isteyeceği bir rol haline gelebilecektir.
Çocuğun kontrol isteği öncelikle 2-4 yaş arası pekişir, çocuk bir şeyleri kendisinin kontrol edebileceğinin farkına varır. Sonrasında çevresindekilerle inatlaşmalar, kendi istediğini yaptırma çabalarının arttığını fark ederiz. Ergenlik döneminde bu inatlaşmaları ve aile içi ilişkilerde de bu şekilde ailedeki kuralları kendi istediği gibi şekillendirme isteğini görebiliriz. Aslında bu her iki dönemde de çocuk, kendi gücünü tekrar tekrar fark eder ve güçlü olma duygusuyla çevresini de kendi isteklerine uygun hale getirebileceğini hisseder. Bu duyguyla birlikte; anne-baba ile olan ilişkilerinde de çatışmalar artar; anne-baba çocuğun isteklerine sınır koymakta, ona yol göstermekte zorlanır.
2-4 yaş arasındaki dönemde bağımsız olma ve kendi istekleri doğrultusunda yaşamaya istekli olan çocuk; dünyanın kendi istediği gibi dönmesini arzular. Aslında yaptıklarıyla anne ve babasını, hatta onların duygularını da kontrol edebilmeyi öğrenir. Yaptıklarıyla onları mutlu ya da huzursuz hissettirebildiğini fark eder. Bu da insanlarla ilişkilerinde yapabildiklerine dair önemli bir farkındalık kazandırmış olur. Anne baba, daha kontrol edilebilir gördükleri bir dönemden çıkıp, kendi bildiği gibi yaşamaya çalışan çocuklarına karşı kontrol etme, sınır koyma, otorite kurma ile ilgili güçlerini yitirmiş ya da kullanamıyor gibi hissedebilirler. Bu da karşılıklı gereksiz bir güç savaşının içine düşülmesine neden olabilir. Burada anne-babaların kurallar konusunda fazla katı değil ancak tutarlı bir tutumla hareket etmeleri; çocuğun bu dönemi rahatlıkla atlatabilmesi için yararlıdır. Anne baba var olan gücünü çocuk üzerinden değil kendi tutumlarıyla kazanmalıdır. Otoritenin kaynağının anne ve baba olması çocuğun evdeki olaylarda söz hakkı olmadığı anlamına gelmemelidir. Diğer taraftan, anne-baba ve çocuk üçgeninde, herkesin aynı haktan eşit düzeyde yararlanması da doğru olmayacaktır. Çocuk kendisi için uygun koşulların içerisinde büyümelidir. Yaşına uygun kurallar çerçevesinde özgür, bağımsız olarak deneyimler kazanmaya hakkı vardır. Anne-baba çocukları için bu güvenli ortamı hazırlamalıdırlar. Çocuk ancak bu şekilde kendisinin farkına varacaktır.
Aslında ergenlik dönemindeki birey ve ailesi için de aynı durum söz konusu olmaktadır. Bu dönem gerek çocuk gerek de anne baba için rehberliğe oldukça ihtiyaç duydukları kritik bir geçiş-büyüme evresidir. Bu yaşta da büyüdükçe özgürleşmek daha da mümkün hale gelir ve böylece ailede, toplumda yeni haklar kazanılmaya başlanır. Dolayısıyla çocuk kendisi ve diğerleri üzerinde değişim sağlayabilecek bir gücün farkına varır. İçinden pek çok yeni deneyim sahibi olmak gelir ancak gerek aile gerek de toplumun kuralları bunları engeller. Bu bir ergen için daha da pekiştirici olabilir; kurallar ne kadar katıysa; asilik artabilir. Aynı durum evde de yaşanır; anne-baba birden kendisini ergenlik döneminin tam da ortasında; talepkar bir genci evde kuralları delmeye çalışırken bulur. Bir ergen için hayatının patronu olmak çok değerlidir ve haklarını kaybetmemeye çalışır, herhangi bir değişimde protesto etmeye de hazırdır. Dolayısıyla anne babası ona kural koymaya çalışır; o da ne kadar çok kural varsa onu değiştirmeye ve bozmaya içten içe istek duyar. Dolayısıyla evde odasında ve kendi bünyesinde dışarıdan etki altında bırakılmak istemeyen bir kişi olarak görülebilir. Bir yandan da kendine yabancı olan bu gelişim ve değişim aşamasında; ona destek olabilecek bir rehbere ihtiyaç duyar. Bu rehber hem güven duyabileceği sağlam bir dayanak; hem de onun dönemini anlayabilecek birisi olmalıdır. Bunun nedeni aslında kurallara karşı koyamadıkları noktalarda asi, sert taraflarını biraz daha söze döküp; dertlerini anlatabilecekleri birini istemeleridir. Bir başka neden de; kendilerindeki değişime yabancı olmalarından dolayı; bu değişimleri ona biraz anlatan ve kaygısını azaltan birini aramalarıdır. Bu rehberliğin tümünü anne-baba yapamasa da bir parça bu noktalara dikkat etmeleri yararlı olacaktır. Burada kritik nokta, onun isteklerini duyabilen ve ona katı, sert olmasa da sınırlarını, nereye kadar bazı şeyleri deneyebileceklerini gösterebilecek anne-babalar olabilmektir. Anne babalar çocuğun taleplerini yerine getirmenin zor olduğu, kontrolü ellerinden kaybettikleri, evin kurallarının farklı bir şekle girdiği düşüncesiyle şaşkınlık ve çaresizlik hissederler. Ergenlik anne-babalar için dışarıdan anlaşılması çok da kolay olmayacak, hızlı değişimlerin olduğu bir dönem olarak kalmaktadır.
Her iki dönemde de yaşanan bağımsız olma ve çevreyi kontrol etme, kendi taleplerine göre hareket etme isteğinin artışı; bahsettiğimiz uygun anne-baba tutumları çerçevesinde, çocuğun kendi hayatıyla diğerlerinin hayatını kontrol etme arasındaki farkı keşfetmesini olumlu yönde etkileyecektir. Çocuk, kendi isteklerine sınır koymayı öğrenebilecektir. Nerede ne yapması gerektiğini, nerelerde sadece kendi isteklerine göre yaşayabileceğini fark edebilecektir.
Çocuğun ‘patron’ olduğu evlerde, anne babaların tekrar otorite figürü haline gelebilmeleri kolay değildir. Anne baba bu rolden çıkmak ister ancak çocuk aynı fikirde değildir. Çocuk sahip olduğu gücü kaybetmek istemez. Bu geçiş yavaş ve emin adımlarla olmalıdır. Olması gerekenler, çocuğa anlatılmalıdır ve hem anne hem de baba bu konuda bir fikir birliği yaşamalıdır. Çocuğa karşı tutumları ortak ve fark edilebilir olmalıdır. Çocuğun yapabilecekleri ona anlatılmalıdır; dolayısıyla çocuk kendi yaşam sınırları konusunda fikir sahibi olmalı; anne-babadan da bunları sık sık duymalıdır. Çocuk ancak bu sınırlar çerçevesinde özgür kalabilmeli ve dilediğince hareket edebilmelidir. Eğer kendi sınırlarının farkına varırsa kendisini ve yaşadığı çevreyi sahiplenebilir. Kontrol edebileceği bir ortam olmalıdır fakat bu ortamın da bazı kurallara göre özgürlük sağlayabileceği fark ettirilmelidir. Bu duyguyu yaşayan çocuklar, kendi başına hareket edebilmekte daha güvenli hissederler. Her birey hem yapabileceklerini hem de yapamayacaklarını bilmek ister; ancak bu şekilde çevreye ve kendine güvenir, huzurlu hissederler.
Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel