30 Kasım 2018 Cuma

Tikler

Tik Nedir?  

Tikler istemli olarak çalışan çizgili kasların istem dışı olarak kasılmalarıdır. Sıklıkla yüzde, boyunda, omuzda görülür. Ani, aralıklı, tekrarlayıcı, ritmik olmayan hareketlerdir. Motor tikler; göz kırpma, baş sallama, dudak kenarlarının çekilmesi, alın kırıştırma, omuz silkme, kaş, göz ve boyun oynatma elleri ovuşturma, yürüme bozukluğu biçiminde görülebilir. Bazen birden çok istemsiz hareketin aynı anda ortaya çıktığı kompleks tikler de görülebilir. Vokal tikler ise çeşitli karmaşık sesler çıkarma, iç çekme, esneme, küfürlü konuşma veya boğazdan çıkarılan sesler şeklinde görülebilir. Tik, normal davranışa bir yönüyle benzer; sıklığı ve şiddeti değişiktir. Tiklerin başlama yaşı değişkenlik göstermekle birlikte genellikle ilkokul çağlarında başlar.

Görülme sıklığı

Toplum içinde görülme sıklığı % 1 –2 olarak bildirilmektedir ve erkek çocuklarda kızlara oranla daha sık rastlanmaktadır. 

Tik oluşumuna neler etki eder?

Tikler genellikle iç çatışmaların, gerilimlerin belirtileri olarak değerlendirilir ve çeşitli stres yaratan durumlardan ve ruhsal sıkıntılardan sonra ortaya çıkabilir. 

Bazen bir bölgede veya organda oluşan fiziksel bir tahriş veya rahatsızlık sonucunda da o bölgede ya da organda tik oluşabilir. Örneğin; boyunda veya kulakta oluşan kaşıntı veya ağrı sonrası tik ortaya çıkabilir. Ya da gözdeki görme problemi nedeniyle oluşan göz kırpma veya göz kısma, önceleri sadece hareket tekrarından ibaretken bir süre sonra alışkanlığa dönüşüp otomatik olarak yinelenebilir.

Tikler geçici olarak bastırılabilir. Tikten önce o bölgede kaşınma veya gıdıklanma şeklinde bir uyarı hissedilir. Bu duyum, hareketin yapılması isteğini uyandırır. Rahatlama da ancak hareketin yapılmasıyla oluşur. Kişi kendi kendini kontrol ederek bu isteği geçici olarak bastırabilir ama bir süre sonra istemsiz olarak tekrar ortaya çıkar ve bu durum da kişide sıkıntı yaratır.   

Tikler kural olmamakla birlikte, genellikle önce yüz ve boyun civarında başlar ve zamanla aşağı bölgelere doğru iner.

Tiklerin en önemli nedenlerinden biri de taklittir. Bazen çocuklar çevrelerindeki kişilerin (anne-baba, kardeş, arkadaş vs) bazı hareketlerini taklit ederler; bu sırada davranış kusurları da taklit edilebilir. Ve yukarıda anlatıldığı gibi bu hareketler istemsiz otomatik davranışlara dönüşebilirler. 

Tiklerin oluşumunda genel olarak küçük yaşlarda ortaya çıkan ruhsal etkenlerin etkili olduğu bilinmektedir Kaygı, huzursuz, kaotik ortam, tedirginlik, gerginlik, süre giden korkular tiklere neden olabilir. Çocukluk çağında rastlanan birçok davranış problemi gibi, tikler de çocuğun içinde bulunduğu duygusal durum, aile içi ilişkiler ve çocuğun iç çatışmaları ve gerginliğiyle yakından ilgilidir. Huzursuz bir ortamda bulunan, kendini güvende hissetmeyen, koşullu sevgi ve koşullu kabul gördüğünü düşünen, değerli hissettirilmeyen, özgüveni geliştirilmemiş çocuklarda birçok davranış bozukluğu ortaya çıkabilir. Bu çocuklar kaygı yaratan durumlar karşısında endişe, öfke, içe kapanma veya agresyon gibi tepkiler gösterebilecekleri gibi çeşitli tikler de geliştirebilirler. Ailesi içinde yeterli etkileşimin olmadığı, güvensiz ve endişeli bir çocuğun tik geliştirmesi olasılığı da artacaktır. Özellikle anne-babanın beklentilerinin yüksek olduğu ve bu nedenle yeteneklerinin üzerinde bir şeyler başarmaya zorlanan, kendisinden daha başarılı ve üstün özellikleri bulunan (Baba, kardeş vs) karşılaştırılan, yetersizliği hissettirilen çocuklarda endişe artmakta ve güvensizlik gelişmektedir. 

Tik geliştiren çocukların genellikle hor görülüp aşağılanan, özgüveni yeterince desteklenmemiş, ailesi içinde ve dış dünyada kendini güvende hissetmeyen, sürekli kıyaslanan, koşulsuz sevgi ve düzenli ilgi görmeyen, huzursuz bir ortamda büyüyen çocuklar oldukları görülmektedir. Bu çocukların aile yapılarına bakıldığında, aile içinde de gerginliğin egemen olduğu, aile bireylerinin arasında yeterli duygusal etkileşimin bulunmadığı, çocuğun sorunlarını çözmede yardımcı olmak konusunda ailenin yetersiz ve isteksiz olduğu görülmektedir. 

Tiklerin oluşumunda ruhsal etmenlerin önemli rol oynadığı bilinmekle birlikte tek başına tiklerin oluşumuna etki ettiği de söylenemez. Bireyin tike yatkınlığı olması durumunda da stresör faktörler tikin ortaya çıkmasını ve kalıcı olmasını tetikleyebilmektedir.

Tedavi

Gelip geçici tikler kendiliklerinden geçebilirler. Strese ve olumsuz çevresel koşullara bağlı olarak ortaya çıkan tiklerde stresör etmenler huzursuzluk ve kaygı yaratan durumlar ortadan kaldırıldığında tiklerin de ortadan kalkması mümkün olabilir. 

Organik bir nedene bağlı olarak ortaya çıkan tiklerde ancak organik etmenler ortadan kaldırıldığında destekleyici psikoterapi ve davranış tedavisiyle tiklerin ortadan kalkması sağlanabilir. Ruhsal kökenli tiklerde ise çocuklarda oyun terapisi yoluyla çocuğun kaygısının ve huzursuzluğunun azaltılması ve ailenin yönlendirilmesi yoluyla da çocuğun aile içinde yaşadığı kaygı yaratıcı durumların da ortadan kaldırılması söz konusudur. Anne-baba, çocuğa güven vermeli, cezalandırıcı olmamalı ve çocuğu aşağılamamalıdır. Tikiyle alay etmek, tiki ile ilgili sık sık uyarmak, tik davranışı için baskı ve ceza uygulamak çocuğun kaygısını artırmakta ve istenmeyen davranışı pekiştirici bir etkisi olabilmekte ve tiklerde artışa neden olmaktadır. Sebep olan etmenlerin ne kadarının çevresel olduğu bilinmemekle birlikte çevresel stresörleri azaltmanın tedaviye yardımcı olduğu bir gerçektir.

Bir yıldan daha uzun süren tik bozukluklarında, destekleyici tedavinin yanı sıra ilaç tedavisinin de önemi vurgulanmaktadır. Bu nedenle bu sorunun çözümünde bir psikolog veya pedagogdan alınacak yardımın yanı sıra bir çocuk ruh sağlığı hekiminin de konsültasyonunun alınması gerekmektedir. 

Anne-babalar bazen çocuğun tikleri bilerek ve isteyerek yaptığını düşünebilirler. Oysa gerçek, tiklerin nöro-biyolojik kaynaklı olabileceği ve istemsiz olarak ruhsal bir sıkıntının ardından ortaya çıkabileceğidir. Ve uygun tedavi ile kaybolabilir. Evde ve çocuğun bulunduğu diğer sosyal ortamlarda (Okul, kurs vs.) olumlu ve destekleyici bir ortamın sağlanmasına çalışılmalıdır. 

Anne-Babalara öneriler

*  Ev içinde huzurlu bir ortam yaratmaya çalışın. Unutmayın ki tikler ve başka bir çok davranışsal problemler huzursuz ve kaotik ortamların bir sonucu olarak ortaya çıkabilirler.

*  Çocuğunuzu iyi gözlemleyin; ruhsal sıkıntısı olduğuna dair belirtiler verdiğinde onu dinleyin ve destekleyici olun.

*  Tikiyle alay etmeyin, sürekli uyararak baskı yaratmayın. Bu tavır tikin daha da kalıcı olmasına neden olabilir. 

*  Çocuğunuzun küçük yaşlarda korkuları, kaygıları varsa ertelemeden önlem alın. Zamanında iyi müdahale edilmeyen korku ve kaygılar başka davranış problemlerine neden olabilirler. 

*  Çocuğunuzdan beklentilerinizin yetenekleriyle orantılı olup olmadığını gözden geçirin. Onu yeteneklerinin üzerinde bir şeyler yapmaya zorlamanız tik oluşumuna etki edebileceği gibi var olan tiklerin de sıklığının veya şiddetinin artmasına etki edebilir.

*  Tik davranışının çocuğun kontrolü dışında geliştiğini unutmayın. Bu davranışı her hangi bir davranış problemi gibi ele alarak cezalandırma yoluna gitmeyin. Bu problemin çözümünde ancak çocuk üzerindeki baskıların kaldırılması ve çocuğun desteklenmesi yolunun etkili olabileceğini hatırlayın.

*  Ve olay kronik hale gelmeden önce bir uzman yardımına başvurmanız gerektiğini unutmayın. 


Uzman Pedagog Belgin Temur

23 Kasım 2018 Cuma

Biz Bilmeden Çocuğumuz Bizden Neler Öğrenir?

  Anne babalar olarak, çocuğumuza olan tutum ve davranışlarımızda olabildiğince farkında olarak hareket etmeye çalışırız. Bunu yapabilmek için de çoğunlukla anne babalık hakkında arkadaşlarımızla sohbet ederiz, doğum öncesinden başlayarak sık sık dergi kitap karıştırıp bilgi edinmeye çalışırız, kişisel farkındalık kazanmak adına profesyonel destek alabiliriz. Deneyim ve bilgilerimizi her ne kadar anne babalığımız içine katabilsek de bu durum farkında olmadan hatalar yapmayacağız anlamına gelmez. Bazen de çocuğumuza yönelik tutumlarımızın doğruluğundan emin bir şekilde aynı söz ve davranışları kullanmaya devam ederiz. İşte farkındalık burada devreye girmektedir. Yaptıklarımızın farkına vararak anne babalığımızla ilgili değişim sağlayabiliriz. Bu doğru bildiklerimize olan inancımız bazen çocuğumuzun verdiği tepki bazen çevremizin verdiği farklı tepki ya da uyarılar sayesinde değişebilmektedir. Bu gibi durumları bir fırsat olarak görebiliriz. Dolayısıyla çocukla olan ilişkide çocuğun ve kendinizin neler yaşadığı hakkında dolayısıyla ilişkinizle ilgili fikirleriniz sizin için yönlendirici ve öğretici olacaktır. 

    Çocuklar çoğu şeyi yaşamın ilk döneminden başlayarak anneden, babadan hatta onlarla ilişkilerinde yaşadıkları deneyimlerinden öğrenirler. Ayrıca anne babanın ilişkisi de onlar için bir gözlem bir öğreti kaynağıdır. Anne babanın birbirine söyledikleri, nasıl davrandıkları kadar çocuklarına gerek davranışlarıyla gerek söyleyerek ifade ettikleri beklenti, kural ve algılayışları; çocuğun iç dünyasında kendini ve çevreyi nasıl algılayacağını önemli ölçüde belirleyecektir. 

    Bu gibi davranışlara birçok örnek bulabiliriz. Burada dikkat edilecek nokta, anne ve babanın çocuğun kendi davranışlarının, sözlerinin çocukları tarafından nasıl anlaşılacağıyla ilgili empati kurabilmesidir. Anne babaların en sık yanlış mesaj verdiği konulardan biri çocukların korkularıdır. Örneğin, yalnız yatmakta zorlanan bir çocuğu annesi/babası sürekli yanında yatırarak ‘korkmamasını’ sağladığını düşünürken; bilmeden ona yalnızken korkularıyla baş etmek konusunda yetersiz olduğu mesajını vermektedir. Ölümden korkan bir çocuğa ‘çocuklar ölmez’ gibi ifadeler kullanarak çocuğun dikkatini konudan uzaklaştırmak isterken; çocuğun korkusunu yok saymış ve yanlış bir bilgilendirme yapmış olmaktadır. 

    Anne babaların genelde en çok zorlandığı diğer bir konu da çocuklarıyla ilgili endişeleridir. Kendilerinin bir parçası olarak gördükleri çocuklarının tek başına zorluklarla başa çıkabileceğine olan inançları, çocuklarına bazen dış dünyanın ne kadar tehlikeli bir yer olduğuyla ilgili endişeyi arttırıcı mesajlar vermelerine neden olur. Ufak yaşlardan itibaren, parkta, alışverişte, sokakta çocuklarını yanlarından ayırmakta zorlanan ebeveynler, çocuklarının zarar görmesiyle ilgili yoğun endişe yaşarlar. Çocuklarının zarar görmemesi için dışarıda yanlarından ayrılmayarak ve onların kendi başına hareket etme alanını kısıtlayarak aslında onlara dünyanın korkulacak bir yer olduğu mesajını sık sık vermektedirler. Çocuk açısından farklı bir algı da kendilerinin bu dünya ile baş etmede çoğu zaman ‘yetersiz’ dolayısıyla ‘dayanıksız’ oldukları hissiyle oluşur. Örneğin parkta oynayan çocuğa sık sık ‘hızlı koşma düşersin’, ‘terleme üşütürsün’ gibi uyarılarda bulunmak. 

    Anne babanın birbiriyle olan ilişkisi de çocuğun bir kadınla/erkekle ilişkinin nasıl yürüdüğüne dair mesajlar edinmesini sağlar. Örneğin sürekli sorumluluklarını unuttuğu ve diğerinin hatırlatan rolünde olduğu evlerde, çocuk anne/babanın rollerine dair mesajlar alır ve içselleştirir. 

    Anne babaların çocuklarına yanlış mesaj verdikleri konularla kendi iç dünyalarında nasıl başa çıktıkları da önemli olmaktadır. Kendi endişelerini, hayatla ilgili mutsuzluklarını çocukla ilişkisine yansıtan ve çocuktan beklentilerini bu yönde belirleyen anne babalar çocuklarında da bu algının oluşmasına neden olabilir. Örneğin parayla ilgili endişesi yoğun olan bir annenin çocuğuna yönelik kısıtlayıcı davranışları, sözlü uyarıları; çocuğun da ‘yetemeyebilirim, her zaman aşırı tutumlu olmam gerekir’ gibi inançlar geliştirmesine sebep olabilir.

    İşin zor kısmı bu gibi yanlış mesajların fark edilmesidir. İkinci kısım ise fark edilenlerle değişim aşamasıdır. Sık karşılaştığımız bir durum ise yanlış olduğunu bilsek de değişim için harekete geçemeyişimizdendir. Özellikle kendi anne babamızdan öğrendiğimiz birçok anne babalık bilgisi bize tek doğru gibi gelebilir, değişime direnç gösterebiliriz. Aynı şekilde davranmaya devam ederiz. Bu gibi değişimde zorlandığımız zamanlarda neyi nasıl yapacağımız ve genel olarak nasıl anne/babalık yaptığımızla ilgili farkındalık edinmek için profesyonel destek alabiliriz.


Uzman Klinik Psikolog Emre Altınel

16 Kasım 2018 Cuma

Kötü Sözlerine Gülerek Karşılık Vermeyin!

4-5 yaş dönemi çocuklarda fiziksel, zihinsel, sosyal, dil ve motor gelişimi bakımından önemli değişimlerin görüldüğü bir dönemdir. Bu yaş döneminin en belirgin özelliklerinden biri çocukların kendilerini sözel olarak daha iyi ifade edebilmeye başlamalarıdır. Konuşarak içinde bulundukları dünyayı tüm yönleriyle anlamaya çalışırlar. Bu dönemde dil gelişimi oldukça hızlıdır; çocuklar yeni kelimeleri çok hızlı öğrenirler; merak duyguları çok yoğundur; dünyayla ve çevrelerinde neler olup bittiği ile ilgili neden, nasıl, ne zaman gibi sorular sormaya başlarlar. Duydukları her yeni kelimenin ne anlama geldiğini öğrenmek isterler. Dili oyunlarına katarlar; içinde diyalogların olduğu, rol yapabilecekleri oyunları tercih etmeye başlarlar. Espri yetenekleri gelişir; şarkılar, tekerlemeler öğrenmek ve söylemek hoşlarına gider. Öğrendikleri yeni şeyleri tekrar etmek isterler. Bu yaş döneminde çocukların kelime hazineleri oldukça genişler; bazı sesleri çıkarmakta sıkıntılar yaşanmaya devam etseler de konuşmaları açık ve anlaşılırdır; hikayeleri, başlarından geçen olayları, rüyalarını ayrıntılarıyla anlatabilirler. Bazen hayal güçlerini kullanarak kendi yarattıkları öyküleri paylaşırlar.              
Bu yaş çocuklarının sosyal ve duygusal gelişimi de çok belirgindir. 4-5 yaşında çocuklar grup içindeki basit kuralları anlayabilecek ve bunlara uyabilecek yetiye sahiptir. Bu nedenle, yaşıtlarıyla iletişim kurmaktan, onlarla oyun oynamaktan, beraber çeşitli etkinlikler yapmaktan hoşlanırlar. Arkadaşların, çocuğun gelişimi ve davranışları üzerindeki etkisi giderek artar. Çocuklar hem kendi duygularını hem de karşısındaki kişinin neler hissediyor olabileceğini daha iyi anlamaya başlarlar. Tüm bunlar kendilerine olan güvenlerini de arttırır.             
Çocuklar tüm bu becerilerinin gelişimi ile beraber ebeveynlerinden, çevrelerinden, arkadaşlarından duydukları birçok kelimeyi tekrar eder; hafızalarına alır ve zaman zaman tekrar çıkarıp bunları kullanırlar. Birçok alanda olduğu gibi dil becerilerinin gelişmesinde de çocuğun kendisi ile iletişime geçen tüm insanları izleme, dinleme, taklit etme ve model alma yolları etkindir. Ancak çocuklar çevrelerini gözlemlerken duyduğu kelimelerin kabul edilebilir olup olmadığını anlayamazlar. Anne ya da babalarının araba kullanırken sinirlenerek söylediği kötü sözleri hemen öğrenebilir ve sık tekrar etmeye başlayabilirler. Kısacası, dil gelişiminin hızlı seyrettiği ve çocukların duyduklarını tekrar etme eğilimlerinin olduğu bu dönemde çocuklar arasında kötü söz kullanımına da daha sık rastlanabilir. Sosyal gelişim ve paylaşımın da artmasıyla çocuklar aile bireylerini, arkadaşlarını, televizyonda izledikleri çizgi filmdeki ya da okudukları hikayedeki bir karakteri model alabilir; onların kullandığı kelimeleri taklit edebilir ve öğrenebilirler.              
Çocuklar çoğu zaman kötü sözleri, anlamını bilmeden kullanırlar. Ancak ebeveynlerinden ya da çevreden aldıkları tepkilerle de bu sözlerin kullandıkları diğer kelimelerden bir farkı olduğunu hissederler. Tekrar tekrar kullanarak da anne babalarının tutumlarını, verdikleri tepkilerin ne kadar değişebileceğini gözlemler ve test ederler. Kimi anne-babalar çocuklarından kötü sözler duyduklarında aşırı sert tepkiler verebildikleri gibi,  kimileri ise tepkisiz kalabilir ya da daha ılımlı tepkiler vererek çocuğun söylediği sözlere gülebilir ve bunlarla eğlenebilirler. Çocukların çevresindeki bireyler tepkileri ve davranışlarıyla farkında olmadan onların bu tarz konuşmalarını pekiştirmiş; onları cesaretlendirmiş olabilirler. Çocukların ne gibi sebeplerle kötü sözler kullanıyor olabileceklerini bilmek aslında doğru anne-baba tutumlarını belirlemek açısından da önemlidir.             
Çocuklar bazen anne ve babalarından yeterli ilgiyi göremediklerini düşünebilirler. Anne-babaları ya da çevredeki diğer bireyler tarafından daha çok fark edilmek isteyebilirler. Yaptıkları davranışlar olumsuz olsa da, ebeveynleri tarafından olumsuz bir geri bildirim almış olsalar da fark edilebilmiş olmak onların bu davranışı tekrar sergilemelerine neden olur. Kendi varlığını ortaya koyma yolu olarak olumsuz da olsa bu tarz davranışları seçerler. Bazı 4-5 yaş çocukları ise olumsuz duyguları nasıl ifade edeceklerini bilemezler. İfade ettiklerinde çevreleri tarafından kabul görüp görmeyecekleri, eskisi kadar sevilip sevilmeyecekleri konularında kafalarında şüpheler olur. Bu nedenle duygularını açıkça ifade etmektense farklı yollar aramaya başlarlar. Hissettikleri üzüntü ya da kızgınlık gibi duygularla nasıl baş edebileceklerini bilemezler. Bunun bir yolu olarak da kötü sözler kullanmayı alışkanlık haline getirebilirler. Çocuğun ailesinde kızgınlığı ifade etme biçimi olarak kötü söz kullanmayı öğrenmiş bireyler varsa çocuğun da model alarak duygu ifadesinde bu davranışı seçme olasılığı oldukça yüksektir. Kötü söz kullanımına neden olabilecek bir diğer durum ise çocukların yaşıtları tarafından kabul görme, onlara benzeme arzusu olabilir. Özellikle 4-5 yaş, çocukların akranlarından yoğun olarak etkilendiği, onların davranışlarını gözlemlediği ve taklit ederek öğrendiği bir yaş dönemidir.             
Tüm bunlar düşünüldüğünde anne-babalara düşen en önemli görev çocuğa her ortamda doğru bir model olabilmektir. Çocuktan hangi davranışları gerçekleştirmesi bekleniyor; hangi sözleri kullanması isteniyorsa anne-baba olarak da aynı davranışlar içerisinde bulunmak ve aynı kelimeleri kullanmak gereklidir. Kötü söz kullanan çocuğunuz karşısında onun bu kelimelerine gülmeden; onu cesaretlendirmeden durabilmek ve bu kelimeyi kullanmaması gerektiği konusunda kararlı ve net olabilmek de oldukça önemlidir. 
Anne-babalara tavsiyeler: 
·        Çocuğunuzu gözlemleyin ve onu iyi tanımaya çalışın. Kötü söz kullanmasının altında ne gibi sebepler olabileceğini düşünün. Çocuğunuzu tüm yönleriyle tanımak, gerektiği durumlarda ona nasıl müdahale edebileceğiniz yönünde de size fikir verir.
·        Çocuğunuzun kendini fark ettirme çabası içerisinde olduğunu anlarsanız, onun kötü söz kullanarak bunu yapmaya çalışmasını beklemeden, bu ihtiyacını fark etmeye çalışın. Bu ihtiyaca cevap verebilmek adına çocuğunuzun yaptığı tüm olumlu ve uygun davranışları dile getirin, onunla konuşun ve aferinlerle pekiştirin. Onun yanında başkalarına çocuğunuzun onayladığınız davranışlarından bahsedin ve onu övün.
·         Bir süre olumsuz tavırlarını göz ardı edip, olumlu bütün davranışlarını desteklemek ve ödüllendirmek de ona kendini iyi hissettirecektir. Çocuğunuz kötü söz kullandığında, gülmeyerek ya da tam tersi öfkeli tepkiler göstermeyerek onun bu davranışı sergilemesini engelleyebiliriz.
·         Uygun olmayan bu sözler yerine çocuğun söylemek istediği şeyi daha uygun ifadelerle nasıl anlatabileceği yönünde onu yönlendirin.
·         Çocuğunuzla oynayacağınız dramatizasyon oyunları da ona hem nasıl davranması gerektiği konusunda yol gösterir hem de dil gelişimini destekler.
·         Çocuğunuz televizyonda izlediği bir programın ya da oynadığı bir bilgisayar oyununun da etkisinde kalabilir. Televizyonda izledikleri şiddet ve küfür içerikli görüntüler, dövüş, savaş gibi temalara sahip bilgisayar oyunları, agresif içerikli dergiler ve kitaplar çocuğun kelime hazinesine uygun olmayan sözler eklemesine neden olabileceği gibi çocukların yaşayabilecekleri kaygı durumlarını da tetikler Bu nedenle onun izlediği ve dinlediği programları denetlemek ve belli ölçülerde televizyon ve bilgisayar kullanımına izin vermek de önemlidir.  
·         Çocuğunuzun yaşayabileceği tüm olumsuz duyguları kabul edin. Çocuğun hissettiği olumlu, olumsuz duyguları dinlemek, anlamaya çalışmak ve bunları dile getirmenin doğal olduğunu ona hissettirebilmek önemlidir.
·         Anne-baba olarak sizler de duygularınızı ifade ederek çocuğunuza model olun ve ona duygu ifadesine fırsat verecek ortamlar hazırlayın. Duygularını hangi yollarla daha iyi ve daha doğru ifade edebileceği konusunda ona yol gösterin.  
·         Çocuğunuz kötü sözleri kullandığı sürece nelerle karşılaşabileceğini bilmelidir. Ona bu davranışa devam etmenin bazı sonuçları olduğu hatırlatılmalı ve çocuğunuz bu sonucu yaşayarak öğrenmelidir.
·         Temel alışkanlıkların kazanıldığı okul öncesi dönem kurala uyum becerisinin
geliştirilebilmesi için en uygun dönemdir. Çocuğun kötü söz kullanma alışkanlığından kurtulabilmesin de anne baba tutumlarının önemi büyüktür. Ebeveynler çocuklarının kötü söz kullanmaları karşısında verdikleri tepkilerde ne kadar kararlı ve tutarlı olabildiklerini gösterebilirlerse çocuk bu alışkanlığı kolayca kazanır.
·         Ancak; tüm bu çabalara rağmen çocuğunuzun kötü söz kullanma alışkanlığı devam ediyorsa profesyonel bir uzman desteğine başvurmakta fayda vardır.  
Uzman Psikolog İrem Fırat

9 Kasım 2018 Cuma

Ev Ödevleri ve Anne Babalık

Ödev nedir? Amacı ne olmalıdır?
    Ödev, en yakın anlamıyla sorumluluk kavramını bize çağrıştırmaktadır. Daha okula başlamadan önce üstümüze düşen sorumluluklarla baş edip, gelişimimize katkı sağlamış oluruz. ‘Ev ödevi’ olarak anılan akademik terim, okul hayatının başlaması ile birlikte çocuğun hayatında yer edinmeye başlamaktadır. 

    Sınıf içerisinde işlenen dersin; sınıf dışında gerekli egzersizlerle desteklenip; çocuğun akademik gelişiminin yanında sorumluluk duygusuna katkıda bulunduğu bir gerçektir. Ancak burada önem verilmesi gereken nokta; ev ödevlerinin her yaş için akademik ve sosyal gelişimde etkili olduğu ancak ödevlerin içeriğinin dersin içeriği ile aynı ölçüde olması gerektiğidir. Bu şekilde düzenlenen ödevler başarının artması ve öz disiplininin gelişmesine katkı sağlaması açısından yararlı olmaktadır. 

    Ev ödevlerinin ‘günlük ödev’ halinde verilmesi çocuğun öğrenme becerilerini düzenli bir şekilde kullanabilme ve bu düzeni bir alışkanlık haline getirebilmesi için önemlidir. Bu düzen, çocuğun plan yapma ve uygulama becerisini geliştirip; öğrendiği her yeni bilgiyi daha kalıcı olarak hafızasında depolamasına yardımcı olacaktır. 

    Ödevlerle birlikte pekişen bilgiler, ilerleyen öğrenim hayatında öğrenilmesi gereken daha karmaşık bilgilerin yerleşmesinde kolaylık sağlayacaktır. Bu şekilde gelişen alışkanlıklar; aslında çalışma becerileri dediğimiz; çocuğun kendine özel bir akademik çalışma stili geliştirmesine neden olacaktır. 

Ödevlerin yapılma şekli ve Anne babaya düşen sorumluluklar 
    Çocuğun hayatının öncekinden daha planlı gitmeye başladığı ilkokul döneminde; anne ve babanın planlayan ve yönlendiren olma rolü artmaktadır. Bu rol hem model alınarak; hem de sözel ve davranışsal yollarla çocuk tarafından öğrenilerek günlük hayatta uygulanmaya başlanır. 

    Ödevlerin düzenli olarak uygulanması konusunda anne babaların çocuğun kendi çalışma ortamını yaratmasında ona yardımcı olmaları şarttır. Çünkü çalışma ortamı, çocuğun var olan dikkatini ve ilgisini toparlayıp; uygun aralıklarla çalışmayı gerçekleştirebileceği bir çevre içerisinde sağlanabilmektedir. Çocuğun çalışabilmek için bağımsız bir odasının olması yararlıdır. Ancak bunun gerçekleşememesi halinde herhangi bir odanın uygun kısmı çalışma için ayarlanmalıdır.

    Çalışırken dikkati dağıtabilecek objelerin ortamdan uzaklaştırılması da dikkat ve konsantrasyonun kalitesini arttıracaktır. Bunun dışında gerekli olabilecek çalışma materyallerinin ulaşılabilir olması, oda ışığının yeterli seviyede olması ve masanın üzerindeki gereksiz eşyaların çıkarılması çalışmaya başlamadan önce yapılacak hazırlıklardır. 

    Uygun çalışma ortamı ayarlandıktan sonra, belirli bir çalışma planının, çocuğun da dahil edilerek hazırlanması; çalışmadan düzenli verim artışı alabilmek için gereklidir. 

    Çalışma saatleri, çocuğun çalışmak için verimli olabileceği zaman dilimleri göz önüne alınarak ayarlanmalıdır. Bu zaman dilimlerinin çocukla birlikte planlanması; çalışmaya başlangıçta olmasını istediğimiz istekliliğin artmasına ve çocuğun sorumluluk duygusunu hissetmesine yardımcı olacaktır. 

    İlkokul dönemi başlangıcında; ödevlere yapılan anne baba müdahalesinin fazla olması sonraki yıllarda yapılandan daha fazla yararlıdır. Ancak bu müdahalenin miktarının çocuğun çalışma becerileri geliştikçe azalması ve çocuğun kendi başına yaptığı ödev miktarının artması gerekmektedir. Bu durumun aksi geliştikçe; çalışma becerilerinin ve alışkanlığının yeterli düzeye gelemediği dolayısıyla anne–babanın ve çocuğun beklentilerinin karşılanmadığı gözlenecektir. Bunun haricinde; sorumluluk duygusunun yeterince gelişmemesi nedeniyle anne-baba desteğine bağımlı kalma oranı artacaktır. 

Ödevi yaparken ona nasıl yardımcı olacağız? 
    Ödev süresince, çalışmayı çocuğunuzla karşılıklı olarak yürütmeniz daha yararlı olacaktır. Sadece yönerge veren ve yapılan çalışmanın kontrolünü üstlenen anne–baba ile çalışmak; geçirilen zamanı sıkıcı hale getirebilmektedir. Bunun yerine; çocuğun ders konularını size danışarak ve daha sonrasında kendisinin deneyerek öğrenmesine izin vermek her iki tarafı da daha fazla tatmin edecek; aynı zamanda ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişki zedelenmeyecektir. Yapılanları dışarıdan gözleyen ve kontrol eden konumumuz; başarısızlık durumunda çocukta suçluluk duygusunun oluşmasına neden olabilir. Bu gibi bir durumda; çocuğun öğrenme motivasyonu ve dikkati dağılabilir; kendini zorlayıcı yararsız çalışmalar içine sokabilir. 

    Fiziksel ortamın ayarlanması dışında; çocuğun yaptığı işten dolayı takdir edilip cesaretlendirilebilmesi, ödevle; dolayısıyla dersle ilgili motivasyonunu arttırarak; dikkatini ve ilgisini daha iyi toparlayabilmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca anne ve baba ile geçirilen vaktin bu alanda da başarıyla işletilebilmesi; ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkinin farklı bir alanda başarıyı elde etmesini sağlayacaktır. Çocuk başarısız hissettiği zamanlarda kendini birlikte çalıştığı ebeveynine karşı suçlu hissedebilir. Bu durum gerçekleştiğinde; anne-baba ya kendi becerilerini ya da çocuğun başarısını göz önüne alarak kaygı duyabilirler. Bu durumda hissedilecek kaygı çocuk için yeterli düzeyde olmalıdır. Başarısızlık durumunda kendine olan güvenleri düşük seviyede olan çocuklar bu durumu çok fazla ‘kendi başarısızlığı’ olarak ele alır ve yoğun kaygı yaşar. Böyle bir durumda başarısızlığı arttıran çevresel faktörler ortadan kaldırılmaya çalışılmalı ve durum daha da ilerlemeden bir profesyonel destek almayı düşünmek gereklidir. Böylece başarısızlığın nedenleri daha iyi anlaşılıp uygun çözüm yolları denenip çocuğa yardımcı olmuş oluruz. 

    Ödevin tamamının çocukla birlikte yapılması; kendi başına plan yapma, sıraya koyma ve diğer çalışma becerilerinin gelişim hızını yavaşlatır. Ayrıca sorumluluk kavramıyla birlikte çocuktan beklediğimiz ders çalışma alışkanlığının gelişmesi hedeflerimizden diğeridir. Tek başına yapılmayan işlerde; yaptığımız işin sonuçlarını görüp ileri hedefler koyabilmemiz zorlaşır. Bu nedenden dolayı; çocuğun kendi çalışma programını planlayıp uygulamaya koyabilmesinde; çok fazla ‘birlikte çalışma’ yapılmamalıdır. 

Ödevi olan Çocukların Anne-Babalarına Tavsiyeler.. 
    • Ödevin yapılması gereken saatlerde; çocuğun çalışması gereken ortama yakın yerlerde dikkati ve ilgiyi dağıtabilecek çok fazla uyaranın olmamasına dikkat edin. TV, radyo, yüksek sesle konuşan bir grup gibi belirli uyarıcılar dikkatin toparlanmasını ve ilginin sadece çalışılması gereken materyale yönlendirilmesini zorlaştıracak niteliktedir. Örneğin okul çağında birden fazla çocuğunuz varsa aynı zamanlarda çalışmalarını engellemek yerine; farklı iki ayrı mekanda çalışmalarını sağlamak daha yararlı olabilmektedir. 

    • Ödev zamanını ayarlamak için çocuğunuzla birlikte verimli bir zaman dilimi ayarlamaya çalışın. Birlikte bir zaman aralığı belirleyip, dinlenme payı bırakarak (çok uzun olmamalı), her gün uygulanabilecek bir program oluşturun. Bu durum onun çalışma faaliyetleri ile ilgili sahiplenme duygusunu pekiştirecek ve duruma ilgisini arttıracaktır. Eğer çocuk ödev planlamasını kendi başına yapabiliyorsa takdir edin ve yardıma ihtiyacı olursa size danışabileceğini söyleyin. 

    • Ödevin başarıyla bitirmesi ve yanlışlarının az olması, en az onun kadar bizim de gerçekleşmesini istediğimiz bir durumdur. Ancak hataların yapılmaya başlanması çocuk için başarısız sıfatını kazanmasını, dolayısıyla kendini yetersiz hissetmesini gerektirecek bir durum olmamalıdır. Onun başarısı gösterdiği çaba ile değerlendirilmelidir. Harcadığı zamanı ve emeği takdir ederek, yanlışlarını daha fazla çaba sarf ederek düzeltebileceğini göstermek önemlidir. Ayrıca o dersle ilgili başarının tek göstergesi ödevler olamayacağı için; değerlendirmenin tamamının bizim tarafımızdan yapılmaması da gereklidir. Öğretmenin değerlendirmesinin önemine yapılan vurgu; ödevlerini yapmaktan kaçınan bir çocuk için sorumluluk hissedebileceği bir hal oluşturabilmektedir. 

    • Çocuğun ödev yapması kendi başına birçok yönü kapsayan bir durumdur. Hem akademik becerilerinde bir artmanın gerçekleşmesi, hem de şimdiki hayatı ve yetişkin yaşamı için sorumluluk duygusunun gelişmesinde etkili olmaktadır. Çocuğun bu kazanımları elde etmekte güçlük yaşadığı farkedildiğinde bir uzmana başvurulabilir.


Klinik Psikolog Emre Altınel 

2 Kasım 2018 Cuma

Çocuğunuza Empatiyi Öğretin

Çocuğunuzun empatiyi öğrenmesi aile yaşamınızdaki pek çok sorunu da ortadan kaldıracaktır...

Çocuklarda empatik özelikler ne zaman gelişmeye başlar?

Duyguları anlamak insan doğasına ait en önemli özelliklerden biridir. Duyguların anlaşılması, duyguların referans alınarak iletişim kurulması psikolojik olgunlaşmasının da en önemli kriterlerindendir. Çocuklar bebeklikten çıkıp bireyleşmeye başladıklarında “ben”in ve başkaların”nın ayırtına vardıklarında; başkalarının ne hissettiğini daha net olarak anlamaya ve buna göre hareket edebilmeye başlarlar. Bu da yaklaşık 2.5 yaş civarında olur. Çok daha küçük bebekler bile annesinin sesinin tonundan, ona dokunuşunun niteliğinden bile annesinin kızgın veya mutlu olduğunu ayırt edebilirler. Ancak iletişiminde etkin olarak kullanabilmek anlamında empatinin yerleşmesi 3 yaş civarında gerçekleşmektedir.

Empati öğrenilen-öğretilen bir şeydir. Bu anlamda anne babaları ve çevrelerindeki yetişkinler tarafından duyguları anlaşılan, ifade edilen çocuklar empatiyi daha kolay öğrenirler. Çünkü empati becerisinin gelişimi için öncelikle kişinin kendi duygularının farkında olması, bu duygular arasındaki farkları hissedebilmesi önemlidir. Örneğin; yeni doğan kardeşi nedeniyle yuvaya gitmek istemeyen bir çocuğa annesinin bu bir okula uyum problemiymiş gibi yaklaşması, çocuğun agresif tavırlarını sıradan bir davranış problemiymiş gibi yaklaşması, çocuğun agresif tavırlarını sıradan bir davranış problemiymiş gibi algılaması çocuğun da kendi duygusunu ayırt edememesine neden olacaktır. Böyle bir durum yaşadığında annenin “biliyorum, sen de bizimle evde kalmak istiyorsun, hep kardeşinle vakit geçirdiğim için bana kızgınsın” gibi empatik bir yaklaşımda bulunması çocuğun da hem duygusunu fark etmesine yardımcı olacak hem de olumsuz duyguların da kabul edilir olduğunu anlamasını sağlayacaktır.

Anne babalar empatik özelliklerin gelişmesine nasıl yardımcı olabilir?


Duygularına odaklanın

Anne babaların doğduğu andan itibaren bebeğin duygularına odaklanmaları önemlidir. Bebekler dikkatle gözlemlendiklerinde ağlamalarının bile farklı anlamlar içerdiğini fark etmek mümkündür. Bebekle fazla vakit geçiren bir kişi bu farkı kolayca anlayabilir. 2-3 aydan itibaren bebekler sosyal gülümsemeye başlarlar. Yüzüne gülerek baktığınızda bebek size gülerek tepki vermeye başlar. Bu dönem kendi duygularınızı ona aktarmanın, karşılıklı sıcak ve şefkatli bir iletişim kurabilmenin mümkün olabildiği bir dönemdir. Güldüğünde gülmek, ağlayarak bir ihtiyacının dile getirdiğinde yumuşak bir ses tonu eşliğinde ihtiyacının gidermek, aslında bebeğin de kendi duygularını iletişim içinde kullanmayı öğrenmesine yardımcı olur. Ağlamasına bir yanıt alamayan ya da her türlü ağlamasına aynı tepkiyi alan bir bebek bir süre sonra her türlü ihtiyacını aynı şekilde ifade etmeye başlayacaktır. 

Geri bildirim yapın

Çocuklar biraz daha büyüyüp yuva çağına geldiğinde birçok değişik tepkiler vermeye başlarlar. Bunlar arasındaki farkı görmek ve çocuğa fark ettirmek de çok önemlidir. Davranışlar ve bu davranışlar sırasında ortaya çıkan duygular arasındaki ton farkını anne babanın fark edip, çocuğa geri bildirim vermesi empatinin gelişmesinde çok gereklidir. Üstelik duyguları anlayan ve geri bildiren bir yaklaşım; birçok davranış probleminin azalmasına, çocukların kendi davranışlarının sorumluluğunu alabilmelerine yardımcı olmaktadır. Çünkü anne baba çocuğun bu davranışla aslında neyi ifade etmek istediğinin şifresini çözmektedir. Oyuncağını tekmeleyen bir çocuğa “bugün yuvada canını sıkan bir şey olmuş” demek ile “her zaman oyuncaklarını böyle hırpalıyorsun” demek arasında çocuğun iç görü kazanması açısından da büyük farklar vardır.

Örnek olun

Önemli bir konu da anne babaların kendi duygularını ifade etmek konusunda örnek olmalarıdır. Duygularını açık ifade eden, kendi aralarındaki ilişkide de hem olumlu hem olumsuz duyguları uygun bir şekilde dile getiren anne babalar, çocuklarına bu konuda model olmaktadırlar. Kızgınlık ve öfke genelde daha kolay ifade edilen duygulardır. Ancak doğru bir şekilde ifade edilmezler. Çocuklara kızgınlığın ifade edilmesi agresyon ve yargılama içerdiğinde çocuklar da kızgınlıklarını bu şekilde ifade etmeyi öğrenirler. Oysa bizi kızdıran durumu ve davranışı anlamaya çalışmak ve kızgınlığımızın altında yatan temel duyguyu fark etmek önemlidir. Örneğin engellenmek bizi rahatsız ediyorsa ve engellenme karşısında uzun süre sabretmişsek bu ciddi bir kızgınlığa dönüşebilir. Bu durumda çocuğunuzun bir davranışının sizi engellemiş olduğunu ve bundan rahatsızlık duyduğunuzu söyleyin.

Olumlu duygularınızı ifade edin!

Olumlu duyguların da ifade edilmesi önemlidir. Toplumumuzda genellikle iyi ve memnun edici şeyler pek dile getirilmez. Çocukların bu tip şeyleri doğal olarak “zaten” yapmaları beklenir. Çocuğunuzun bir davranışı sizi mutlu ettiğinde bundan duyduğunuz sevinci de dile getirmelisiniz. Bu durumda çocuk hem kendi olumlu yönlerini fark edecek hem de başkalarının hangi durumlarda sevinç ve mutluluk hissedeceğini anlama fırsatı bulacaktır. Ayrıca kendi olumlu duygularını gerekli durumlarda kolayca ifade etmeyi öğrenecektir.

Aile yaşamında empati neden gereklidir?

Aile içinde zaman zaman sorunlar ve iletişim problemleri yaşanabilir. Aile bireylerinin özellikle olumsuz duygular yaşanırken birbirlerini anlamaları çok önemlidir. Kişiler yaşadıkları sıkıntılar ve bu sıkıntıların doğurduğu duygularla baş edebilmekte zaman zaman zorlanabilirler. Bu durumda ailenin diğer bireylerinin, sıkıntı yaşayan kişinin duyguları referans alarak hareket etmesi hem kişinin sıkıntısını hafifletecek hem de olası bir iletişim çatışmasını ortadan kaldıracaktır. Çünkü empatinin var olmadığı  ortamlarda bireyin tek tek yaşadıkları problemler, diğer bireylerin yanlış yorumlamalarına neden olabilmektedir. Özellikle disiplin uygulamalarında çocuktan ne istediğinizi ve ne istemediğinizi dile getirirken kendi duygularınızı ifade edebilmek çok önemlidir. Hangi davranışın bizi rahatsız ettiğini, bizde hangi duygusu yarattığını uygun bir diller ifade ettiğimizde çocuğumuzda istediğimiz davranışları görme olasılığımız artar. Aynı şekilde hoşumuza giden, bizi memnun eden davranışları ifade ettiğimizde bu davranışlar pekişecektir.

Çocuklar sıkıntı yaşıyorken onların sıkıntılarını anlayabilmek, duygularını fark etmek-yansıtmak ve bu durumu sıradan bir disiplin ve davranış problemi gibi ele almamak önemlidir. Anne babaları tarafından duyguları anlaşılan çocukların ister istemez davranış problemleri de azalacaktır. Anlaşılmış olma duygusu güven gelişimi için de önemlidir. Çocuklukta yaşanan birçok problem, empatik yaklaşım sayesinde erkenden tanınabilir. Çocuklar yaşadıkları sıkıntıları genellikle dolaylı yoldan, davranışları ve tutumları ile ifade edebilirler. Eğer anne babalar duyarlı olurlarsa onlardaki değişimlerin kaynağını ve temel duyguları fark edebilirse hem birçok problem hafif düzeydeyken çözülebilir hem de ağırlaşma olasılığı olan problemler fark edilebilir.

Çocuğun yaşamında empatik düşünce neden önemlidir?

*Çocuklar sosyal yaşam içinde yer alırken uyum sağlamayı, nerede nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Bu aşamaların ardından kabul görmeye de başlarlar.

*Çocuk ancak sosyal olarak kabul gördüğünde sosyal iletişim içinde yer alabilir. Kabul görmenin en önemli koşullarından biri de empatidir. Kendi ihtiyaçları ve duyguları kadar grup içinde diğer bireylerin de duygularını ve ihtiyaçlarını fark etmek önemlidir.

*Başkalarının davranışlarının altında yatan duyguları fark etmek, bu duyguların hangi tepkilere neden olduğunu anlayabilmek uyum için çok önemlidir.

*Empatik düşünebilme çocuklar çevrelerinde olup bitenleri daha iyi yorumlayabilirler ve ilişkileri içindeki problemleri daha kolay çözebilirler. Bu özellikleri de diğer çocuklar tarafından kolayca kabul görmelerini sağlar.

*Empatik düşünebilen çocuklar duygularının farkında oldukları ve duygularını da ifade edebilmeyi becerdikleri için ilişkilerinde daha az sorun yaşarlar.


Uzman Pedagog Belgin Temur