25 Ocak 2018 Perşembe

Patron Kim Olmalı?

Evde çocuğun anne-babası tarafından kontrol edilmesi; genel anlamıyla evde sadece çocuğun isteklerine odaklı yaşanması olarak da düşünülebilir. Çocuk evde anne babayı kontrol edebildiğini hisseder; böyle bir his; dış dünyayı da kontrol etme isteğini arttıracak; bu da çocukta bunu yaptığında mutluluk; yapamadığında da üzüntü yaratacaktır. Bu tip bir ailede, çocuğun talepleri, reddettikleri; anne babanın hem kendi eş ilişkilerini hem de anne babalıklarını değiştiriyor olacaktır. Bu konuyu düşünürken, çocuğun kontrol etme duygusu üzerinde durulmalıdır. Ağırlıklı olarak böyle bir tutumla yetiştirilen çocuklar; dış dünya ile temasları arttıkça, aynı duyguyu burada da tatmak isteyeceklerdir. Evde anne babasını yönetmeye alışmış çocuklar sıklıkla okulda ya da dışarıda da arkadaşlarıyla oynarken oyunu kendi isteklerine göre kuracak, kuralları kendi koyup-kendi kaldıracak, kendi istediğinde oyunu başlatıp, bitirecektir. Dolayısıyla bu duygu çocuğun anne-babasının yanından ayrılıp okula gittiğinde, sosyal bir aktivite edindiğinde de bir grup içerisinde oynamak isteyeceği bir rol haline gelebilecektir.
Çocuğun kontrol isteği öncelikle 2-4 yaş arası pekişir, çocuk bir şeyleri kendisinin kontrol edebileceğinin farkına varır. Sonrasında çevresindekilerle inatlaşmalar, kendi istediğini yaptırma çabalarının arttığını fark ederiz. Ergenlik döneminde bu inatlaşmaları ve aile içi ilişkilerde de bu şekilde ailedeki kuralları kendi istediği gibi şekillendirme isteğini görebiliriz. Aslında bu her iki dönemde de çocuk, kendi gücünü tekrar tekrar fark eder ve güçlü olma duygusuyla çevresini de kendi isteklerine uygun hale getirebileceğini hisseder. Bu duyguyla birlikte; anne-baba ile olan ilişkilerinde de çatışmalar artar; anne-baba çocuğun isteklerine sınır koymakta, ona yol göstermekte zorlanır.
2-4 yaş arasındaki dönemde bağımsız olma ve kendi istekleri doğrultusunda yaşamaya istekli olan çocuk; dünyanın kendi istediği gibi dönmesini arzular. Aslında yaptıklarıyla anne ve babasını, hatta onların duygularını da kontrol edebilmeyi öğrenir. Yaptıklarıyla onları mutlu ya da huzursuz hissettirebildiğini fark eder. Bu da insanlarla ilişkilerinde yapabildiklerine dair önemli bir farkındalık kazandırmış olur. Anne baba, daha kontrol edilebilir gördükleri bir dönemden çıkıp, kendi bildiği gibi yaşamaya çalışan çocuklarına karşı kontrol etme, sınır koyma, otorite kurma ile ilgili güçlerini yitirmiş ya da kullanamıyor gibi hissedebilirler. Bu da karşılıklı gereksiz bir güç savaşının içine düşülmesine neden olabilir. Burada anne-babaların kurallar konusunda fazla katı değil ancak tutarlı bir tutumla hareket etmeleri; çocuğun bu dönemi rahatlıkla atlatabilmesi için yararlıdır. Anne baba var olan gücünü çocuk üzerinden değil kendi tutumlarıyla kazanmalıdır. Otoritenin kaynağının anne ve baba olması çocuğun evdeki olaylarda söz hakkı olmadığı anlamına gelmemelidir. Diğer taraftan, anne-baba ve çocuk üçgeninde, herkesin aynı haktan eşit düzeyde yararlanması da doğru olmayacaktır.  Çocuk kendisi için uygun koşulların içerisinde büyümelidir. Yaşına uygun kurallar çerçevesinde özgür, bağımsız olarak deneyimler kazanmaya hakkı vardır. Anne-baba çocukları için bu güvenli ortamı hazırlamalıdırlar.  Çocuk ancak bu şekilde kendisinin farkına varacaktır.
Aslında ergenlik dönemindeki birey ve ailesi için de aynı durum söz konusu olmaktadır. Bu dönem gerek çocuk gerek de anne baba için rehberliğe oldukça ihtiyaç duydukları kritik bir geçiş-büyüme evresidir. Bu yaşta da büyüdükçe özgürleşmek daha da mümkün hale gelir ve böylece ailede, toplumda yeni haklar kazanılmaya başlanır. Dolayısıyla çocuk kendisi ve diğerleri üzerinde değişim sağlayabilecek bir gücün farkına varır. İçinden pek çok yeni deneyim sahibi olmak gelir ancak gerek aile gerek de toplumun kuralları bunları engeller. Bu bir ergen için daha da pekiştirici olabilir; kurallar ne kadar katıysa; asilik artabilir. Aynı durum evde de yaşanır; anne-baba birden kendisini ergenlik döneminin tam da ortasında; talepkar bir genci evde kuralları delmeye çalışırken bulur. Bir ergen için hayatının patronu olmak çok değerlidir ve haklarını kaybetmemeye çalışır, herhangi bir değişimde protesto etmeye de hazırdır. Dolayısıyla anne babası ona kural koymaya çalışır; o da ne kadar çok kural varsa onu değiştirmeye ve bozmaya içten içe istek duyar. Dolayısıyla evde odasında ve kendi bünyesinde dışarıdan etki altında bırakılmak istemeyen bir kişi olarak görülebilir. Bir yandan da kendine yabancı olan bu gelişim ve değişim aşamasında; ona destek olabilecek bir rehbere ihtiyaç duyar. Bu rehber hem güven duyabileceği sağlam bir dayanak; hem de onun dönemini anlayabilecek birisi olmalıdır. Bunun nedeni aslında kurallara karşı koyamadıkları noktalarda asi, sert taraflarını biraz daha söze döküp; dertlerini anlatabilecekleri birini istemeleridir. Bir başka neden de; kendilerindeki değişime yabancı olmalarından dolayı; bu değişimleri ona biraz anlatan ve kaygısını azaltan birini aramalarıdır. Bu rehberliğin tümünü anne-baba yapamasa da bir parça bu noktalara dikkat etmeleri yararlı olacaktır.  Burada kritik nokta, onun isteklerini duyabilen ve ona katı, sert olmasa da sınırlarını, nereye kadar bazı şeyleri deneyebileceklerini gösterebilecek anne-babalar olabilmektir. Anne babalar çocuğun taleplerini yerine getirmenin zor olduğu, kontrolü ellerinden kaybettikleri, evin kurallarının farklı bir şekle girdiği düşüncesiyle şaşkınlık ve çaresizlik hissederler. Ergenlik anne-babalar için dışarıdan anlaşılması çok da kolay olmayacak, hızlı değişimlerin olduğu bir dönem olarak kalmaktadır.
Her iki dönemde de yaşanan bağımsız olma ve çevreyi kontrol etme, kendi taleplerine göre hareket etme isteğinin artışı; bahsettiğimiz uygun anne-baba tutumları çerçevesinde, çocuğun kendi hayatıyla diğerlerinin hayatını kontrol etme arasındaki farkı keşfetmesini olumlu yönde etkileyecektir. Çocuk, kendi isteklerine sınır koymayı öğrenebilecektir. Nerede ne yapması gerektiğini, nerelerde sadece kendi isteklerine göre yaşayabileceğini fark edebilecektir.
Çocuğun ‘patron’ olduğu evlerde, anne babaların tekrar otorite figürü haline gelebilmeleri kolay değildir. Anne baba bu rolden çıkmak ister ancak çocuk aynı fikirde değildir. Çocuk sahip olduğu gücü kaybetmek istemez. Bu geçiş yavaş ve emin adımlarla olmalıdır. Olması gerekenler, çocuğa anlatılmalıdır ve hem anne hem de baba bu konuda bir fikir birliği yaşamalıdır. Çocuğa karşı tutumları ortak ve fark edilebilir olmalıdır. Çocuğun yapabilecekleri ona anlatılmalıdır; dolayısıyla çocuk kendi yaşam sınırları konusunda fikir sahibi olmalı; anne-babadan da bunları sık sık duymalıdır. Çocuk ancak bu sınırlar çerçevesinde özgür kalabilmeli ve dilediğince hareket edebilmelidir. Eğer kendi sınırlarının farkına varırsa  kendisini ve yaşadığı çevreyi sahiplenebilir. Kontrol edebileceği bir ortam olmalıdır fakat bu ortamın da bazı kurallara göre özgürlük sağlayabileceği fark ettirilmelidir. Bu duyguyu yaşayan çocuklar, kendi başına hareket edebilmekte daha güvenli hissederler. Her birey hem yapabileceklerini hem de yapamayacaklarını bilmek ister; ancak bu şekilde çevreye ve kendine güvenir, huzurlu hissederler.
Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

19 Ocak 2018 Cuma

Karne

Okul başarısı çocuğun hayatındaki en önemli motivasyon kaynaklarından biridir. Karne de çocuğun okul başarısının takip edilmesi amacıyla verilen bir araçtır; dolayısıyla çocuk için çok farklı anlamlar taşıyabilir. Her aile çocuğunun karnesini görmeyi heyecanla bekler. Ancak bazen çocuk karneyi beklerken anne-babası ile aynı heyecanı taşıyamayabilir. Anne-babanın, öğretmenin, çevresindeki diğer bireylerin de karneyi nasıl değerlendirdiği çocuğun kendi performansını, motivasyonunu ve okula karşı olan ilgisini etkiler. Eğitim-öğretim yılını istediği gibi geçiremeyen bir çocuk için bu bekleme dönemi oldukça kaygılandırıcı bir sürece dönüşebilir. 

Karne, çocuğun bilgi ve beceri düzeyini, hangi alana daha fazla yeteneğinin ve ilgisinin olduğunu, hangi alanda ya da hangi derste gelişmeye ve desteğe ihtiyaç duyduğunu gösteren bir araçtır. Çocuğun o dönem getirdiği zayıf karneye dayanarak onu ‘başarısız’ olarak nitelendirmek doğru olmaz. Anne-babanın karneyi bir ‘başarı-başarısızlık’ göstergesi olarak görmesi, gelen düşük notları beğenmeyip kızması, çocuğa başarısız olduğunu vurgulayıcı cümleler kullanması oldukça yanlış tutumlar olacaktır. Aynı şekilde, çok iyi bulunan karnelerin sürekli övülmesi, maddi değeri yüksek hediyelerle ödüllendirilmesi de çocuğun çalışma sürecine değil sonucuna odaklanmasına neden olacaktır. Yani, karnede beş getirip getirememek, tüm eğitim sürecinde gösterdiği çabayı göz ardı etmesine yol açabilecektir. Oysa karnedeki not yerine yıl içinde gösterilen çabaya vurgu yapmak, karneyi yeni eğitim-öğretim yılına hazırlanışta bir destekleyici ve yol gösterici olarak görmek anne-babanın ve çocuğun karneye yüklediği anlamı olumlu yönde etkileyecektir. Çocuk karneyi bir korku objesi olarak değil, bütün seneyi nasıl geçirdiğini, gelişimini ve desteklenmesi gereken yönlerini ona gösteren bir araç olarak değerlendirebilecektir. 

Tüm yılın sonunda, bazı çocuklar için karne istenmeyen ya da beklenmeyen şekilde karşılarına çıkabilmektedir. Çocuğun zaten zayıf bir karne ile ilgili üzüntü, utanç, pişmanlık gibi hisleri vardır. Anne-babanın bu duyguları görmezden gelerek karnedeki zayıflar için çocuğa bağırmaları, ceza vermeleri, başka arkadaşlarının notları ile kıyaslamalar yapmaları, okul değiştirmek ya da okuldan almakla tehdit etmeleri, çocuğun bu süreci daha yıkıcı yaşamasına sebebiyet verebilir. Bu yaklaşımlar, çocuğu motive etmediği, onu çalışmaya daha istekli hale getirmediği gibi ebeveynleri ile olan ilişkisini de zedeler. Çocuk anne-baba tarafından beğenilmediğini, yeterli, başarılı ve iyi bir evlat olarak görülmediğini, onlara layık olamadığını, onları hayal kırıklığına uğrattığını, ne yaparsa yapsın anne-babayı mutlu ve memnun edemeyeceğini düşünmeye başlayabilir. Bu düşünceler içerisinde olan bir çocuk da kendini sürekli mutsuz, yorgun, depresif hissedebilir; içine kapanıp sessizleşebilir; ya da tam tersi anne-babaya karşı agresif tutumlar içerisinde olabilir. Çabuk pes edebilir; yapabileceği şeyleri bile yapma konusunda kendine güvenemeyip geri durabilir ve gerçek performansını ortaya hiç koyamayabilir; kaygı düzeyi çok artabilir; bu durum uyku ve yemek alışkanlıklarını da etkileyebilir. Ebeveynlerin karneye verdikleri tepki, yükledikleri ve çocuğa hissettirdikleri anlam çocuğun da duygusal durumunu doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. 

Ebeveynlerin karne ile ilgili kendi tepkilerini vermeden önce, çocuklarının duygularını fark etmeye ve anlamaya çalışmaları, onlara söz hakkı vermeleri, onların karne ile ilgili fikirlerini ve değerlendirmelerini dinlemeleri çok daha doğru bir tutum olacaktır. Sonrasında çocuk ile birlikte karneyi değerlendirmek, tahmin edilenden düşük notları ele almak, nedenlerini sorgulamak, bu notları düzeltebilmek adına çocuğun neler yapabileceğini, yeni eğitim-öğretim yılına nasıl hazırlanabileceğini, yaz tatilini nasıl değerlendirebileceğini konuşmak ve yeni hedefler belirlemeye çalışmak çocuğun da bu süreci daha sağlıklı geçirebilmesini sağlayacaktır. Anne-baba-çocuk ilişkisini kalıcı bir zarara uğramadan dengede tutabilmek, çocuk için uygun çözüm yollarını bulabilmek, ancak karşılıklı konuşma, herkesin fikirlerine değer verme ve duyguları açıkça ifade etmeden geçer. 

Ödül ve Ceza

Birçok ebeveyn başarılı bir karneyi hediye alarak ödüllendirmeyi seçebilir. Hatta daha karneyi görmeden, iyi bir karne getirmesi koşuluyla istediğinin alınacağının sözünü verebilir. Çocuğunu çabasının karşılığını bu şekilde alabildiğini görmek her ebeveyni mutlu eder; gururlandırır. Tabi ki her çocuk tüm sene gösterdiği çaba sonucunda takdir edilmeli; övülmeli; ödüllendirilmelidir. Ancak bu durum çocuğun tüm isteklerinin sınırsız bir şekilde yerine getirilmesi ya da maddi açıdan çok yüksek değere sahip hediyelerle ödüllendirilmesi anlamına gelmez. Abartılı hediyeler çocuğun başarılı olmaya dair motivasyonunu azaltır ve sadece ödüle odaklanmasına neden olabilir. Alınacak hediyede önemli olan çocuk için ne kadar işlevsel olduğudur. Anne-babanın çocuğun emeğini görmeleri, takdir etmeleri, bunun hakkında konuşup çocuğu övmeleri, maddi hediyelerden daha anlamlı, anne-baba-çocuk ilişkisini besleyicidir. Çocuğu motive etme ve çalışmaya istekli hale getirmede daha etkilidir. Çocuk için önemli olan anne-baba tarafından beğenildiğini görebilmek ve takdiri duyabilmektir. Başarıyı sadece karneye odaklamak, karne başarısını çocuğun genel başarısını değerlendirmede kullanmak uygun tutumlar olmayacaktır.Zayıf bir karne sonucunda verilen cezalar da çocuğun gelişimine hiçbir anlamda katkı sağlamaz. Çocuk duygusal açıdan örselendiği gibi ders-okul-başarı kavramlarına karşı da olumsuz algılar geliştirmeye başlar. Ceza vermek yerine, başarının önündeki engellerin neler olabileceğini konuşmak, koyulan hedeflere ulaşabilmek için neler yapılabileceğini belirlemek, bir sonraki eğitim-öğretim döneminde çocuğun daha olumlu sonuçlar almasını kolaylaştıracaktır. 

Bir Çalışma Planı Hazırlama

Yaz dönemi için çocuğun eğlenebileceği, dinlenebileceği hem de akademik becerilerini destekleyebileceği bir planı yapmak çocuk açısından oldukça faydalıdır. Bu plan çocuğu da sürece dahil ederek onun da fikirlerini alarak, ilgi alanlarına ve yapmak istediklerine önem vererek planlanmalıdır. Bu planda ihtiyaç alanlarına yönelik akademik çalışmaların yanı sıra, anne-baba ile oyun saati, gezme zamanları, kitap okuma saatleri, spor, müzik gibi farklı aktiviteler de yer almalıdır. Planın uygulanması aşamasında da ebeveynler çocuklarını motive etmeli ve çabalarını fark ettiklerini vurgulayarak beğenilerini dile getirmelilerdir. 

Öneriler:

    • Çocuğunuzun nasıl bir öğrenci olduğu sadece karne başarısı ile değerlendirilemez. Öğretmenin size ilettikleri, sizin gözlemleriniz sonucu çocuğunuzla ilgili yaptığınız değerlendirmeler karne notlarından çok daha önemlidir. Bu nedenle çocuğunuzu iyi gözlemlemeyin; yeteneklerinin gelişimini, değişimini izleyin ve önerilerde bulunun.

    • Çocuğunuzu iyi tanıyarak, onun gelişim düzeyi ve becerilerine uygun beklentiler içerisinde olun. 

    • Çocuğunuzu sadece başarısızlıkları ile değerlendirmeyin ve akranlarıyla karşılaştırmayın. 

    • Karneyi ne bir ödül ne de bir ceza aracı olarak görmeyin. Karne, çocuğun gelişimi için kullanılabilecek bir değerlendirme aracıdır. Eksik noktaları tespit etmeyi kolaylaştırarak çocuğu hem akademik hem de psikolojik açıdan desteklemekte ebeveyne yardımcıdır. 

    • Çocuğun getirdiği zayıf notların sebebini iyi araştırın. Çocuğunuzun yaşadığı öğrenme, konsantrasyon, dikkat problemleri, aile içi özel durumlar, yaşam koşullarındaki değişimler, çocuğun okul algısı gibi pek çok durum başarı seviyesini etkileyebilir. 

    • Karnedeki zayıf notları aile içerisinde konuşun; olası nedenler ve sonrasında yapılabilecekler ile ilgili fikirleri açıkça paylaşın. Bu fikir alışverişlerini başarılı olunan dersler için de yapın. 

    • Karneyi beklemeden çocuğunuzun derslerinin gidişatı ile ilgili bilgi sahibi olun; böylece sonuçlara erken müdahale edebilirsiniz. 

    • Karneye yüklediğiniz anlamları değerlendirin ve karnenin sadece o döneme ait bir beceri değerlendirme aracı olduğunu unutmayın. 

    • Sonuca değil sürece odaklanan bir tutum içerisinde olun; çocuğun karne notunu değil sene içerisinde gösterdiği çabayı takdir edin. 

    • Çocuğunuza beğeninizi, ona güvendiğinizi dile getirin, olumsuz eleştiriden uzak, destekleyici bir tutumla ona inandığınızı hissettirin. 

Uzman Klinik Psikolog İrem Fırat

10 Ocak 2018 Çarşamba

Şiddet ve Çocuk İstismarı


Çocuk İstismarı, çocukların gelişimlerini zedeleyici bir biçimde fiziksel, duygusal, zihinsel ve cinsel zarara maruz bırakılmaları olarak tanımlanmaktadır. Çocuğa uygulanan şiddet denildiğinde genellikle fiziksel şiddet (dayak vs) anlaşılmaktadır. Oysa şiddet ve istismar fiziksel olabileceği gibi duygusal ve / veya cinsel içerik de taşıyabilir.   Çocuklar kendi gelişimsel seviyeleriyle de bağlantılı olarak anne-babalarından ve çevrelerindeki yetişkinlerden aldıkları tehdidi de şiddet olarak yaşayabilirler. Çocuk üzerinde zarara yol açabilecek her türlü tehdit de dolayısıyla şiddet olarak algılanmaktadır. Fiziksel olarak şiddet görmeyen bazı çocukların anne-babalarının kızgın ve tehdit eden tavırlarını dayak olarak algılamarı da bunun göstergesidir. Şiddet ve istismar kişiliği ve bütünselliği zedeleyici niteliktedir. Çocuk ve gençlerin psikolojik olarak kötüye kullanılmaları, ihmal edilmeleri ve psikolojik olarak zarar verici davranışlar duygusal istismar olarak değerlendirilmektedir. Anne-babaların bazı tutum ve davranışları çocuklarda duygusal istismara yol açabilmektedir. Örneğin çocuğun reddedilmesi, hor görülmesi, aşağılanması, yalnız bırakılması, korkutulması, kendini ve duygularını ifade etmesine fırsat verilmemesi, ihmal edilmesi, kendine zarar verebileceği durumlara maruz bırakılması da duygusal istismar olarak değerlendirilmektedir. 

Burada çocuğun yaşı ve gelişim dönemi çocukta meydana gelebilecek sonuç ve zararların farklılaşmasına etki edebilmektedir. Duygusal anlamda istismar edilmiş çocuklarda, kaygı, içe kapanma hali, depresyon, özgüven eksikliği, korku tepkileri görülebileceği gibi saldırganlık ve kendine/çevreye zarar verici davranışlar da görülebilir. Ağır istismara maruz kalmış çocuklarda tipik olarak gözlenen durum donmuş gözlerle etrafı seyretme halidir. Ve sıklıkla kaygı bozukluğu görülebilir. Yapılan araştırmalar bireylerin çocukluklarında maruz kaldıkları zedeleyici anne-baba tavırlarının yetişkinlik döneminde ruh sağlığı açısından belirleyici olduğunu göstermektedir. Yine duygusal kötü muamelenin kişilik gelişimi üzerinde olumsuz etkilere yol açabileceği bildirilmektedir. 

Şiddete maruz kalan çocukların bu şiddeti gösterme eğiliminde oldukları bilinmektedir. Bu, başkalarına dönük olabileceği gibi kendilerine dönük de olabilmektedir. Aynı şekilde aile içinde örneğin babanın anneyi dövdüğünü ya da istismar ettiğini izleyen çocukların da bu şiddeti kendilerine dönük olarak algılama eğilimleri artmaktadır. En azından şiddet tehdidinin kendilerine de yönelebileceği korkusunu yaşamaktadırlar. Bu durum da benzer etkilerin oluşmasına yol açabilmektedir. Şiddetin izlenmesi davranış kalıplarının öğrenilmesi prensibiyle ele alındığında “şiddeti öğrenme”ye etki edebilmektedir. Örneğin, çizgi filmlerdeki şiddet sahneleri gibi sosyal kabul gören eğlence ortamlarında şiddetin izlenmesi çocuğun şiddeti bir başetme yolu olarak öğrenmesine neden olabilmektedir. Şiddet eğilimi gösteren çocukların yakın çevrelerinde şiddetin varlığının araştırılması gerekmektedir. Anne-baba kadar çevredeki diğer yetişkinlerin, bazen okulda öğretmeninin şiddetine maruz kalan çocuklar da şiddet eğilimi gösterebilmektedirler. Anne-babalarından, öğretmenlerinden dayak yiyen ya da yapamadıkları, beceremedikleri ile ilgili olarak aşağılanan, hor görülen çocuklar aynı şekilde agresyonu bir sorun çözme biçimi olarak algılayabilirler/kullanabilirler ya da değersizlik ve temel güven duygusu yetersizliği yaşayabilirler. 

Genellikle istismar, çocuklar üzerindeki etkisi kalıcı ya da uzun süreli olduğunda daha kolay anlaşılmakta ve tepki görmektedir. Görsel ve yazılı basına yansıyan da genellikle bu türden ihmal ve istismar vakalarıdır. Ancak bazen çocuklar üzerindeki etkisi açısından belirgin olmayan fakat yaygın biçimde çocukların kötüye kullanıldığı ya da çocuklardan yarar sağlanan durumlar da vardır. (Çocukların çalıştırılması, reklam aracı olarak kullanılması gibi) Bu istismarın belirgin bir duygusal ya da fiziksel hasarı olmayabilir; ancak burada da çocuk haklarının ihlali söz konusudur.

Cinsel istismara uğramış çocuklar nasıl anlaşılır?

Çocuklar kendilerine dokunulduğunda bunu sevgi ifadesi olarak algılayabilirler ve cinsel istismar amacıyla dokunulmasından ayırt edemeyebilirler. Bu nedenle çocukların korunması aileye düşmektedir. Bazen aile içinde çocuğu taciz eden birinin bulunması çocuğun bunu ifade etmesini zorlaştırmaktadır. Böyle bir şüphenin bulunduğu durumlarda diğer aile bireylerinin çocuğu koruması önemlidir. Çocuğu ciddi şekilde hırpalayacak bir cinsel istismar eylemi çocuklar üzerinde gözlenebilir bazı etkilere neden olabilmektedir. Örneğin bu çocuklar oyunlarında cinsel öğelere daha fazla yer vermektedirler. Arkadaşlarıyla oyunlarında kendi cinsel organlarını gösterme, kendi cinsiyet özelliklerini vurgulayıcı bazı tavırlar (örneğin küçük bir kızın fazla süslü, kadınsı tavırlarının bulunması vb) gözlenebilmektedir. Ayrıca resimlerinde cinsel organların vurgulanmış olarak çizilmesi de şüphelenilmesi gereken bir durum olabilir. Bir çok çocukta somut deliller yoksa bir cinsel istismarı fark etmek çok zordur. Genel olarak çocuğun davranış ve ilişki kurma biçiminde bir değişiklik olup olmadığının gözlenmesi gerekmektedir. Böyle bir şüphenin olduğu durumlarda ailenin vakit kaybetmeden bir profesyonel yardıma başvurması gerekmektedir. Bu çocukların cinsiyet rolü gelişimlerinin takibi, yaşadıkları travmanın etkilerinin belirlenmesi ve sonrasında ortaya çıkabilecek olan korku, kaygı, öfke, suçluluk gibi duyguların ifadesine fırsat verilmesi açısından bir uzman yardımına gereksinim vardır. Her çocuğun böyle bir durumdan etkilenme biçimi elbette birbirinden farklı olacaktır. Her çocuk benzer belirtileri göstermeyebilir. Ama cinsel istismarın her çocuk için bir psikolojik travma olduğu söylenebilir. Bu durumda bir uzman yardımıyla travmanın izlerinin azaltılması ve gelecekte çocuğun ruhsal sağlığını etkileyebilecek faktörlerin belirlenip gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir.

Uzman Pedagog Belgin Temur

5 Ocak 2018 Cuma

1-2 Yaş Döneminde Merak Duygusu

1-2 YAŞ DÖNEMİNDE MERAK DUYGUSU

Merak,  her birimizde farklı zamanlarda farklı alanlarda var olan  ve çevremizdeki objelere, insanlara ve olaylarla ilgili araştırma yapmaya karşı olumlu duygular hissetmek ve bu duygulardan zevk alabilmeyle açıklanabilen bir kavramdır.  Merak, her zaman gerekli olan, yaşama dürtümüzle birlikte giden ve bizi harekete geçiren, bir şeyler yaratmayı, ortaya çıkarmayı sağlayan bir araçtır. Dolayısıyla merak gelişimin her evresinde bir gerekliliktir. Hayata dair öğrenmelerimizde, en başta olması gereken bir kavramdır.  Öğrenmenin doğumdan itibaren hayata tutunmamızdaki yerini düşünürsek, merak da bu anlamda oldukça önemlidir.  Bu açıdan merak, her zaman desteklenmesi gereken güdüleyici bir kavram olduğundan, merak etmek ya da etmemek çevre tarafından etkilenen bir durum olarak açıklanabilir. Çevre, destekleyen bir pozisyonda olabileceği gibi, engelleyici bir etken olarak kişinin meraklandığı konularla ilgilenmesinde engelleyici olabilir. Çevre, fazla merak etmenin olumsuz sonuçlar doğuracağını öğretiyorsa, çocuk da öğrenme konusunda isteksizlik yaşayabilecek; başına gelebilecek olumsuz olaylardan korkacaktır. 

Çocuklar; büyüyüp konuşmaya başlayınca, merak ettikleri konuları daha fazla dile getirir; sorar, öğrenmek isterler.  Genelde farklı olanı, onlara yabancı olanı merak ederler. Bunun yanı sıra, farklı kişileri, bu kişilerin neler yaşadıklarını da oldukça merak ederler. Genelde olarak sık sık kendinden farklı olanı merak ederek ne olduğuna dair anlam vermeye çalışırlar.

Ayrıca merak etmek, çocuğun dış dünyayla olan ilişkisiyle ilgilidir; ne kadar dışarıya karşı ilgili olduğu önemlidir. Dışarısı daha çok merak edilip, birey olarak yaptıklarımız arttıkça,yani büyüdükçe anlama ihtiyacının daha fazla olduğunu görürüz.  Çevresindeki hayvanların hareketlerini, yemek yeme biçimlerini, anne babasının neler yaptığını, babasıyla annesinin neler yaptığını, neden aynı yerde yattıklarını, neden babasının işe gittiğini, neden banyo yapması gerektiğini, neden tırnaklarının kesildiği gibi bir sürü konuda merakları vardır, 2 yaş civarında artan soru miktarını bu anlama ihtiyacıyla birlikte düşünebiliriz. Bununla birlikte araştırarak, bakarak da davranışlarıyla bu ilgi ve alakayı yansıtırlar. Ayrıca çocuklar kendileriyle ilgili geçmişte yaşanmış olayları dinlemeyi severler. Merak ederler; nasıl doğdu, o doğmadan önce nerdeydi, nasıl bir bebekti, anne babası nasıl evlendi, hamileyken annesi nasıldı, annesinin karnının içinde nasıl duruyordu..gibi. Dile getirmeseler de anne babalarının onları sevip sevmediğini de sorgularlar ve merak ederler, duymak isterler.  Bu başka duygular için de geçerlidir, bazen yaşları ufak olduğu için anne babalar anlamadıklarını düşünüp  olaylar üzerinde açıklama yapmazlar ancak çocukların anlatılmaya, açıklanmaya ihtiyaçları vardır. Biraz daha büyüdükçe ve sosyalleştikçe, kendileri ve diğerleri arasındaki farkları keşfettikçe; kendilerinin de onlar gibi şeyler yapıp yapamayacaklarını merak ederler. Kızlar neden oturarak çiş yapıyor, nerelerinden çiş yapıyorlar, oyun kahramanları gibi değişik hareketler yapıp yapamayacaklarını, uçabilip uçamayacaklarını ya da anne babası gibi davranıp davranamayacaklarını merak ederler, örneğin annesi gibi yemek yapabilecek mi, saçlarını onun gibi yapabilir mi.. gibi.
Merak ne işe yarar?

• Kişiyi hayata bağlar. Olumlu duygularımızı, enerjimizi, motivasyonumuzu arttırır ve sosyalleşmemize, dış dünyayı tanımamıza yardımcı olur.
• Çocuk, merak ederek farklı alanlarda karşılaştığı sorunlarla baş etmeyi öğrenir.
• Anne babasıyla birlikte yaşayan çocuğun anne ve babadan ayrı olduğu zamanlarda da kendi başına hareket edebilme, yeni yollar öğrenip uygulamaya dair alışkanlık ve pratiklik kazanması sağlanmış olur.
• Bütün bunları yapan çocuğun kişiliği güçlenir.
• Eğitim sistemi içerisinde de gerekli olan araştırmaya dayalı çalışmalarda başarılı olmasında etkilidir.
Merak Duygusu Nasıl ve Ne Kadar Desteklenir?
Çocuğunuzun ne kadar meraklı olduğunu kontrol edemezsiniz ancak yine de araştırmacı girişimlerinin, kendine, çevresine ve eşyalara zarar gelmemesi kuralıyla uygulanmasına izin vermek gerekir. Dolayısıyla çocuğunuz bu konuda size ihtiyaç duyacaktır.
• Ona model olun, siz de merak edin.  Bunu denerken kendinizin en son neleri merak edip öğrenmek için harekete geçtiğinizi düşünün.  Neleri merak ettiğinizi bilmeniz, çocuğunuzun bu ihtiyacını anlamanıza yardımcı olacaktır.
• Kendi ilgilerinizi keşfederken, çocuğunuzun da ilgi alanlarını keşfetmek ve onu desteklemek oldukça önemlidir. Bunun için onu izleyin. Böylece, onun nelere daha meraklı, ilgili olduğunu anlayabileceksiniz.
• Çocuğunuza bebekliğinden itibaren uyarıcı anlamında zengin bir çevre ve deneyim alanları sağlayın. Ancak bu durum çocuğun önüne materyalleri koyup, hepsiyle oynamasını beklemek olarak gerçekleşmemelidir. Ancak onu belli sınırlar çerçevesinde özgür bırakmak ilgi alanlarını kendisinin keşfetmesi ve yaratıcılığının artması adına etkilidir.
• Çocuğunuz size soru sorduğunda sadece sorduğu şeyi açıklamakla yetinin.. Basit ve sade ifadelerle, yaşına uygun içerikli cevaplar vermeye çalışın.
• Sizin çocuğunuzun sorduğu sorulara bir cevabınız yoksa, bu soruları bilmediğinizi açık yüreklilikle ona söyleyebilirsiniz. Böylece onunla araştırma yollarını da konuşup, bilgiden çok ona ulaşmanın yollarını öğretme fırsatınız olacaktır. Bu onun araştırmacı tarafını güdülemek açısından da fırsatları değerlendirme olarak yorumlanabilir.
• İlgili olduğu konudaki materyalleri sürekli ona verip, uğraş haline getirmesini sağlamak yerine; bunları yakınında tutun ve farklı farklı materyaller ortaya çıkarın. Yapılandırılmamış yani belli kuralları, belli oynama şekli olmayan oyunlar bireyselliği, yaratıcılığı daha fazla geliştirebilir.
• Ona açık uçlu sorular sorun. Dolayısıyla cevap olarak evet ya da hayır diyecekleri soruları sormak yerine; özgürce cevap verebileceği soru şekillerini kullanın. Ne, neden, niçin, nasıl.. gibi soru tiplerini kullanmaya çalışın. Bu tür sorular, çocuğunuzun çeşitli konularda kendi düşüncelerini geliştirmesine yardımcı olur. Ayrıca sizin ona ait olan düşüncelere, duygularına olan ilginizi gösterir ve böylece çocuğunuzun iç dünyasına tanımanıza olanak tanır.
• Merak ettiği şeylerde cesaretini kırmak yerine uygun araştırma, inceleme yollarını ona gösterin. Ona farklı öğrenme yollarını gösterin, birlikte deneyimleyin, kendi başına denemeler yapabilmesi için fırsatlar yaratın.
• Sıklıkla evdeki artık malzemelerle çalışmasına olanak sağlayın, bu gibi yönlendirici olmayan malzemelerle çocuk kendi yaratıcılığının sınırlarını genişletmek konusunda kendini geliştirebilir.
Klinik Psikolog Emre Altınel